İlerlememe raporu

ADI "ilerleme" ama, dün AB Komisyonu tarafından yayınlanan ve Türkiye’nin son bir yıllık üyelik sürecini gözlemleyen belgeyi "ilerlememe" raporu olarak da tanımlayabiliriz.

Háttá, hafiften argotik bir deyimle "yerinde sayma raporu" bile diyebiliriz.

Ancak dikkat, "gerileme" kelimesini bilhassa kullanmıyorum.

* * *

ÖYLE, çünkü gazetede metnin ana hatlarını okuyacağınız için burada ayrıntıya girmiyorum, fakat Brüksel kurumu dün sadece "malûmu ilán etmekle" yetindi.

İhtiyatlı davrandı ve geride bıraktığımız on iki ay içinde dişe dokunur bir gelişme olmadığının altını çizmekten çok öteye bir "değer yargısı" dile getirmedi.

Tamam, Topluluk yürütme organı Kıbrıs sorunuydu, ifade özgürlüğüydü, rüşvet yozlaşmasıydı diye Ankara’ya belki "sarı kart" gösterdi ama, müzakerelerin askıya alınması için o sarıyı kırmızıya dönüştürmek gibi bir eğilim içine girmedi.

Dolayısıyla da, Türkiye açısından hemen her zaman olduğu gibi, "esas kararı" "esas merkez"e, yani AB devlet ve hükümet başkanlarının Aralık ayı zirvesine bıraktı.

Eh, smokinli diplomat ve ayrıcalıklı "avrokrat" olmaya gerek yok, gelişmeleri az buçuk izleyen hemen herkes belgede yer alan gözlem ve yönlendirmeleri zaten üç aşağı, beş yukarı tahmin ettiğinden de, "ilerlememe raporu"ndan söz etmek yanlış oluşturmuyor.

* * *

PEKİ, ilerlemeyen bir şeyin aslında "gerilediği" söylenemez mi?

Hele hele, tam üyelik müzakereleri gibi, kendi dinamiğinde mutlaka ve mutlaya öne doğru seyir izlemesi gereken bir süreç açısından bakıldığında, yerinde sayan her adım aslında tornistana dönmüş bir adım anlamına gelmez mi?

Bu sorunun cevabını, yarım bardağın dolu mu, boş mu olduğu türünden bir yaklaşımla hem "evet", hem de "hayır" diye vermek gerekiyor.

Ve ben, en azından Aralık zirvesine kadar dolu bardağı; yani "iyimser yaklaşım"ı benimsemeyi sürdüreceğim içindir ki, "gerileme"den değil "ilerlememe"den söz ediyorum.

* * *

ÇÜNKÜ bir; Brüksel organının dün sadecene "sarı kart"la yetinmesi ve kararı AB liderlerine bırakmakla yetinmesi bile başlıbaşına "olumlu" haneye giriyor.

Zira láf aramızda, netámeli Kıbrıs bir yana, demokratikleşmekten hukukileşmeye, son oniki ay içinde Türkiye’nin ortaya koyduğu performans sıfıra sıfır, elde var sıfırdır!

Dolayısıyla, adım gibi eminim ki, yukarıdaki "tıntınlık"ı Ankara değil de harcıalem bir aday ülke başkenti sergilemiş olsaydı, bırakın "kırmızı kart"ı falan, AB Komisyonu o başkenti derhal sahadan atmanın ötesinde, bilmem şu kadar maç ceza verirdi.

Demek ki, Türkiye aslında "iltimas geçilen" bir devlettir ve "durma, düşersin" doğrusuna rağmen, "ilerlememe" raporu henüz "gerileme" raporu anlamına gelmemektedir.

* * *

SONRA iki; bugün henüz 9 Kasım ve AB zirvesinin gerçekleşeceği 14 Aralık tarihine daha bir aydan fazla zaman var ki, o takvime kadar hálá "Allah kerim"!

Belki, "hem kocca on iki ayda hiç ilerlenmediğini söylüyorsun, hem de otuz günde mucize mi bekliyorsun" diyeceksiniz ama, ben de "evet, bekliyorum" cevabını vereceğim.

Zaten aslında "mucize" kelimesine de itibar etmiyorum, çünkü örneklerini defalarca yaşadık, pek, pek çok "ilerleme"nin ancak yumurta kapıya dayandığı an gerçekleşmesi uluslararası ilişkilerde ve diplomatik platformlarda "sıradan" kategoriye giriyor.

Zirve sabahı, "ilerlememe"yi "gerileme"ye dönüştürmeyecek bir ortamın sağlanması ve dolayısıyla da, "sarı kart"ın tekrar yeşil"le değiş tokuş edilmesi işten bile değildir.

Yeter ki, "i-ler-le-mek" iradesi ve azmi láfta değil fiiliyatta mevcut olsun.
Yazarın Tüm Yazıları