İki okuyucu

ESKİDEN son derece klasik sayılabilecek şöyle bir "tipleme" vardı:

"Efendi", birinci yarısını yakınmakla, ikinci yarısını da esnemekle savdığı o bir ekmek, bir hırka mesai bitişi eve döndüğünde, ilk iş, soğanlı kapuska kokan sofada pijama giyerdi.

Muslukta yalap şalap el yüz yıkadıktan sonra da, paça altından çizgilerin görünmesine aldırmadan o pijamanın üzerine tekrar pantolon çekerdi.

Ardında da, "hanım"ın "taze şehriye çorbası pişiriyorum, çıkma" uyarılarına kulak vermeden, soluğu mahalle kahvesinede alırdı.

* * *

ALIR ve masaya ilişince de, orada bulduğu veya cebine katladığı gazeteyi açardı.

Sayfalara şöyle bir göz atar atmaz da, etrafta duyulmasını istediği bir sesle, "breh, breh, breh, üstad bugün yine fena döktürmüş" diye buyururdu.

O "üstád", zamanın ceridelerinde kalem oynatan ve bugünkülere taş çıkartacak cinsten polemiklere giren yazarlardan biri olurdu.

* * *

ŞİMDİ, müdavimlerden birisinin "aman şunu okuyuver" demesini beklemektedir.

Ama dedi veya demedi o kadar önemli değil, çünkü "efendi" zaten buna gönüllüdür.

İşte, bazen heceleyerek, bazen de "nidá işareti, ha" diye vurgulayarak kıraata başladı.

Meşreplerine göre, bazıları "aman kalemine sağlık" methiyesi yollamaktadır.

Hem pişti oynayıp, hem de yarım kulak dinleyen diğer bazılarından ise "halt etmiş, deyyus" türü "muarız sesler" yükselmektedir.

Dolayısıyla, patırtı çıkabilir ve "efendi" müşteriler "hanım"ın pişirmekte olduğu şehriye çorbasını unutabileceği gibi, dibi tutmuş soğanlı kapuska yemeyi dahi göze alabilir.

* * *

YUKARIDAKİ klasik "tipoloji" "pasif okuyucu" kitlesi içinde yer alıyordu. Edilgen kimlik taşıyordu ve tepkiselliği kahve mekánı dalaşlarını pek aşamıyordu. Zaten matbaanın icádından beri de, kısmi evrim geçirmesine hep böyle olmuştu.

Oysa bugün bambaşka bir "aktif okuyucu" kitlesiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

* * *

O "aktif okuyucu"
ki, farklılığı yalnız çizgili pijama yerine moda tişört giyiyor; kıymalı kapuska yerine ketçaplı hamburger yiyor ve mahalle kahvesinden ziyade de eli yüzü düzgün "kafe"ye gidiyor olmasından kaynaklanmıyor. Bambaşka bir dönüşüm yansıtıyor.

Zaten, bilhassa da "internet kafe"ye gidiyor!

Yahut, aynı interneti evindeki, işindeki, ofisindeki bilgisayar aracılığıyla kullanıyor.

Dolayısıyla, "bilişim toplumu"nun sağladığı "ihtilalci" imkánlardan yararlanıyor.

Tepkisi, onayı, küfrü, yorumu, pişti masası etrafındaki müşterilerle sınırlı kalmıyor.

Onları, bizzat gazetedeki, radyodaki, televizyondaki yazara hemen ve anında iletiyor.

* * *

FAZLASI var, "chat" ve "blog" vasıtasıyla bunları herkese ulaştırıyor. Paylaşıyor.

Daha artı, hoşuna gitmeyen veya militanı olduğu bir konu için "zincir" oluştuyor.

"Klasik medya"ya veya onun mensubuna karşı protesto kampanyaları düzenliyor.

Ve nihayet, internette kurduğu "site" aracılığıyla kendisi "medyatikleşiyor".

O halde, "pasif okuyucu"nun yerini almış olan "aktif okuyucu"nun ötesinde, şimdi bir de "anti okuyucu"dan söz etmemiz gerekiyor.

Dolayısıyla, yukarıdaki "klasik medya" açısından da "anti iktidar"lar ortaya çıkıyor

Kahve masasındaki gazetede "muharrir kıraat eden" çizgili pijamalı ve kapuska taamlı okuyucu bunu düşünemezdi, şimdi bizzat o okuyucu "gazeteci" ve "muharrir" oluyor

İyi midir, kötü müdür; aslında hem iyi, hem kötü müdür, başka yazıya bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları