"Empati Grubu"nun girişimiyle "Bilgi Üniversitesi"nde toplanan ilk sempozyum, "Türkiye’nin Kürt Meselesi, Demokratik ve Sivil Çözüm Arayışları (I)" başlığını taşıdı.
Katılımcıları "İstanbul Üniversitesi" çatısı altında bir araya getiren diğeri ise "Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar" temasını işledi.
Anlaşılacağı gibi, her iki birleşimde de "netámeli", háttá "tabu" konular ele alındı.
* * *
EN, en önce, yukarıdaki toplantıların inisyatif sahiplerine teşekkür borçluyuz.
İlk oturumu düzenleyenlerin "sivil"; ikincilerin ise daha ziyade "resmi" addeliyor olması ve bunların farklı perspektiflerin insanları olarak tanınması, bu borcu değiştirmez.
Çünkü, her ne kadar kelime kökeni "evrensel" anlamındaki "universalis"e uzansa bile, bizim üniversitelerimizde öyle "evrensel özgürlükçü" bir gelenek yoktur.
İnkár eden çarpılır, "akademia" serbestisinin bir yerleşmişlik kürsüsü de yoktur.
İnsanı o kürsüye çıkartmazlar. Çıktı, yaka paça sustururlar.
Fi kázá susturamadılar, ilk "Ermeni Konferansı"nda olduğu gibi, iftira ve küfre ek olarak, maazallah, "konuşmaya cüret edenin" başına manavın çürük tezgáhını geçirler.
Dolayısıyla, Türkiye’de "resmi"sinin dahi asgári bir "akademik tartışma ortamı" yaratabilmesi ve sunabilmesi hiç de yabana atılmayacak bir şeydir.
* * *
NİTEKİM, "İstanbul Üniversitesi"ndeki okul korolu ve "10. Yıl" marşlı konferans sırasında, velev ki hava o an kızışmışolsun, Ermeni kökenli bir İngiliz tarihçinin "soykırım" tezini savunabilmesi; forumda bunun ifadesine "izin çıkması" (!), asla küçümsenez.
"Sen, ben, bizim oğlan" izlenimi uyandırdığı için medya fazla ilgi göstermese de; gazete, haber ve fotoğraflara göre salonun yarısı boş kalsa da, başta bizátihi böyle bir konferans girişimine gereksinim duymuş olmak, yeni gelişme son derece olumludur.
"Akademia"nın serbesti kürsüsüne yukarıdaki basamaklardan çıkılır ve çıkılacaktır.
Ama burada da inkár eden çarpılır ki, girişimcilerine ister "sivil", ister "gayr-ı resmi" deyin, eğer o pek bir patırtı kopartan ve dogmaya farklı bakmak ufkunu açan ilk "Ermeni Konferansı" olmasaydı, çarşamba ve perşembe günleri gerçekleşen bu yenisi hiç olmayacaktı.
"Tabu" sorgulanamadığından, "tabu" sahipleri için de böyle bir ihtiyaç doğmayacaktı.
Dolayısıyla, girişte sözünü ettiğim "Türkiye’nin Kürt Meselesi" sempozyumunu da düzenleyen ve üç aşağı, beş yukarı, o birinci "Ermeni Konferansı"nın inisiyatif sahipleriyle aynı etiği paylaşan "sivil cenáh"a bundan ötürü iki defa şükrán ifade etmek gerekiyor.
* * *
SÖZ konusu sempozyumun içeriğine değinmeyeceğim ama, tabii ki "Ermeni Konferansı"nın tıpkısı iftiralar bunun için de tekrarlandı.
Ve yine tabii ki, Kamber’siz düğün, patırtısız reklam olmaz misáli, başta kolajcı ressam Bedri Baykam, 6-7 Eylûl sergisini basmaktan Orhan Pamuk’a saldırı girişimine, her sorgulayıcı adımın önüne barikat kurmaya çalışan "o takım" zihniyeti "durumdan vazife çıkartıp", "Bilgi Üniversitesi"nin kapı eşiğinde "protesto" (!) nöbetine geçti.
Oysa, "suskunluk ideolojisi" dayatan bu nöbetçilerin süngüsü eskisi gibi sökmüyor.
İşte, üniversite "universalis" evrenselliğe ve "akademia" özgürlüğe kürsü oldu.
"Ermeni sorunu" yahut "Kürt meselesi" gibi, zaten o "sorun" ve o "mesele" sıfatlarını çok büyük ölçüde özgürce tartışılamamaktan dolayı kazanmış olan konular, önce "sivillik"i, sonra da "resmilik"i ağır basan forumlarda artık konuşulmaya başlandı.
Ve, tekrar susmaz veya susturulmassak "sorun"ları da, "mesele"leri de şimdiden ve en az yarı yarıya çözdük demektir ki, her iki konferans düzenleyicilerine de şükran borçluyuz.