AKP erken seçime gider mi? Gidebilir de, gitmeyebilir de!
İnisiyatifi kendisi için en uygun zamanda almak, demokrasinin abecesine dahildir.
Bu, bütün çoğulcu rejimlerde ‘oyunun kuralı’nı oluşturur ve tersi iddia edilemez.
* * *
BEN kendi hesabıma, her iki durumda da ve tabii ki hayati yanlış yapmadığı takdirde, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki kurumun sandıkta mükafatlandırılacağına inanıyorum.
Zaten de, yine bana göre, böyle bir ödüllendirilmeyi gerçekten hak ediyorlar.
Hem iktidara geldiklerinden beri gerçekleştirdikleri ve çoğu ‘devrim’ niteliği taşıyan siyasi, iktisadi ve beşeri uygulamalarından dolayı; hem de bilhassa, iki asırlık ‘toplumsal ütopya’mızı 3 Ekim 2005 zaferiyle taçlandırmış olmalarından ötürü hak ediyorlar.
Ve, ‘devrim’ sözünü telaffuz etmiş olduğum için burada hemen parantez açacağım.
Zira, AKP’nin kendini tanımladığı ‘muhafazakár demokrat’ sıfatına katılmıyorum.
* * *
‘DEMOKRAT’, tabii ki!
Çünkü AKP, taşıdığı ‘İslami duyarlılık’tan dolayı en ‘ihtiyatla bakılan’ ve o demokratlığın da olmassa olmaz şartını oluşturan laisizm sınavından alnının akıyla geçti.
Konuya hayati önem atfeden bu satırlar yazarınınki dahil, yurttaşların ‘hayat tarzına’ müdahele etmek niyetinin bulunmadığını ortaya koydu. Zaman içindeki tecrübeyle ispatladı.
Üstelik, ‘Kürt sorunu’nun adını dobra dobra koymaktan, Ermeni Konferansı’na tabu yıkıcı cesaretle yaklaşmaya, AKP; daha doğrusu, ciddi bir bölüm taban ve kadrodan fersah fersah ileride koşan onun lideri Başbakan Erdoğan aynı demokratlığı haydi haydi kanıtladı.
Kısmi istisnalar esas doğrultuyu değiştirmez, aksini iddia edenin Pinokyo burnu uzar.
Zaten ben de bunun için ‘muhafazakár demokrat’taki ilk sıfata itiraz ediyorum.
* * *
HAYIR, AKP ‘muhafazakár’ bir parti değil!
Tam tersine, iktidar kurumu ve de bilhassa tartışılmaz önderi konumundaki Recep Tayyip Erdoğan hiç şüphesiz ‘devrimci’, háttá ‘ihtilalci’ bir kimlik sergiliyorlar.
Üstelik, bu kimlik Türkiye’yi aşıyor. İslam aleminin ve dünyanın aynasına da yansıyor
AKP’de dini öğelerin kısmen öne çıkıyor olması ve yandaşlarının genel olarak ‘mütedeyyin’ hayat tarzına eğilim göstermesi yukarıdaki değiştirmez. Asla değiştirmez.
Zira tahlili kurumsal sosyolojinin ötesine, siyaset teori ve pratiğine taşımak gerekiyor.
Eğer bir TC başbakanı evrensel ve insani gerçeğini haykırarak o olağanüstü ‘sermaye ırkçılığı’ deyimini üretiyor; sonra da bu ırkçılığı yapanları ‘matbaayı geçiktiren zihniyet’le özdeşleştiriyorsa, kim ne derse desin, böylesine radikal bir umut ülkemiz için ‘devrimcidir’.
Eğer o şahsiyet ve o parti o ‘İslami hassasiyet’ten yola çıkarak Türkiye’yi ‘Haçlı’ addedilmiş olan bir AB’yle bütünleştiriyor; Fas’tan Endonezya’ya da Müslüman dünya bunu ‘medeniyetler barışması’na ölçek olarak algılıyorsa, bunun adı ‘muhafazakárlık’ olamaz.
Ancak ve ancak ‘ih-ti-lal-ci-lik’ olur!
Ve, bu ihtilalciliğin o Müslüman alem içinde yalnız ‘Cumhuriyet inkılábı’ Türkiyesi’nde doğması; ‘siyasi İslam’ın ise yalnız ülkemizde demokrat olması, maddeye uygundur.
‘Devrimci AKP’ öz itibariyle ‘Cumhuriyet Devrimi’nin mirasçısı ve ürünüdür.
* * *
O halde, aynı Cumhuriyet adına konferanslarda yumurta atan; cenazelerde yuh çeken mitinglerde ‘ordu göreve’ pankartı açan ‘ulusalcı’ların ‘azınlık şirreti’ne kapik değer biçmiyorum ve ‘derin ihtilali’ kendi hayatında gün be gün yaşayan ‘sessiz çoğunluk’un gelecek seçimlerde de Erdoğan ve partisini yeniden mükafatlandıracağını tahmin ediyorum.
Bu seçim erken mi olur, geç mi olur, orası AKP’nin ve liderinin bileceği iş!