ZAPT-û rapta gelmeyen her canlı dil gibi, Türkçe de "PR" kelimesini benimsedi.
"Pi-ar" diye teláffuz ettiğimiz İngilizce sözcüğü artık sıradan biçimde kullanır olduk.
Meselá kahvede dedikodu yaparken, "keráta o ’ulusalcı’ gazeteye öyle bir ’pi-ar’ çekti ki, üç paralık kolaj badanalarıyla kendisini ’dáhi ressam’ diye yutturdu" diyoruz.
Ve malûm, "public relations"dan kısaltma "PR""halka ilişkiler" anlamına geliyor.
* * *
ANCAK, yukarıdaki İngilizcekavram, bu defa Fransızca kökenden inen ve ezelden beri kullandığımız "reklam"dan daha ötelere taşıyor. Etkinlikte onu aşıyor.
Çünkü, ne denli saldırgan olursa olsun, reklámda kişisel tercihler kısmi marja sahiptir.
"PR" ise o mesafeyi daha da daraltır. İkná yöntemlerinde mükemmele yaklaşır.
Basitleştirirsek, Anglo-Sakson lisánın Latin dile üstün gelmesinden de anlaşıldığı gibi, "reklám" 20. asrın son çeyreğine kadar sürmüş "modern zamanlar"ın "akıllı çocuğu"dur.
"PR" ise bir sonraki "postmodern zamanlar"ın "üstün zeká çocuğu"dur.
* * *
VE işte, PKK’ya karşı ciddi bir askeri ve diplomatik darbe vuran "Güneş Harekátı"nın kamuoyundasorular yaratması, tamamen yukarıdaki "PR" yokluğundan kaynaklandı.
Açıkçası, hükümet ve ordu dört dörtlük bir başarıyı "satamadı". "Pazarlayamadı".
Ama yine şükür, bu váhim eksiklik yalnız iç bünyeyi kapsadı. Uluslararası álem nasıl ki müdahale başlangıcını "anlayışla" karşılamıştı, bitişinde de aynı "anlayışı" gösterdi.
Ancaak, başta o anlayışı zaten kıt; pardon sıfır olan bilûmum "ulusalcı" zevát biiir!
İki,Elifi görse mertek sanan ama hep maval okuyan kahvehane "jeo-stratejistler"i!
Ve nihayet, stüdyoda ahkám keserken Zap’taki zemheri ölüm nefesini hissetmiyorlar ya, kuru sıkı medyatörlerin ve emekli paşaların gaza getirdiği "sokaktaki insan", üüüç!
Bunların hepsi, sanki ABD "ricát" emri vermiş gibi, "sukût-u hayále" (!) uğradılar.
"Sizin hayalinize de!" diyeceğim ama, o "PR" eksikliğinden dolayı diyemiyorum.
* * *
İMDİİ, söz konusu "PR" kelimesini biraz siyasi - askeri lûgate uydurmaya çalışalım.
Bunu, olağanüstü durumlarda geçici olarak kurulan "kriz masaları"na benzetebiliriz.
O masalar ki, hükümet yetkilerinden ve ordu mensuplarından oluşan temsilcileri yirmi dört saat etraflarında buluşturur ve en önce, iki cihet arasında hayati olan eşgüdümü sağlarlar.
Sonra da, iç ve dış kamuoyuna yönelik olarak, "enformasyon - dezenformasyon - karşı-enformasyon ve karşı-dezenformasyon" dörtlüsüekseninde, "pi-ar" yaparlar!
Evet "PR" yaparlar ve ticari bir şirketmişçesine, "ikná seferberliği" gerçekleştirirler.
Budemektir ki, zamanını, nüansını, koordinasyonunu milimetrik biçimde ayarlayarak ve farklı ağızlardan olsa bile daima aynı içerik ve doğrultuda konuşarak, "malı satarlar".
Operasyondu, müdaheleydi, háttá savaştı, devlerler bunları da "pazarlarlar".
Zaten de, o devletlerin "propaganda", "reklam" yahut "pi-ar" kıstası bunlardır!
* * *
FAKAT eyvah, Cumhurbaşkanı’nın gezi ertelediği; Başbakan’ın hitábet yazdığı; Genelkurmay Başkanı’nın da "devam edecek" dediği gelişmelerden hemen sonra operasyon bitti.
Baháne yok, kim burnundan kıl aldırmadığı içindir bilemem, fakat bu, "kriz masası"ndaki (eğer o da kurulduysa) asker - sivil eşgüdümünün alargalığına delildir. "PR" ise sıfırdır.
Halbuki harekát planlandığı tarihte bitti ama gel de bunu komplo teorisyeni "ulusalcı" ya;kahvehane dümbeleği "jeo-stratejist"e veya ekran cengáveri "sokaktaki adam"a anlat!
Oysa, "pi" terazinin "ar" kefesini tarttığı şu "PR çağı"nda yaşıyoruz ki, uyacağız.