Güfte statüko makam nihavend

ARTIK illállah dedim, hafta yedi, gün sekiz, elektronik posta kutum "bayrağını A-L, falan mitinge, filan yürüyüşe, fişmekan konsere G-E-L" türünden çağrılarla dolup taşıyor.

Ve de tabii ki "ulusalcı - laikçi" kesim tarafından gönderiliyor. Yani, özledikleri dayatmacı hayattan ve bekledikleri otoriter rejimden ötürü hep emir kipiyle yazılan bu bitmez tükenmez "davetler" (!) daima "statüko kulları" imzasını taşıyor.

Eh, o statükonun sallanmakta olduğunu Bursa’daki sağır sultan dahi biliyor ve işitiyor. Dolayısıyla, "efendi - tebá" ilişkisi içinde yaşamayı kanıksamış olan aynı "kul"lar hem dehşet telaşa kapılıyorlar; hem de eski alışkanlıkla, yine burnu büyük komut veriyorlar.Hadi bakalım, bayrağını A-L ve her Allah’ın günü başka patırtı kopartmaya G-E-L!

* * *

ANCAK, vahim bir patolojik saplantıya dönüşen ve çok ciddi bir psikanalitik tedavi gerektiren bu "bayrak fetişizmi" konusunda da kimseye iftira atmıyorum. Başka bir deyişle, bütün milleti; bütün ulusu; bütün ülkeyi kucaklayan simgenin bizim hazretler tarafından tekele alınmak istenmesinin arkasında çapanoğlu aramıyorum.

Dolayısıyla da, onlardan bazılarının, bayrak imáláthaneleri ve seyyar satıcılarıyla iktisadi bir al gülüm, ver gülüm ilişkisi içinde olduğu iddia edecek değilim, yalancılık olur.

Bana göre buradaki "bayrak" komutu, hani kaçak gecekonducular zabıta yıkmasın diye ve daha cam çerçeve takılmadan dama bayrak çekerler ya, işte aynen ona benziyor. Yani, "dokunulmazlık boncuğu" yerine geçiyor. Ve tabii, taktik de şudur: Kutsallığı arkasına sığınacak ve tabunun ötesine gizleneceksin ki, kimse senin kutsalla asla ilgisi bulunmayan değerlerini, sloganlarını, taleplerini sorgulamaya cesaret edemesin.

* * *

HER neyse, işte bu tür "davetiyeler" (!) durmadan yağıyor ama, eh aklımı peynir ekmekle yemedim ya, tabii ki iletileri açmak gafletine düşmüyorum. Allah göstermesin!

İçinde ya hepatit "B" virüsü; ya "Koch" basili; ya da veba mikrobu vardır.

Farenin sol butonuna bir tık, anında bilgisayarın çöp kutusunu boyluyorlar.

Fakat, yukarıdaki "gel, gel, gel" emirleri benim de dilimin ucuna Kemáni Tatyos Efendi’nin Uşşak Aksak makamındaki o enfes şarkısını getiriyor.

"Tahammül kalmadı artık / Sakın geç kalma, erken gel" diye mırıldanıyorum.

* * *

ANCAAK, "ulusalcı" cihet hiç boşuna umutlanmasın! Statüko geri gel-me-ye-cek!

Komutçu "zaptiye"ler bin web muhtırası verse de; bin hezeyan andıcı yazsa da; bin kapatma davası açsa da; artı, onların emir "kul"ları milyar elektronik davet, çağrı ve tebliğ gönderse de, sallanan, hırpalanan, çatırdayan o eski statüko ne "erken", ne de "geç" gelecek.

Nitekim, yarattığı sonuçları zaten bildiğimiz "Cumhuriyet mitingleri"nin devamı olmak iddiasıyla ortaya çıkan son "Tandoğan çağrı"sı dahi bunu tekrar ortaya koyuyor. En yüksek rakama göre bile, bin derneğin o "A-L"lı ve o

"G-E-L"li "çağrı"larına rağmen taş çatlasa 50 bin kişi toplanmış ki, sırf bu dahi aşağıdaki gerçeği ispatlama yetiyor.

* * *

İSTİKRARLI bir evrimsel süreçte yenilenmek isteyen Türkiye "al", "gel", "kop", "sökül", "yıkıl" şiarlarına tınmıyor ve dolayısıyla da, statüko güçlerinin gazına gelmiyor. Bayrağını tabii ki kutsal addediyor ama, onu tekel kılanlara da zırnık prim vermiyor.

Yani, emir - komuta zincirine uygun "internet zincirleri"nin tuzağına düşmüyor. Fareyi tıklayıveriyor ve emir kipli "davetleri" elektronik çöp kutusuna atıyor. Eh, o halde de aynı statüko güçlerine Tatyos Efendi’den Uşşak şarkıyı değil, Yesari Asım Arsoy’dan Nihavend makamındaki diğer şarkıyıı terennüm ve tegánni etmek kalıyor:

"Bekledim de gelmedin / Gözyaşımı silmedin / Söyleeeee, hiç mi beni sevmedin!"
Yazarın Tüm Yazıları