Farazi bir kitap bölüşümü

Üç hafta önce size sinyalini verdiğim gibi, içimi bendeniz öte tarafa göçtükten sonra çocuklarımın kütüphanemi ne halt eyleyecekleri endişesi kemiriyor.

Hadi kızımız hanımefendi sinemacı ve dolayısıyla, yedinci sanata ilişkin kitaplarımı o toplayacak. Ortanca oğlum pederiyle pek bir benzeştiği için, en fazla mirasa onun "konacağını" tahmin ediyorum. Peki ya en küçük oğluma ne kalacak?

Harıl harıl kádim Mısır, bilhassa da firavun mezarlarıyla ilgileniyorum.

Artı, eski Çin, Kelt, Galya; háttá Aztek ve Maya láhitlerine de merak sardım.

Söz konusu uygarlıkların da ölülerini nasıl gömdüğüne, daha doğrusu sakladığına dair okumadığım, görmediğim, bakmadığım şey kalmadı desem, yeridir.

Hayır, tabii ki bu yaştan sonra cenaze levazımatçılığına niyetlenmiş değilim.

Rabb’im yazdıysa bozsun, "nekrofili" denilen ölü seviciliğinden de mustarip değilim.

Bütün mesele, üç haftadır sözünü ettiğim o kitap mirasımdan kaynaklanıyor.

Evet evet, mezar ve mezarlıklarla böylesine ilgilenmemin nedenini, üzerine titrediğim cánım ve cánanım kütüphanemin üzerine benden sonra kimin oturacağı sorusu oluşturuyor.

Öyle, çünkü üç hafta önce size sinyalini verdiğim gibi, içimi hanidir, bendeniz öte tarafa göçtükten sonra çocuklarımın kütüphanemi ne halt eyleyecekleri endişesi kemiriyor.

Hadi dedik ki, kızımız hanımefendi sinemacıdır ve dolayısıyla, yedinci sanata ilişkin ve bugün çoğu bulunmaz nitelikteki kitaplarımı o toplayacaktır.

Fellini albümlerimi, Fritz Lang siyah-beyazlarımı, Hitchcock, Kazancıoğlu, Allen, Monroe, "Nuevo Cinema" ve "Yeni Dalga" biyografilerimi falan götürecektir.

Helál-i hak olsun ve umalım ki, inşallah kadrini bilir!

MİRAS KAVGASI HOŞUMA GİDER

Öte yandan, ortanca oğlum pederiyle pek bir benzeştiği için, en fazla mirasa onun "konacağını" tahmin ediyorum.

Batı Ortaçağı’ndan İslam minyatürlerine ve Rönesans heykellerinden faşizm mimarisine dek bütün sanat tarihi kitaplarıma; bilhassa da, Hopper’i, Schiele’si, Grosz’u, Dix’isiyle falan, modern ressamlarıma el koyacağını ben de elimle koymuş gibi biliyorum.

Artı, şu sıralar felsefeye pek bir merak sardığı için, özellikle Eski Yunan ve Nietzsche ertesinin Alman filozoflarına da "sulanacağını" düşünüyorum.

Bir ihtimal, benim "beat kuşağı" dönemi romanlarımı da seçecektir.

Hatta, aynı zamanda çizgi-roman hastası olduğundan, tek bir eksiği bulunmayan o "Tenten", "Patavatsız Gaston", "Maltalı Kortez" veya "Blake ve Mortimer" gibi harika koleksiyonlarımı paylaşmak konusunda diğer iki oğlumla anlaşmazlığa dahi düşebilir.

Laf aramızda, "şu tıpkıbasım Amerikan ’comics’ini babam bana vaat etmişti" veya "Sen uslu adamsın, bu gizli pornografya albümünü n’apacaksın" diye birbirleriyle kanlı bıçaklı olmamaları kaydıyla, arkamdan gerçekleşecek böyle "miras kavgası" hoşuma gider.

Ne álá, demek ki benim de bırakılacak malım, mülküm varmış!

Ancak, o çizgiromanlar dışında diğer iki oğlumun raf tarayacaklarını sanmıyorum.

Bir kere, taş çatlasa, büyük oğluma ilgilendirecek belki iki, belki üç cildim vardır. Hepsi hepsi o kadar!

Kendisi, bitirdiği üniversite ve yöneldiği meslek itibarıyla, yüksek iktisatçılık, modern işletmecilik, öncü bilişimcilik, aritmetik istatistikçilik gibi somut ve güncel şeylerle ilgileniyor.

Artı, bütün bu konular hiç durmadan yenilendiğinden, henüz "klasik" denilebilecek şeylerin yayınlandığına fazla ihtimal vermiyorum.

Zaten yayınlanmış dahi olsa ve sevgili büyük oğlum değil mumla, antrede asılı duran o koca el feneriyle bile arasa, bütün hayatı boyunca sonsuz soyut ve sonsuz havai yaşamış olan pederinin kütüphanesinde böyle şeyler bulamaz.

YA EN KÜÇÜK OĞLUM

En küçük oğlucuğuma gelince...

Doğrusu, onun "miras paylaşımı"ndaki tavrının ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok! Hiçbir öngörü getiremiyorum ve hiçbir faraziye yürütemiyorum.

Çünkü bir kere, eh işte gerçekten de bacak kadar küçük ve gelecek yıllarda hangi eğilimlere yöneleceği konusunda henüz bir tahminde bulunulamaz.

Bakarsanız, o soyut ve havai babasına çekerek kütüphanemin üzerine çullanır; bakarsınız, büyük ağabeyi gibi ayakları son derece yere basar ve bir "fen adamı" olur.

Fakat bilhassa iki, lügat hariç, ben küçük oğlucuğumun konuştuğu, yazdığı ve okuduğu "anadil"de, numunelik cinsinden dahi tek bir kitaba sahip değilim.

Felemenkçenin "f"sini anlamam ki, salı günü ölen dev Flaman yazar Hugo Claus’un bir o kadar dev "Belçikalıların Hüznü" romanını orijinalden hecelemeye çalışayım.

Bu lisandan tek tük kitaplarım ancak tercümesiyle raflarımda duruyorlar.

İmdii, yukarıdaki son kapıyı da açık bırakmak kaydıyla, kızımın ve ortanca oğlumun bir ihtimal "üşüşebileceği" ve aslında kütüphanemin ancak küçük bir bölüm oluşturacak olan kitapları hariç tuttuk diyelim.

Fakat, geri kalan büyük kısmın ise ben mezara girdikten sonra çocuklarım tarafından "ne halt edileceği" endişesini hálá bütün şiddetiyle benliğimde hissetmeyi sürdürüyorum.

Hay Allah, mezar dedim de aklıma geldi.

Ben yazıya bu kelimeyle başlamıştım ama araya láf girdi ve "kitap mirasım"la o mezar arasında niçin ilişki kurduğumu söylemeye vakit kalmadı ki, işte gelecek pazara sarktı.
Yazarın Tüm Yazıları