ATABÜYÜKBABAM Cibálili Tahsin bin Lûtfü; veya kısa boyundan ve haşarı karakterinden dolayı nam-ı diğer Piç Tahsin Bey, "Mekteb-i Bahriye-i Şahane" mezuniyeti ertesindeki ilk güverte görevine, türküde "giden gelmiyor" denilen Yemen’den başlamıştı.
Oradaki küçük karakol donanmamıza istimbot zabiti olarak iltihak etti.
Fakat tabii Yemen’den geri geldi ki, zürriyetini sürdüren bendeniz işte buradayım.
Nitekim Tahsin Bey, uzun yıllar sonra "kozmografya müderrisi" olarak ders vermek için aynı okula tekrar dönene dek, bandıra limanı "Memálik-i Osmaniye"nin Girit, Adalar veya Selánik gibi çeşitli deniz şehirleri olan gambot, muhrip yahut dretnotlarda vazife ifa etti.
Bu arada da, enlem, boylam ve zaman saptamalarını modern astronomik gözlemlere dayandıran ilk Türkçe kitabı "Seyr-i Sefain Puntu" adı altında kaleme aldı.
Hicri 1299, Miládi 1881 tarihli cilt kütüphanemin "hazine" (!) bölümündedir.
* * *
SONRA, Atabüyükbabamın oğulları Emin ve Lûtfü beyler, biledildiğim kadarıyla daha evveliyátı Kırım Harbi fırkateynlerine uzanan klasik familya geleneğini yine sürdürdüler.
Ancak, mahdumların güverte ve taret zabitliği aynı seyri izlemedi.
İmparatorluk artık iyiden iyiye "suyunu çekmekte" olduğundan onlar ancak, yakamozu sönükleşmiş nihai bir uskur suyunda dümen tutabildiler.
Tamam, "Çanakkale geçilmez" ve Kanal Cephesi falan da, hemen ardından ve ister istemez, palamarı Haliç’teki taşkızak dubasına yahut Gölcük’teki sintine havuzuna bağladılar.
* * *
ZATEN, Üsküdar’ın loş cumbalı evleri; kanaryaların tel kafesleri; namazların káza vakitleri ve "Allah devlete, millete zeval vermesin" dualarıyla, Piç Tahsin Bey’in oğulları hiçbir zaman modern astronomik gözlemleri daha da yenileyecek kitaplar yazmadılar.
Háttá, koskoca bahriye miralayı olan Büyükbabam Neptün ve Pluton’un daha sonraki keşfini, "seyyareler yedi tanedir ve rahmetli pederim de öyle zikretmiştir. Donanmamız deryada rotasını kaybetsin diye, son iki tanesini İngiliz kasten icád etti" diye açıkladı.
Eh, Allah rahmet eylesin ve ruhu şad olsun!
* * *
İMDİİ, daha eski dönemde yaşamış Cibálili Tahsin bin Lûtfü’nün "ufuk açıklığı"yla, kendisinden sonra yetişmiş ve meslek itibariyle aynı formasyondan geçmiş oğlunun "kaderci ufku" arasındaki uçurumu sırf karakter farklılığı"yla açıklayabilir miyiz?
Belki bir ölçüye kadar, evet!
Tahsin Bey’in "zeká kıpırtısı" çağrıştıran "piç" lákabını da örnek diye ekleyebiliriz.
Fakat bana sorarsanız, zahiren bir "babalar ve oğullar" denklemi gibi gözükse dahi, yukarıdaki farkılılığı esas olarak tarihi ve siyasi bir çerçeveye oturmak gerekiyor.
Başka bir deyişle, buradaki "açıklık" şahsi, ırsi veya ailevi değildir ve ötesine taşıyor.
Buna "emperyal boyut" adını verelim.
* * *
ÖYLE, zira yedi kuşak Dersaadet kökenli olsanız dahi eğer güverte zabitliğine Yemen’de başlayıp bunu uzak İmparatorluk limanlarında sürdüyseniz; hátta, velev ki o Dersaadet’ten dışarı adım atmamış olun, "mülk"ün sizin aidiyetinizde bulunduğunun bilincindeyseniz, biraz akıl sahibiyseniz, hayata ve dünyaya "açık bakmak" ihtiyacını hissedersiniz.
En azından, "mal"ınızın bekçiliği yapmak için denizde tam istim tutturduğunuzda, vakit yitirmemek için, modern astromiyi kullanarak rota saptama kitabı yazarsınız.
"Açıklık" o ihtiyaçtan doğmuş olur ve buna da "emperyal düşünmek" denir.
Ve, bütün bunları, Lübnan’la İsrail arasına NATO şapkalı bir uluslararası güç yerleştirilmesi ihtimalinin ortaya çıkmasından dolayı anlattım ki, konuyu yarın işleyeceğim.