SALONDA milim yer kalmadığı için küçük hole yerleştirdiğim arşiv kütüphanemde, incecik çıtaya geçirilmiş ve minicik ebatta, kağıttan bir Macar bayrağı duruyor.
Elbe ırmağından Balkan dağına uzanan coğrafyayı kapsayan "Doğu Avrupa" rafında, çetelesini tuttuğum komünist cürümler arasından, bir umut ışığı olarak gülümsüyor. Pırıldıyor.
Oysa, gözüm gibi saklıyorum ama kağıt eprişmeye ve renkler solmaya başladı.
Eh şaka değil, oraya raptiyeyle iliştireli beri tam on sene bitti.
23 Ekim 1989 günü Budapeşte’de, Tuna kıyısındaki Parlemanto Alanı’nda almıştım.
Ve, bir milyon kişiyle birlikte ben de sallamıştım. Sonsuz bir çoşkuyla sallamıştım.
Çünkü o gün, "Macar İhtilali"nin otuz üçüncü yıldönümünü idrak etmiştik. Etmiştim.
İşte şimdi çok daha sembolik rakkam, dün de ellinci yıldönümünü idrak ettik ve ettim.
* * *
KASTEN baştan söylemedim, bayrağın esas özelliğini ortasındaki delik oluşturuyor.
Zira, Macar ulusu tam yarım yüzyıl önce bugün komünizme karşı ayaklandığında ilk iş olarak, tarihin en büyük yalanı olan o komünizmin "alámet-i fáriká"sını parçalamıştı.
Dikkat, ulusun bayrağını değil, Kızıl Ordu yedeğinde ve nezaretinde Budapeşte’ye gelip de 1945’te iktidarı gaspeden bir avuç Bolşevik bürokratın dayattığı simgeyi yırtmıştı.
Nitekim, gerek ihtilálcilerin taşıdığı isyan sancağı; gerekse de Rus tankları tarafından katledilmiş ihtilálcilerin sarıldığı kefen fotoğraflarına şöyle bir bakın, hepsinin ortası deliktir.
Çünkü her "d-e-v-r-i-m" sembollerle başlar ve de semboller üzerinden yükselir!
* * *
EVET evet, dünden beri ellinci yıldönümünü idrak etmekte olduğumuz ve 23 Ekim 1956’da patlak verdikten sonra, halkın kahramanca direnişine rağmen Sovyet generallerin gerçekleştirdiği katliama dayanamayarak 12 Kasım 1956’da nihayete eren Macar İsyanı, neresinden bakarsanız bakın, tam anlamıyla bir "d-e-v-r-i-m"dir!
Hattá öyle ki, Marksist lûgat açısından dahi bir devrimdir!
Gerek bütün bir ulusu kapsayan muazzam kitleselliği; gerek demokratik istemler yansıtan kendiliğindenciliği; gerekse de, üretim ilişkilerini değiştirmek, yáni "kızıl devlet"in "artı değer"i sömürmesine "dur" demek talepkárlığı açısından devrimdir!
Ve bu arada hemen şunu vurgulamak gerekir ki, gerek Rusya’nın, gerek Çin’in, gerekse de onların dümen suyunda giden komünist ve "ilerici" (!) "yol arkadaşları"nın Macar ihtilálcilere "faşist" (!) diye kara çalmaya yeltenmesi korkunç bir yalandır.
* * *
ÖYLEDİR, çünkü 23 Ekim’de ilk "talepler bildirgesi"ni yayınlamış olan Budapeşte Üniversitesi Öğrenci Birliği’nden; isyanın bastırılmasından sonra Moskova’da idam edilen ve ayaklanma döneminde Cumhurbaşkanı olan "reformcu komünist" İmre Nagy’ye kadar, Macar Devrimi’nin tüm öncüleri genel olarak "sol" kategoride yer alırlar.
İsyan başladıktan çok sonra ortada peydahlanan ve eski kral naibi Amiral Horty’nin yandaşlarından oluşan aşırı milliyetçi milislerin esamisi dahi okunmaz.
Dolayısıyla, Rusya’yla bozuştuktan sonra 1968 Çekoslovakya müdahelesine "sosyal emperyalist saldırı" diye tanımlasa bile,o sıra Kruşçov’la arasında su sızmayan soytarı ve sahtekár Mao’nun ısrarıyla gerçekleştirilen 1956 Macaristan işgali, bir "karşı devrim"dir!
Kızıl totalitarizmin mayasında bulunan türden ve "ekmek ve özgürlük" isteyen kahraman bir ulusa karşı topyekûn düzenlenmiş kahpe, kalleş ve cani bir "karşı devrim"dir!
* * *
DÜNDEN beri de bu "devrim"in ve "karşı devrim"in 50. yıldönümü idrak ediyoruz.
Ve, bugünkü Macar bayrağına bir bakın, sonunda hangisinin kazandığını göreceksiniz.