Dünkü Kadro

İLK dönem Cumhuriyet "intelligentsia"mızı esas itibariyle ikiye ayırmak gerekir.

Bugünkü konuma girmese de, birincisini kendi hesabıma öznel bir "3 M" formülüne; yani "mütefekkir - muhafazakár - mütedeyyin" gelenek çerçevesine oturtacağım.

Farklı formasyon ve parkurlara rağmen de, yine kendi hesabıma, Fuad Köprülü ve Bediüzzaman Said-i Nursi’yi bu çok önemli aydın spektrumunda temel direk addediyorum.

Diğeri ise bunun zıddında yer alıyor ve laik ve pozitivist şema üzerinde yükseliyor.

Mensupları 1932-1935 yılları arasında yayınlanan "Kadro" dergisi etrafında toplandıkları için, aynı adla anılan entellektüel akımı kastettim.

***

ÖNCE şunu vurgulayalım ki, Yakup Kadri hariç, Şevket Süreyya bir; Vedat Nedim Tör iki; Burhan Asaf Belge üç ve İsmail Hüsrev Tökin dört, "Kadro" hareketinin tüm önderleri Marksist; daha ötesi, TKP kuruculuğu ve üyeliği dahil, Bolşevik gelenekten inerler.

Bunların hepsi de bazen aynı, bazen ayrı gerekçelerle komünizmle köprüleri atmıştır.

Ardından, daha sonra "Kemalizm" diye vaftiz edilecek olan "halka rağmen halkçı" bir "Jakoben" anlayışının "Türk modelini" oluşturmak girişimine soyunmuşlardır.

Siyasette elitist, iktisatta devletçi ve toplumda yönlendirici bir "seçkin ideolojisi" üretmişlerdir ki, dönemin genel otoritarizm trendi göz önüne alındığına, hiç de yadırganamaz.

Nitekim "Kadro" hareketi, söz konusu aydınların hem daha önce tanışmış oldukları Sovyetik Marksizm’in; hem de, hiçbir şekilde nazizmle karıştırılmaması gereken ve o yıllar dünyasında gerçek bir alternatif addedilen İtalyan faşizminin etkilerini bariz biçimde yansıtır.

***

AMA yukarıdaki yaklaşım, asla bir "Kemalist" olmayan Büyük Mustafa Kemal’in liberal demokrasiye açık kapı bırakmak azmiyle uyuşmadı. Onun pragmatik akılcılığıyla çelişti.

Dolayısıyla, zaten baştan beri icázetle çıkan dergi, kollektif devletçilik avukatlığında "çizmeyi aşınca", icázet sona erdi. Yayınını kendi kendine durdurmak zorunda kaldı.

Bunu lütfen, bilhassa ve bilhassa not edin.

***

EVET edin, çünkü tabii ki sansürcülüğü savunmuyorum ama bu vakıa, Kemal’e karşı "Kemalist" geçinen ve "Kadro" mirasını üstlenmeye kalkışan bugünkü "ulusalcı" hezeyanı teşhir açısından, okkalı şamar indiriyor. Üstelik, Atatürk daha sapa sağlamken indiriyor.

Zaten aynı hareket sonraki yıllarda da, ne İsmet İnönü’nün "Milli Şef" anlayışı; ne de CHP ideologu Recep Peker’in "biz bize benzeriz" korporatizmi üzerinde etkili olabildi.

O halde diyebiliriz ki, aslında "Kadro"nun eline su dökemeyecek ölçüde ilkel ve sığ olan 1961 "Yön" darbecileri, bir otuz yıl sonra kopya bayrağı devralana dek, tüm entellektüel boyutuna rağmen, gerçek "Kadro" hareketi Türkiye siyaset pratiğinde çok marjinal kaldı.

Bir etik ahlaksızlığı teşhir etmek için de burada küçük bir parantez açmak istiyorum.

***

DEDİĞİM gibi, "Kadro"yu sahiplenmeye kalkışıp eski Marksistlere bir de "dönek" yaftası vurmaya yeltenen bugünkü "ulusalcı" zevát, tevkiflere ispiyonculuk yaptıkları için aralarında adı "polis"e çıkmış olanlarının da bulunmasına rağmen, yukarıdaki "bolşevik dörtlü"nün daha sonra "Kemalist ideolog" addedilmesine toz kondurmuyor. Kondurmaz.

Zira, komünist totalitarizmle köprüleri attıktan sonra liberal ve özgürlükçü demokrasi hariç neyi savunursanız savunun, bağnaz cahillerin indinde "hidáyete ermiş" sayılırsınız.

Yeter ki çoğulculuk, sivillik, evrensellik gibi sözleri kullanmayın, baş tácı edilirsiniz.

Neyse, son "3. Adam" cilálamasından dolayı, Cumhuriyet tarihimizdeki önemli aydın hareketi "Kadro"nun şimdiki enkázına, "Tek Adam" ve "2. Adam"ın da yazarı olan bir o kadar önemli aydın Şevket Süreyya Aydemir çerçevesinde yarın tekrar değineceğim.
Yazarın Tüm Yazıları