Doğum günü hezeyanları

Bir doğum günü daha gelip geçti. Gelmez ve de geçmez olsaydı!

Tabii ki istifimi bozmadım. Görmezden, duymazdan, bilmezden geldim.

Ötesi, her yıl olduğu gibi bu defa da en derinlere ve en kuytulara kaçtım.

En karanlıklara sığındım, en inzivalara çekildim, en mahremlere gizlendim.

Bir doğum günü daha gelip geçti ve de gelmez ve geçmez olsaydı.

Öyle işte, sabahın köründe ve beddualar okuyarak, bilhassa sol tarafımdan kalktım.

Kasten duşa bile girmeden; kasten tıraş bile olmadan, hatta kasten çapak bile ovmadan, gazeteleri aldığım gibi, doğru kahveye gittim.

Lanet haberler bir bitsin ve dördüncü bir espresso gelsin, derhal cehennem olacağım.

Allah’tan, kahve müdavimlerinden pek çoğuyla dostluk kurmama rağmen bunlardan hiçbiri doğum günümü bilmiyor.

Deli miyim, diváne miyim, budala mıyım ki, en yakınlarımdan bile gizlediğim tarihi bunlara söylemiş olacağım.

Zaten, ezkaza birisi haberdar olsa ve de "nice senelere" falan demeye kalkışsa, fincanı suratına boca edeceğimin resmidir.

Eve döndüm ve daha yazıya oturmadan ilk iş, normal telefonu teybe bağladım. Cep telefonunu ise tamamen devreden çıkarttım.

Çünkü elimle koymuş gibi biliyorum, milletin başka işi gücü yok ve de üstelik nezaket gösterdiklerini sanıyorlar, kim ki ana rahminden çıktığım tarihten haberdardır, ya ahizeye sarılıp sulu sulu bir "iyi ki doğdun" çekecek, yahut "SMS" denilen haltla tebrik mesajı gönderecek.

İstemez yahu, istemez!

Benim Sıraselviler Caddesi’ne ilk kez bakarak "Dünyaya niye geldim, geri döndürün" diye Alman hemşirenin elinde yaygarayı bastığım an kimin üzerine vazife!

YA BAŞKA VAKİT DOĞSAYDIM

Evet kimin üzerine vazife ve zaten, hem köylü olmadığım, hem de Medeni Kanun’dan sonra doğduğum için kalayı basıyorum.

Öyle tabii, çünkü eğer köylü olsaydım, tarlaya yardım edeyim de askere geç gideyim diye, Allah bilir, babam beni kütüğe kazık kadar olduktan sonra kaydettirirdi.

Eh bu arada da, zaten bilmediği doğum tarihini tamamen unutacağı için muhtara, "Ne münasip görüyorsan yaz be emmi, ama sakın hasat zamanına rastlamasın" derdi.

Dolayısıyla da, hiçbir zaman "happy birthday, happy birthday" cazgırlığıyla telefon numaramı çeviren olmayacaktı.

Sonra, yine aynı şekilde, Medeni Kanun işi sıkı tutmaya başlamadan önce hayata gelmiş olsaydım, büyük ihtimalle, nüfus kağıdıma sadece yıl tevellüdüm işlenmiş olacaktı.

Alafranga şımarıklıklarla vaktimi ve bilhassa neşemi kaybetmeyecektim.

Tamam, çok muhtemelen büyükbabam göbek adımı kulağıma üflediği tarihi Kur’án içinde sakladığı pelür kağıtlara kaydetmiş olurdu ama, onu eski takvime göre ve de tabii ki eski yazıyla not ederdi.

Ve tabii ki, bir müddet sonra ne "Kanûn-i Sáni"yi veya "Teşrin-i Evvel"i bilen, ne de Hicri’yi Miládi’ye çeviren kalırdı. Böylelikle de, doğum günüm kaynayıp gitmiş olurdu.

KIZIMLA AYNI GÜN

Neyse, bin bir zahmetle ve ıkına sıkına gündelik yazımı bitirir bitirmez bir anlığına cep telefonunu tekrar açtım.

Gönderilmiş "SMS"lere hiç bakmadan tümünü birden hafızadan sildim.

Sonra, büyük bir talihsizlik eseri benimle aynı gün doğmuş kızıma "Kerimeciğim, seninkisi sonsuz mutlu ve kutlu olsun ama eğer babanınkini hatırlamak gafletine düşersen, emdiğin süt helál-i hak olmasın" türünden bir mesaj gönderdim.

Talihsizlik tabii benim açımdan kaynaklanıyor. Çünkü kızımın doğum gününü unutamayacağım için, deminden beri anlattığım gibi, kendiminkini de unutmak gibi bir şansım bulunmuyor.

Tekrar neyse, cep telefonunu yine kapattım. Yatak odasının perdelerini de kapattım.

Tek hüzme ışık girmesin diye sımsıkı kapattım. Ve, duble doz uyku hapı aldığım gibi yatağa zıbardım.

Şimdi, inmeyecek bir uykunun inmesini beklerken sanki çit atlayan koyunları sayarmış gibi, "Bugün benim doğum günüm değil, bugün benim doğum günüm değil" diye nakarat tekrarlıyorum.

Ve şimdi, akan zamanın diyalektiğinde o "bugün" artık "dün" oldu. Dolayısıyla, kutlamaları değil ama vefat etmiş bir doğum günü için taziyetleri kabul edebilirim.
Yazarın Tüm Yazıları