DANIŞTAY katliamına ilişkin olarak en sonda söylenecek şeyi en baştan söyleyeyim:
"Devlet" örgütlü ve "ulusalcı" dümenli bir "derin komplo"ya inanmıyorum.
Bunu iddia edenler nesnel olguları yine görmüyorlar veya görmek istemiyorlar.
* * *
EVET evet, ben ki ideolojik organizma sürekliliğini koruyan yukarıdaki "derin" yapılanmayı daima reddettim ve reddediyorum; ben ki "ulusalcı" láfı teláffuz edildiği andan itibaren buna karşı durdum ve duruyorum, tüm bunlara rağmen son saldırganlıkları o "devlet" aygıtıyla ve o "ulusalcı" çapaçullukla eklemleştirmek gülünçlüğüne prim vermiyorum.
Çünkü, gerçekler inatçı ve soğuktur!
Benim bunları kendihissiyatım doğrultusunda "çekiştirmek" hakkım da yoktur.
* * *
FAKAT dikkat, yukarıdaki "derin komplo" ifadesini bilhassa kullandım.
Yani, "kumpas yok" diye kestirip atmıyorum. Ne haddime! Çünkü, tabii ki var!
Zaten de kör kör parmağım gözüne, "tehlikeli ilişkiler" daha şimdiden sırıtıyor.
Ancak, kendine "vatanı kurtarmak" (!) misyonu vehmeden başıbozuk ve serdengeçti şebekelerin ve onlara bulaşmış meczûpların öncülük ettiği fesat bir şeydir!
Hiyerarşik devlet yapısı içindeki faal varlıklarına rağmen o devlet legalitesine tınmayan "yapılanmalar"ın (!) gerçekleştirdiği diğer fesat ise bambaşka bir şeydir!
Ne denli zarar verirse versin, birincisi nihayetinde şapa oturur. Devleti zaptedemez.
İkincisi ise hem zaten öyle kolay kolay faka basmaz, hem de adım attığında ses getirir.
Ama kabul, birbirleri arasında "tanışıklık" ve "danışıklık" (!) tabii ki olabilir ve olur.
Háttá bu "yakınlık" (!) istisnai kalmaktan ziyade genele de dönüşebilir.
Ama, ister "derin"inde, ister "yüzeysel"inde olsun, "devlet komploları" (!) ahbap - çavuş ilişkileri ve amatör - provokatör katilleriyle "ayağa düşmez".
* * *
İŞTE bu yüzden, nitelikleri, failleri ve sonuçları hesaba katıldığında, daha ilk andan itibaren, Danıştay makamına ve "Cumhuriyet" gazetesine yönelik saldırıların o "iyi saatte olsunlar" cinsinden bir "merkezi komplo" (!) olmadığı ve olamayacağı göz çıkartıyor.
Dolayısıyla, bunların "her şeye kádir" bir "uzun el" tarafından düzenlendiğini ve de üstelik, geri plandaki ipleri "ulusalcı ideologlar"ın (!) oynattığını düşünmek abestir.
Böyle bir mantık silsilesi, söz konusu kutbun uydurduğu türden "komplo teorileri"ni aynen, fakat bu defa ona karşı üretmekten başka değildir ki, kıymet-i harbiyesi yine sıfırdır!
Zaten insaf, en ücra "yamyam ülkesi"ndeki (!)bir "derin devlet" dahi, Ankara’nın göbeğinde ve güpegündüz Cumhuriyet yargı organı mensuplarına ölüm yağdırdıktan sonra paçayı kurtaracağını sanan bir katille "işe kalkışır" mı?
"Maocu karanlıkçı"ların şefiyle resmi çekilmiş ve "ordu göreve" manşetli dergiyi biriktirmiş bir azmettiriciyle çalışır mı? Sicilli ajan - provokatörlerle kimlik teşhir eder mi?
Kaldı ki, hem toplum katında, hem devlet aygıtında ultra - marjinal nitelik arzeden "ulusalcık"a böylesine "büyük" (!) payeler biçmek başka bir hezeyanı oluşturuyor.
* * *
DOLAYISIYLA, tekrarlıyorum, öküz altında buzağı aramanın ve son saldırıların arkasında "derin devlet" ve "ulusalcı kumpas" keşfetmenin alemi yok!
Hayat ispatlayacak ve beraber göreceğiz, buradaki komplo teorisi de fos çıkacak.
Ama şerden hayrını çıkartabileceğimiz çok, çok önemli; hayati bir şey var:
Saldırganların zihin irtibatları, o "derin devlet"in ve o "ulusalcı ideoloji"nin derhal çağrıştırdığı "hayırsız şeyler"i ilk kez böylesine açıkça sergiledi ki, hiç de az buz şey değil !
"Devlet" artık daha az "derin" ve "ulusalcılık" artık daha da çok marjinal!