YALANIM varsa námerdim ve zaten hepsi elektronik posta hafızamda saklı duruyor.
Sadecene dün, "ulusalcı" internet gruplarının aşağıdaki iletisinden üç tane aldım.
Virgülüne dahi dokunmadan aktarıyorum:
* * *
"YORUMSUZ ! ! ! - Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi’nden.
’Türkiye’ başlıklı bölümden; ’Presidency Conclusions’, Madde 23:
’Müzakerelerin yalnız Türkiye’yle değil diğer devletlerle de yapılabileceğini ve müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya Güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karar olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına...’
ÖNEMLİ NOT: Lütfen yurtseverlik gereği bu durumdan herkesi haberdar edin.
Türkiye’miz üzerinde oynanan oyunları herkes öğrensin".
* * *
ŞİMDİ zahmet buyurun ve arşivden 23 Haziran 2005 tarihli makalemi çıkartın.
"Yalandan Kim Ölmüş" başlıklı yazıma şöyle bir bakın ki, ne görüyorsunuz?
Onsekiz ay önce yine burada ve yine aynı provokasyon iletisini yayınlamıştım.
Bu müthiş, bu korkunç, bu rezil "dezenformasyon"unu teşhir ederek de, eğer bildirideki satırlardan tek kelime doğruysa gazetecilikten derhal istifa edeceğimi söylemiştim.
Ve hesapladım, aradan tam b-e-ş-y-ü-z d-o-k-s-a-n-d-ö-r-t gün geçmesine rağmen, söz konusu müddet zarfında en az bir 594 tanesi daha sırf benim postama düştü.
"Ulusalcılar"ın (!) "lütfen yurtseverlik gereği bu durumdan herkesi haberdar edin" çağrısıyla da, internetin kolay başıbozukluğu sayesinde rakam milyonlara ulaştı.
* * *
İŞTE bu yüzden hanidir haykırıyorum ki, Dink’i "derin devlet" falan öldürmedi.
"Agos" gazetesi yazarının kátili yukarıdaki "DE-RİN İL-LET"tir! Tá kendisidir!
Ve o "derin illet" ki, "resmi" değil "sivil"dir! "Dikey" değil "yatay"dır!
Aynı illetli ruhu da, zaten şu meşûm postmodern zamanları belirleyen fakat Türkiye’ de travmatik boyuta ulaşan "komplo teorisi" hezeyanlarında cinnete varmaktadır.
Araç olarak ise bilişim toplumunun "dezenformasyon" kolaylığını kullanmaktadır.
Bunu görmemek, anlamamak, kavramamak için gerçekten kör olmak gerekir!
Ve, öküz altında buzağı arayarak cinayeti hayali bir "derin devlet"e (!) maletmeye kalkışmak, esas ve temel azmettirici durumundaki o "derin illet"in ekmeğine yağ sürmekten; kumpasına gelmekten; provokasyonuna düşmekten başka hiçbir anlam taşımıyor.
* * *
NİTEKİM, başka ne beklenebilirdi ki? Ne beklenebilir?
Dili adábına uydurulmuş yukarıdaki sahtekárlık, "ulusalcı", "solcu", "milliyetçi" etiketi arkasına sığınan kalpazanların dezenformasyon ağında ancak diş kovuğuna kaçıyor.
Söz konusu düzenbazlar internet kaosu vasıtasıyla, Bekaa’daki fotoğrafı "Diyarbakır’a PKK anıtı dikildi" diye yaymaktan, HrantDink’in konteksten koparılmış sözlerini "Türkkanı zehirli dedi" şeklinde sunmaya, her gün bunlardan binlerce sallıyorlar. Tutturabildiğine.
Eh, saftirik ve vasat mı yok? Enayi kıtlığına kıran mı girdi? Meczûp mu eksik?
Daha beşikten itibaren "statüko ideolojisi"nin ürettiği "öteki" korkusu ve nefretiyle şartlanan; artı, göçebe ve köylü önyargıların "kahramanlık" değerleriyle yoğrulan; daha artı, taşra kasabalarının, varoş kahvelerinin, üniversite kıytılarının sanal ekran cazibesinde "inandırıcılık" keşfeden o "derin illet" arázlılar Türkiye’de ibadullah değil mi?
Dolayısıyla, mezhebine göre şu veya bu "derin devlet"i göstererek hedef saptırtmaya çalışan Dink’in gerçek katili, şimdi aynı sanal ekranın derininden bize sinsi sinsi sırıtıyor.
Ve bu "de-rin il-let" herhangibir "derin devlet"ten sonsuz defa daha vahimdir!