CHP sol mu?

MADEM ki CHP evrensel siyaset terminolojisini tahrif ederek kendisinin "sol" (!) olduğu iddiasını sürdürüyor, o halde en önce bizzát bu tanımdan başlayalım.

Ancak hemen ekleyeyim ki, ben kendi hesabıma eski tür "sağ" ve "sol" kavramlarının geçerlilik taşıdığına inanmıyorum. Şu 21. yüzyıl başında bunların miadı çoktan doldu.

Fakat olsun, deyim hálá rağbet ve kabul gördüğüne; üstelik, başta aynı CHP olmak üzere "karanlıkçı Maocu"sundan "vatanseverci çete"sine bilûmum "ulusalcı - kuvvacı" şarlatanlar tanımı tersyüz ettiğine göre, artık "i"lerin üzerine kesin nokta koymak zorundayız.

Son tahlilde kendimin de ahláki ve siyasi kültüründen indiği "sol"un bu denli hayasız biçimde ayağa düşürülmesini önlemek için, kalpazan tahrifata artık "dur" demek gerekiyor.

* * *

"SOL - sağ" ayrışması Fransız Devrimi’ne ve o gün Versailles Sarayı’nın "Küçük Hazlar Salonu"nda toplanmış olan Meclis’in 28 Ağustos 1789 tarihli oturumuna uzanır.

Kral 16. Louis’in veto hakkı tartışılırken, ayrıcalığı destekleyen temsilciler sağa, karşı çıkanlar ise sola oturmuşlardır ki, kavram bu tarihten itibaren lügate girdi.

Giriş o giriş, jakobenizmin, sosyalizmin, anarşizmin, marksizmin solculuğu falan da sonradan geldi ve yukarıdaki ilk "anti" tutumla eklemleşti.

Dolayısıyla, hem üretim ilişkilerini eksen alan ideolojiler bütünü; hem de giderek bir "kültür" boyutu kazanan değerler manzumesi yine çok sonradan oluştu.

Fakat bütün durumlarda "sol"u belirleyen te-mel ve ha-ya-ti bir özellik mevcuttur!

* * *

O da şudur ki, şöyle veya böyle her "sol", hükümránlık süren genel statükoyla çelişir.

Onun yerleşiklik kazandırdığı genel paradigmaya karşı çıkar. Yenisini talep eder.

En azından, "reform" ve "değişiklik" istem ve sloganlarıyla özdeşleşir.

Her halükárda, "mevcut"u sorgulayan fikirler, teoriler, pratikler yumağıyla bütünleşir.

Başka bir deyişle, "sağ"ın "gerici" (!), muhafazakár, gelenekçi yaklaşımına karşılık "sol"un daha ilk çıkış anında belirli bir "ilericilik" (!), devrimcilik, háttá yı-kı-cı-lık vardır.

Sırf siyasi ve iktisadi planda değil, diyelim ki estetik kıstaslardan film senaryosuna; veya giyim tarzından edebi üslûba uzanan geniş bir skalada o "sol" kısmen isyankárlıkla ve mutlaka da, "anti-konformizm" denilen türden bir "kural ötesini aşmak" iradesini yansıtır.

* * *

BUNUN illá doğru ve haklı olduğu tartışmasına girmiyorum, zira zaten inanmıyorum.

Ancak, "sol"un özünde de, mayasında da, harcında da işte böyle bir t-e-m-e-l vardır.

Yani, geçmiş veya hükümran bir statükoyu sahiplenen "sol" düşünülemez. Olamaz.

Nitekim tekrar başa dönersek, yukarıdaki "tarihi nesnellik" kesin kural oluşturduğu içindir ki, Kral 16. Louis’in veto hakkını kabullenmeyerek eski statükoyu reddeden, yıkan ve de yenisini kuran o "Küçük Hazlar Salonu"ndaki radikal temsilcilere "sol" denilmiştir.

Ve, söz konusu yeni statüko kurumsallaştıktan, dolayısıyla muhafazakárlaştıktan, háttá "gericileştikten" sonra bu kez de onu sorgulayanlara yine "sol" denilmiştir ve denilmektedir.

* * *

İMDİİ, 22 Temmuz bozgununun CHP’sine ve "yükselen milliyetçilik" ve "şahlanan laiklik" üfürmesiyle bu parti yönetimini gaza getiren azılı azınlık "ulusalcılık"a baktığımız takdirde, yukarıdaki evrensel "sol" sıfatının "s"sini dahi görmek mümkün mü?

Hadi, kendisini "öteki" dışlamasıyla tanımladığı için bugünkü milliyetçiliğin "sol" değerlerle asla bağdaşamayacağı gerçeğini geçelim ama, o Deniz Baykal’lı CHP’de ve o "ulusalcı-kuvvacı" bezirgánlıkta mini minnacık bir statüko sorgulaması ve karşıtlığı var mı?

Tabii ki yok ve tam aksine, aynı statükonun en nobran, en gerici ve dolayısıyla, benim sevmediğim ama kullanılan lügate göre en "sağ" zaptiyeliği var ki, cumartesi işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları