PERŞEMBE günkü yazımda, bir statüko partisi olan CHP’nin neden evrensel "sol"la ilişkisi bulunmadığını açıklamış ve teorik çerçeveyi bugün de gelişleyeceğimi söylemiştim.
Ancak salıya kaldı, çünkü o CHP yönetimi gerçekten öylesine "kaşındı" ki, konuyu pratik, háttá polemik bir platforma taşımak farz oldu.
Zaten en önce, yukarıdaki kuruma oy atmış olan "sıradan yurttaşlar"a sesleneceğim.
Elinizi vicdánınıza koyun ve aşağıdaki soruların cevabını bana değil kendinize verin.
* * *
DENİZ Baykal liderliğindeki Merkez Yürütme Kurulu’nun 22 Temmuz seçim bozgununun nedenlerine ilişkin olarak önceki gün yaptığı "açıklama"yı nasıl buldunuz?
Altı oklu partinin hezimetine "gerekçe" diye sunduğu ve nûmune kábilinden dahi bir özeleştiri içermeyen o "altı madde"desizleri bir nebze tatmin eden tek kelime var mı?
Dünya demokrasi tarihinde, muazzam bir yenilginin faturasını sadece "dış faktörler"e bağlayıp kendisini olduğu gibi temize çıkartmış başka bir siyasi yönetim biliyor musunuz?
Dediğim gibi, yanıtları "sıradan" CHP seçmeninin akl-ı selimine ve vicdán muhasebesine bıraktıktan sonra şimdi ben kendi cevaplarıma geliyorum.
* * *
ÜLKEMİZ demokrasisi için ne hazin şeydir ki, CHP kimliğine ilişkin olarak teorik planda vurguladığım genel tablo son MYK açıklamasıyla, bir kez daha pratikte doğrulandı.
Yani, bu partinin o demokrasilerdeki en temel etikle dahi bağdaşmadığı ispatlandı.
Çünkü, neresinden okursanız okuyun ve nasıl yorumlarsanız yorumlayın, "Baykal bildirgesi"nde yer alan hezimet "gerekçesi"nin özünü yalnız ve yalnız şu ruh belirliyor:
CHP olarak biz sorumlu değiliz, millet sorumludur!
* * *
EVET, mazeret bilançosu, daha bozgunun ertesi günü Onur Öymen’in "ağzından kaçırdığı" (!) o "sorumlu, millettir" anlayışının cilálı şeklinden başka bir şey oluşturmuyor.
Siz bir parti yönetimi düşünün ki kendini sütten çıkmış ak kaşık ilán edecek ve de inanılmaz bir sübjektif tahlille, hezimeti "dış faktörler"le mazur göstermeye kalkışacak.
Sanki insanlar merkez medyanın genel CHP - MHP eğilimini seçim öncesinde kendi gözleriyle görmemişlermiş gibi, sen, "ikinci cumhuriyetçilerin basındaki AKP yandaşlığı" gibi kör kör parmağım gözüne bir maval sallayacaksın ve de ahaliyi buna inandıracaksın.
Üstelik, sanki sandık başındaki bireysel gizliliği de gözlüyormuşsun gibi, halkın "kömür - bulgur rüşveti" için oy attığını söyleyecek kadar o halkı sáf ve hor göreceksin.
Daha üstelik, "ulusalcı - kuvvacı" bezirgánlığın üfürdüğü gaza gelerek kampanyanı "yükselen milliyetçilik" ve "öteki" düşmanlığı ekseninde yürüttükten sonra, bozgun gerekçeni "ABD ve AB’nin iktidar partisine verdiği destek"le açıklamaya yelteneksin.
İnsaf birader, eğer o "ulusalcılık" ve o hûsumet gelişiyor idiyse, Washington ve Brüksel ulûfe mi dağıttı ki bu millet "düşman destekli" partiyi seçecek kadar ruhunu sattı?
* * *
MİLLET, işte CHP’nin, dolayısıyla statüko ideolojisinin barışamadığı şey de budur!
Onunla ve onun iradesiyle olan ebedi dargınlığını sürdürüyor, ama böylesine bir küskünlük totaliter, en azından otoriter kurumlara özgüdür. Demokrasi işleyişine girmez.
Nitekim, aynı CHP’yi gazlayan "ulusalcı" cihetin "karanlıkçı Maocu" kolu da binde sıfır küsürattan bile teferruata düşünce, "TBMM millet iradesini temsil etmiyor" buyurdu.
Eh n’apim bre, verdim gitti hadi temsil ediyor ol ama yine de, altı oklu partinin ultra marjinal bir güruhla aynı telden çalıp, aynı sonuca varması kadar hazin bir şey olabilir mi?
Demokratik millet kavramına böylesine yabancı bir ana muhalefet düşünülebir mi?
Bunun yanıtını da CHP’ye oy veren sıradan seçmenin akıl ve vicdanına bırakıyorum.