SANAL álemdeki dehşet yüzeysellik ve korkunç cehalet tüylerimi ürpertiyor.
Örneğin, internetin "canlı ansiklopledi"si (!) "masal" kelimesi için şu tanımı veriyor:
"Masal terimi öncelikle Sindrella ve Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar".
İnsaf!
* * *
İNSAF, çünkü tamam, masal tabii ki sözlü geleneğin uzantısıdır. Bunu herkes bilir.
Ancak, Sindrella veya Çizmeli Kedi’nin asla "öncelik"i yoktur. Aksine, Perault Hikáyeleri’nden Grimm Biraderler’e, Frenk öyküleri dış kapının mandalından sonra gelirler
Zira, evet masal her kültürde mevcuttur ama, esas olarak Doğu’ya özgüdür. Şarklıdır.
Adı bile "Binbir Gece Masalları", bundan daha "masal" bir masal mevcut değildir.
Masal denildiği an bütün dünyada, "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" diye başlayıp "masal masal içinde" diye durmadan yenilenen Farsi-Arabi şaheser akla gelir.
* * *
NEYSE, madem ki masal Doğu kökenlidir ve kendini üretme özelliğine sahiptir ve madem ki biz de aynı Şark’ın tahayyül dünyasına vakıfız, o halde örneğin, yine "Binbir Gece Masalları"ndaki "Kırk Haramiler" macerasını 21. Yüzyıl Türkiye’sinde de yenileyebiliriz.
Fakat dikkat, adet yerini bulsun diye "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" cümlesiyle başlasak dahi, sonrasını "masal masal içinde" diye getirmeyiz.
Bu defa, "çete çete içinde" diye getiririz.
* * *
EVET evet, aynen böyle bir girizgáh yaparız ve de devamını şöyle ballandırırız:
"Bir varmış, bir yokmuş. Deve tellál iken; pire berber iken; eşkıyalık asayişin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir emekli albay, bir emekli binbaşı, bir de emekli yüzbaşı varmış. Artı, onların sivil emir erleri de varmış".
Burada kahramanlarımızın niceliği hakkında da merak uyandırmak zorundayız.
Dolayısıyla, "bunlar ’ulusalcı-kuvvacı’ cihete mensup ’yiğitlermiş’ (!)" diye ekleriz.
Ama bu bile yiğitliği yeterince yansıtmaz, bir de "o kadar gözü pekmişler ki, vatanın bağımsızlığı için piştov üzerine yemin bile ettirirlermiş" vurgulamasını yaparız.
Mekán belirtmek mecburiyetimiz olduğu için de, "şu uzak Diyár-ı Rum’un bir o kadar uzak şehr-i Stambul’unda Ümraniye diye bir semt varmış" açıklamasını getiririz.
Maksat dinleyicinin pür dikkat kesilmesi, şimdi de bam telini çıtlatmamız gerekiyor.
Láfı derhal, "işte hem o Ümraniye’de, hem de vatan kurtardıklarıbaşka yerlerde, Kırk Haramiler’in mağarasını aratmayacakhazineler gizliymiş" şeklinde bağlarız.
* * *
HARAMİ ve hazine kelimeleri falan, işte dinleyici birden dört kulak kesildi.
Dolayısıyla biz de birden, "’açıl susam açıl’ yerine ’açıl ulusalcı, saçıl kuvvacı’ diyen zaptiye oralara bir baskın düzenlemiş ki, maazallah" diye ekler ve kasten soluklanırız.
Merak fişekledik ya şimdi, "ben diyeyim el bombası, sen de tüfeng mermisi; ben diyeyim Kalaşnikof makinalı, sen de Kanas karabina; ben diyeyimdinamit lokumu, sen depatlayıcı kalıbı, kocca cephanelikler bulunmamış mı" diye de baklayı çıkartıveririz.
Tabii, "tanımazlıktan geliyorlardı ama sarmaş dolaş fotoğraflar var. Artı, ’ulusalcı-kuvvacı’ gazeteye atılan provokasyon bombası da cephaneliktekilerle eş değil miymiş?
Artı, diğer saldırılarda da ortak iplik sökülüyor" eklemesini yapmayı unutmayız.
* * *
İŞTE, "çeteçete içinde" diye başlayan bu masalın dinleyicisi şimdi devamı bekliyor.
Eh, sanal álemin "ulusalcı-kuvvacı" maddesinde yayınlanırsa, ben de gerisi aktarırım.