GALİBA sonradan beyaz perdeye de aktarıldı, John Irving'in ‘‘Garp'a göre dünya’’ adını taşıyan bir romanı vardır ki, işte ben de başlığı o kitaba atfen kullandım.
Amerikalı yazar burada, anne etkisini kendi benliğinde tekrardan üreten ve hayata son derece sığ şemalardan bakan gençadam Garp'ın ruhi portresini çizer.
Yapıt psikolojik, daha doğrusu ‘‘psikanalitik’’ bir boyut ihtiva eder.
* * *
ANCAK ben ‘‘Bush'a göre dünya’’ başlığını kullanırken, bugünkü ‘‘W’’ rumuzlu mahdum bey için de ‘‘hık demiş, babasının burnundan düşmüş’’ demek istemiyorum.
Böyle bir şey familya reisine sonsuz büyük haksızlık olurdu.
Çünkü, zaten diplomatik deneyden süzülmüş eski Başkan, oğluyla kıyaslanmayacak ölçüde geniş bir hayat perspektifine sahipti. Öz olarak da ABD'yi iyi yönetti.
Fakat eminim, bugünkü George W. Bush'u bir nebze açıklayabilmek için de yine psikanalize başvurmak ve Freud'cü bilinçaltı teorilerine uzanmak gerekiyor.
Konu benim uğraş alanıma girmediğinden, bunu işin uzmanlarına bırakıyorum.
Ama, ‘‘Bush'a göre dünya’’yı anlamak için biraz ‘‘birey’’Bush'a değinelim.
* * *
BİLİYOR musunuz ki, hazret iktidara geldiğinden beri o ‘‘ultra süper güç’’ün Bakanlar Kurulu'nda toplantı başlamadan önce, oturumda ilkin dua seansı gerçekleşiyor.
Kabul, tabii ki herkesin inancı kendine. İsteyen mum yakar, isteyen de kına.
Fakat, ‘‘laik’’ tanımlı bir ülkede bunun ritüele dönüşmesi, şüphesiz, Bush'un dünyayı neden ‘‘hayır - şer’’ ve ‘‘iyi - kötü’’ diye kesin kategorilere ayırdığının ipuçlarını veriyor.
Kimse kuşku duymasın ki, bugünün ‘‘W’’ rumuzlusu, özellikle ‘‘derin Amerika’’yı her zaman belirlemiş olan ‘‘Hıristiyan taassub’’un en üst aşamaya tırmanmış bir tezahürüdür.
Üstelik, haniyse kırk yaşına dek alkoliklik derecesinde ‘‘şişe bağımlısı’’ olan Başkan'ın bu insani zaafını ancak İsevi bir ruhban sayesinde aşabilmesi, onu daha da bağnaz kılıyor.
Yukarıdaki durumu biraz, eski tiryakilerinin tütünü bıraktıktan sonra bazen en fanatik cigara düşmanına dönüşmelerine benzetebiliriz.
Başka bir deyişle, Birleşik Devletler lideri kendisine ‘‘misyon’’ vehmediyor.
* * *
‘‘MİSYON’’, işte ‘‘Bush'a göre dünya’’yı belirleyen hayati kelime!
Bu sözcük her ne kadar Hıristiyan hatırlatma yapsa da, aslında onun ötesine taşar.
Çok daha genel anlamda bir metafizik boyut içerir. ‘‘İmani’’ bir ‘‘görev’’ çağrıştırır.
İnanç ister maddiyatçı, ister maneviyatçı olsun, ‘‘misyon’’ tanımında ‘‘dogma’’ vardır.
Hayatın en geniş kesimini yansıtan gri tonlara yer yoktur. Şeyler ya kara, ya da aktır.
İşte Bush, tabii ki ‘‘ak’’la özdeşleştiğine inanarak, ‘‘kara’’ya karşı ‘‘savaşıyor’’ (!). Bunu, kendisine ‘‘ilahi’’ şekilde verilmiş bir ‘‘misyon’’ addediyor.
Teşbihte hata olmaz, benzetmedeki aşırılığa rağmen, Adolf Hitler de böyleydi.
O da metafizik bir ‘‘misyon’’la görevlendirildiğine inanıyordu.
İsevi inanç taşımadığından da, söz konusu ‘‘dini’’ (!) ‘‘uyarıcı’’yı Tibet'e uzandırmıştı.
Nitekim, Nazi partisi sembolünü, sonradan ‘‘gamalı haç’’a dönüşen ve tamamen rasyonel ötesi ‘‘ezoterik’’ inançları simgeleştiren ‘‘svastika haçı’’ndan seçmişti.
Ayrıyeten, ‘‘W’’ George Bush için bunlara bir de, ‘‘Tanrı Amerika'yı korusun’’ cümlesiyle başlayan bir milli marştan, Yeni Dünya'yı ‘‘American way of life’’ düsturuyla somutlaştıran hem ilahi, hem dünyevi ‘‘örnek’’ (!) şartlandırılmasını eklemek gerekiyor.
Evet, ‘‘Bush'a göre dünya’’, psikanalitik açıdan hasta bir ruhiyatla özdeşleşiyor.
Ve bugün insanlığın talihsizliği şudur ki, ‘‘Dünyaya göre Bush’’u açıklamak pratik kıymeti harbiye taşımadığından, heyhat, o insanlığı ‘‘Bush'a Göre Dünya’’ yönlendiriyor.