Sen o "figaro" kelimesinin frenk dillerindeki genel anlamını es geç ve kulaktan duyma ve yarım yamalak bir opera kültürünle kalk, İtalyan kompozitörün ünlü aryasını, sırf "Figaro’nun Düğünü"nü de bestelemişti diye 250. doğum yıldönümü kutlanan Avusturyalı besteciye mal et!
Tekrar af buyurun, pek bir terbiyeli "insaf" kelimesi diş kovuğuna kaçmayacağından, burada kendi kendime "oha", "çüş", "höst" demek zorundayım!
EH olacağı buydu, işte yüzüme gözüme bulaştırdım.
Dolayısıyla, be adam, senin hiç işin gücün yok mu ki üstüne vazife olmayan ve hakkıyla bilmediğin konularda kalem oynatmaya kalkışırsın?
Sonunda ağzının payını alıp poponun üzerine oturursun ki, mehel olsun!
Kulağına da küpe olsun!
*
EFENDİM şunu kastediyorum ki, hani geçen pazar günü ilkin Mozart’tan söz etmiş ve sonra da, láf ola, satır dola kabilinden aşağıdaki iki cümleyi kullanmıştım:
"Operayla hiç ama hiç arası olmayan ben bile, sağ tarafımdan kalktığım bazı güneşli ve iyimser bahar sabahlarında, aynada tıraş sabunuyla kaplı suratıma bakarken aşka geldiğim olur.
Kendimi Milano’nun ’La Scala’ sahnesinde icra-i sanat eyleyen bir Caruzo, bir Pavarotti, bir Raimondi yerine koyar ve ’Figaro si, Figaro si, Figaro siiiiiiiii" diye, af buyurun anırmaya başlarım".
Meğer, işte burada kırdığım potların haddi hesabı yokmuş.
*
EVET yokmuş ve de bu defa beni sakın af maf buyurmayın!
Tam tersine, elinizde çivili sopa, cahil kulunuzu derhal, söz konusu İtalyan sahnesindeki kadife koltuk parterden, Heybeliada bayırındaki kocamış sıpa çayırına dehleyin.
Çünkü, kelimenin gerçekten de tam anlamıyla, yukarıda tümüyle "a-nır-mı-şım"!
Bini bir paraya yumurtlamış olduğum herzeleri, klasik Batı musikisinin erbábı ve Wolfgang Amadeus Mozart’ın müridi değerli okuyucular yüzüme vurdular ki, hangi birinden başlayayım?
*
BARİ,kendisi her ne kadar nesnel bir yanlıştan değil de öznel bir "zevk meselesi"nden yolaçıkmış olsa dahi, yukarıdakiuzun kulak hayvanla sonsuz yakın bir ilintisi olduğu için, tırnak içinde "Ziya" rumuzuyla yazmış okuyucumdan başlayayım.
Burada, geçen haftaki yazının uvertüründe "şakacıktan" kullanmış olduğum "Hayır, Mozart’ı sevmem" ünlemine atıfta bulunan "Ziya" Bey, bendenize, "Malûm-u áliniz veçhile ’HOŞAF’tan bazıları hiç anlamaz? Ve onlara ’HOŞAF’ı sevin diye de ısrar edemezsiniz" demekle yetiniyor.
Eh, o "hoşaf"tan anlayamasam bile bu kadarını anlıyorum ve de dolayısıyla, Mozart’ın enstrümantal musiki suyunu içip, opera musikisi tanesini bıraktığımı kabulleniyorum.
Zaten işler de o operada çatallaşıyor ya!
*
NİTEKİM, Doktor Aylin Kalayciyan Hanım, "Figaro si, Figaro si, Figaro siiiiiii" taklidi yaparken adını zikretmiş olduğum üç opera sanatçısının tenor olduklarını ve o bariton aryayı asla söyleyemeyeceklerini zikrettikten sonra, "Hele hele, sizin kendinizi, ’leggere lirico’ bir tenor sese sahip olan Gianni Raimondi olarak hayal edip ’Figaro si’ yırtınmanızı gözümde canlandırınca çok eğlendiğime emin olunuz" diye ekliyor ve ardından, elektronik mektubunu şöyle bitiriyor:
"Operayla ilgilenmediğinizi yazmışsınız, haklısınız. Net olarak belli oluyor. Ancak en azından, bilmediğiniz konularda kendinize göre ’nükteli’ cümleler sarfederken daha dikkatli olup, komik duruma düşmemenizi dilerim."
Tabii ki Aylin Hanım’ın bu sonsuz haklı eleştirisi kulağıma küpe oldu ama, cehaletim konusunda işin bir de daha, daha beteri var!
*
ÇÜNKÜ,adaşım Hadi Asitanelioğlu Bey’in sonsuz nazik uyarısı sayesinde aniden dank ediverdi ki, o benim tıraş sabunlu suratla ayna karşısında "a-nır-dı-ğım" meşhur "Figaro siiiiiiiii" Mozart’a ait değildir ve Rossini’nin "Sevil Berberi" operasındandır.
Şu inanılmaz cehaletime bakın!
Sen o "figaro" kelimesinin frenk dillerindeki genel anlamını es geç ve kulaktan duyma ve yarım yamalak bir opera kültürünle kalk, İtalyan kompozitörün ünlü aryasını, sırf "Figaro’nun Düğünü"nü de bestelemişti diye 250. doğum yıldönümü kutlanan Avusturyalı besteciye mal et!
Tekrar af buyurun, pek bir terbiyeli "insaf" kelimesi diş kovuğuna kaçmayacağından, burada kendi kendime "oha", "çüş", "höst" demek zorundayım!
*
İŞTE böyle aziz okuyucular, aslında geçen pazar "Mozart’ı sever misiniz" makalesine başladığımda, her ne kadar o 250. doğum yıldönümü kutlamaları pek bir kabak tadı vermiş olsa dahi, neden Mozart’ı ve neden klasik Batı musikisini sevmek gerektiği hakkında yazmayı düşünüyordum.
Fakat bitti! Benden paso!
Daha ilk anda bu kadar cehalet sergilemiş bir adamın, daha sonra işi Stravinski’nin ihtilálci tınılarına duyduğu aşka dek vardırmaya kalkışması, haddini bilmemezlik olur.
Şükür, "Figaro siiiiiiiiiiiiiiii"nin Mozart’a değil Rossini’ye ait olduğunu bilmesem de haddimi biliyorum ve yanlışlarımı yüzüme vuran okuyucularıma şükrán ifade ediyorum.