ZIRDELİ fanatik olanlarını hariç tutarsak, dünya sathındaki siyasi İslam, genel Müslüman uygarlığın tarihi kahramanlarını sahiplenir.
En ılımlısından en aşırısına skala skala, bu eğilimin mensupları örneğin bir İbn Rüşd’ü, bir İbn Arabi’yi yahut bir İbn Haldun’u da baş tácı ederler.
İftihar vesilesi addederler ve sancak simgeselliğiyle donatırlar.
* * *
OYSA aslına bakarsanız, çağımızda genel olarak "fundamentalizm" veya "köktencilik" diye tanımlanan bu akımın yukarıdaki "devler"le hiçbir ilgisi yoktur. Olamaz.
Aksine, bunlar birbirleriyle yüz seksen derece çelişirler.
Şöyle bir kıyaslayın, Batı düşüncesinin nüvesini oluşturan Kadim Yunan felsefesinden esinlenip kendi dönemlerinde hümanizmanın, mantıkçılığın, sorgulamacılığın, háttá sekülarizmin öncülüğünü üstlenmiş "Müslüman altınçağ" dáhileri kim, şimdinin "siyasiİslamcılar"ı kim?
Birincilerin tam tersini vaaz eden ve de üstelik bunu 21. yüzyılda uygulamaya çalışan bugünün softa ve sofu ikincileri, nasıl olur da böylesine zıt şahsiyetleri bayrak edinebilirler?
* * *
ŞUNDAN dolayı edinebilirler ki, burada tek bir ortak payda vardır: İslam kelimesi!
Çünkü, tabii ki şüphe yok, o Rüşd’ler, o Arábi’ler,o Haldun’lar, o Harezmi’ler vs. tarihi açıdan ve bir bütün olarak Müslüman uygarlık çerçevesinde algılanıyorlar.
Eh, siz de bugün aynı "Müslüman" sözcüğünden yola çıkarak siyaset teori ve pratiğine soyunduğunuza göre, söz konusu uygarlığının "idol"lerini, "kahramanlar"ını, "dáhi"lerini birer araç olarak kullanabilirsiniz.
Bilhassa da, bir "devr-i saadet" nostaljiyası üretir ve bunu efsaneleştirirsiniz.
* * *
EVET evet, geçmişe dair hayali bir nostaljiya üretir ve de bunu efsaneleştiririrsiniz.
Zira biliyorsunuzdur ki, ezici çoğunluk hiçbir zaman "işin derini"ne vakıfdeğildir!
Örneğin, aynı ezici çoğunluk ne o Rüşd’ün Gazali dogmatizmine cevap verdiği "Teháfüt-ül Teháfüt" polemiğindeki boyuttan; ne bizzat Gazali’nin daha sonra kendi dogmatizmi hakkında düştüğü şüpheden haberdardır.
Dolayısıyla, siz şimdi fikir de, zikir de tam zıt kutbu hedefliyor olsanız bile, genel bir sloganlanlaştırma ve "pathoslaştırma" ekseninde pekálá, karman çorman ettiğiniz bütün şahsiyet, dönem ve düşünceleri "araçlaştırabilirsiniz".
Ve bunu gerçekleştirirken de bilhassa ve bilhassa, bugüne ilişkin hoşnutsuzluğu ve insan benliğinde mevcut "öteki" korkusunu kıyasıya kamçılarsınız.
Hoşnutsuzluğu isyankárlığa ve korkuyu nefrete dönüştürmek kartını oynarsınız.
Nihayetinde de, Nil deltasında Kıpti Hıristiyan katleden Mısırlı fellahlardan, metroda "desperados" intihar saldırısı düzenleyen Londralı Müslümanlara, "adam devşirirsiniz".
İkisinin arasındaki çok geniş yelpazede ise "siyasi İslam"ı kitleselleştirirsiniz.
Bütün bunlar tabii ki işin "dini" veçheli versiyonunu oluşturuyor.
* * *
ANCAAK, işin bir de "laik" versiyonu var!
Yukarıdaki yöntem tıpı tıpına aynıdır. Zerre kadar farklılığı yoktur.
Yani, şimdiki taleplerin tamamen zıt kutbunda yer almasına rağmen tahrif edilen bir geçmiş dönemi ve şahsiyetleri sahiplenmek; bunlardan nostaljiya ve efsane üretmek; bugünün hoşnutsuzluğunu isyankárlığa ve "öteki" korkusunu da nefrete dönüştürmek çabaları aynen geçerlidir ki, bunun "flaş sahneleri"ni de cumartesi günkü Tandoğan mitinginde gördük.
İkinci tahrifatı oluşturan bu konuyu yarına bırakıyorum.