Bir tütün vukuatı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

AET zirvesini izlemek için Londra'ya gitmiştim.

Chirac'ın konferansına hücum ettik. Ama garip, hazret, sigarayı öyle açık açık tüttürmüyor da, Tophane bitirimiymiş gibi avucunun içinde sotalı tutuyor.

Sedat Ergin'in yaptığı mülakatta okudum, Bülent Ecevit hem tütünü azaltmış, hem de elinde cigarayla fotoğraf çekilmesini istemiyormuş.

Nedense, bu ikinci nokta bana tanığı olduğum bir olayı hatırlattı.

Geçmiş gün tarihini tam hatırlamıyorum ama ‘Magy’nin liderlik koltuğuna henüz fazla gömülmediği bir döneme rasladığından yıl her halde 1980 veya 1981 olmalı, bir AET zirvesini izlemek için Londra'ya gitmiştim.

Oturumda çıngar çıktı ve bilhassa, o sırada Fransa Başbakanı olan Jacques Chirac'la Büyük Britanya'nın çiçeği burnundaki ‘Demir Leydi’si fena kapıştı.

Toplantı arasında kasten gaz veren sözcüler etrafı daha da kızıştırıyor.

Ortak bildirinin çıkmaması gibi skandal bir ihtimal dahi mevcut.

Neyse, zirve geç saatlere nihayet bitti, çok elastiki cümleler kullanılmış olsa bile ortak bildiri zarzor yayınlandı ve her değişik ülkenin devlet veya hükümet başkanı geleneksel basın konferanslarına başladı.

* * *

EH, herkes içeride Paris'le Londra'nın it dalaşı yaptığını biliyor ya işin aslını bizzat liderlerden öğrenmek gerek, biz gazeteci taifesi hayda, anonsu ilk verilen Chirac'ın konferansına hücum ettik.

İçerisi hınça hınç dolu ve ben salonun kürsüye en yakın yan tarafında, kameramanların spot ve sehpaları yerleştikleri bir mıntıkada dikilmişim.

Fransa Başbakanı bizi bilmem kaç bin vatlık ampullerin cehennem sıcağında beklettikten sonra nihayet arz-ı endam etti ama hala konuşmaya başlamıyor.

Meğer, o dönem devlet televizyonu olan ‘ORTF 1’in naklen yayın hattında teknik bir arıza çıkmış da bağlantının tekrar sağlanması gerekiyormuş.

Eh, şanlı Fransız politikacısı her halde yabancı istasyonlara hitapla yetinecek değil. Bunu yaparsa Paris'e dönüşte sondaj oranı tepetaklak düşer.

Dolayısıyla, bekle Allah bekliyor...

* * *

BU arada, yerim stratejik olduğu için gayet iyi görüyorum, Jacques Chirac bir yandan danışmanlarıyla fiskoslu konuşuyor, bir yandan da cigara içiyor.

Ama garip, hazret, tiryakisi olduğunu cümle alemin bildiği ‘Gauloises’ı öyle açık açık tüttürmüyor da, sanki mahpus damında gardiyan efendiden gizli duman çeken Tophane bitirimiymiş gibi avucunun içinde sotalı tutuyor.

Dumanı da gazetecilere tamamen sırtını dönerek ve yere doğru üflüyor.

Sonra, birden bire, Paris önderinin yanındaki sözcülerden biri hışımla kameramanlardan birisine bağırmaya ve el kol işareti yapmaya başladı.

Ne oluyor demeye kalmadan bu defa bizzat Chirac parladı. İzmaritini canım parkenin üzerinde ayakkabısıyla söndürdü ve O'da bağırmaya koyuldu.

Bağırmak ne kelime, şu kadar kaç yüz kişi gazeteciye aldırmadan neredeyse ter ter tepiyor. Danışmalarına ‘alın o filmi’ falan diye hırsla çıkışıyor.

Ben ise hala avanak avanak durumu kavramaya çabalıyorum...

* * *

MEĞER kızılca kıyamet genç bir Fransız kameramanın yüzünden kopmuş.

Çünkü, yakaladığı imajları sağa sola satarak ekmeğini taştan çıkartan bu müstakil gazeteci ya gaflete düşüp, ya da hinliğinden, toplantı başlangıcını beklemeden ve Chirac gizliden cigara içerken şerit makinasını çalıştırmış.

Dediğim gibi, sen misin bunu yapan !

Bre çaylak veya bre uyanık, bilmiyor musundur ki, Fransa Başbakanı'nın bir baca gibi duman tüttürdüğü Bursa'daki sağır sultanın bile malumu olsa muhterem de seçmenlerine karşı başka bir ‘imajı’ kollamak zorundadır...

Bu yüzden tütün taamı sahnesi asla ve zinhar kaydedilemez...

Genel ekoloji tandansı var, kanserle mücadele derneği var, forslu hekimler odası var, cigaradan hazetmeyen var oğlu insan var ve o zamanki Matignon, şimdiki Elysee Sarayı'nın kiracısı her daim oy derdinde, dolayısıyla, onların hışmını üzerine çekmemek için elinde bu meretle görüntülenmek istemez...

Unuttun mu ki, hükümet sosyal sigortalar açığının kapanması için tütün müptelalığından kaynaklanan hastalıkların azalması gerektiğini duyurmaktadır.

Aynı hükümete başbakan adamın sota fırt çektiği görülürse millet ne der?

* * *

DİKKAT ettim, kameraman basın toplantı sırasında artık hiç film çekmedi.

Her halde, Fransız gazetecilerle Paris ricali arasında mevcut centilmenlik anlaşmasını bozmuş olmanın suçluluğuyla kös kös ülkesine döndü.

Başbakanlığın, bu gazeteciyi meslek değiştirmeye zorlamak için medyalara onun imajlarını almamaları için gizli baskı yapıp yapmadığını ise bilmiyorum.

* * *

SANMAYIN ki, yukarıdaki hikayeyi naklederken Ecevit'in cigarayla görünmemek arzusunu Chirac olayına benzetiyor ve ikisi arasında paralellik kuruyorum.

Hayır, hatırıma geldi de öylesine anlattım...

Yazarın Tüm Yazıları