"HİCÁP" ve "mahrem" kavramları üzerinde bugün ayrıntıya girecek değilim.
Semávi yahut pagan, istisnasız her din felsefesinde ve her iman pratiğinde mevcut olan bu ögeleri uzun uzun ele almak gerekiyor ki, çetrefil konuyu başka bir yazıya bırakıyorum.
Ancak, "bikini sorunu"na (!) gelebilmek için şunu baştan vurgulamak zorundayız:
* * *
İSLAM terminolojisinin yukarıdaki kelimelerle; diğer imanların ise farklı sözcüklerle tanımladığı ve aynı kapıya çıkan her iki kavram da, "anti-erotika" eksen üzerinde yükselir.
Yani, çarşamba günü Kadim Yunan’daki "arzu tanrısı" Eros’tan hareketle sözünü ettiğim ve "tensel şehvet"le özdeşleşen "erotik" dürtünün tam zıt kutbunda yer alır.
Zira, saç gizlemek, çehre örtmek, cinsiyet ayrıştırmak gibi uygulamalarla ortaya çıkan bu kurallar bütünü cinsel uyarıcılığı dizginlemek; ona karşı tedbiralmak azminden doğmuştur.
Ve, mikro botanikteki ilkel yosunlardan yine mikro zoolojideki tek hücrelilere, söz konusu cinsel uyarıcı canlılar evreninde genel olarak "dişi" tarafından "salgılanır".
Dolayısıyla da, erkek hükümránı ataerkil toplumlarında kabak kadının başına patlar.
"Mahrem"e "hicáb"a bürünmesi zorunlu kılınan cinsiyet "dişi" olanıdır, çünkü zaten malûm, "baştan çıkarıcılık" (!) tá Havva annemize kadar çıkartılır.
Ancak burada, aynı "mahrem" ve "hicáb"ın ailevi ensesti önlemek ve köleci toplumu kısmen özgürleştirmek gibi, insanlığın geçmişinde oynadığı sosyal role girmiyorum.
Konu "tensel uyarıcı" bikiniyle özleştiği için tekrar "erotika"ya dönmek gerekiyor.
* * *
KADIN bedenlerindeki saçları - başları, şunları - bunları gizleselerdahi, hemen hiçbir din aynı bedenlerdeki ayaklara ilişkin olarak yasak getirmedi. Bu organ "erotik" addedilmez.
Çünkü, o kadın ister bedevi çadırında göçebe, ister sapan arkasında köylü olsun, daha bebeklikten itibaren kumda ve toprakta yıpranmaya başlamış bir ayakla erkeği "uyaramaz".
Kaldı ki, onları "mahrem" arkasında gizlemeye kalkışarak pabuç, çarık, kundura zorunluğu getirmek muazzam bir ekonomik külfet oluşturur ve de bunun altından kalkılamaz.
O halde, kadın ayağı gerçekten erotikadan arınmış ve cinsellikten soyutlanmış mıdır?
Hem evet, hem hayır!
* * *
EVET, çünkü açıkladığım gibi, yukarıda geçerli olan toplumsal şartlarda öyleydi!
Ama aynı zamanda bin defa hayır, zira zamanlar; dolayısıyla da "erotika" dönüştü!
Aşiret reisinin haremiydi; büyük ağanın kızıydı; tefeci bezirgánın karısıydı falan, sosyal ayrıcalık sayesinde kızgın kumda, dikenli tarlada, engebeli kaldırımda daha az dolaşan; bu yüzden de yürüme organlarını daha az yıpratan kadının ayakları giderek cinsellik edindi.
"Kitap"lar "mahrem" addetmediği için de, parmağa kına, bileğe halhal ve nihayet tırnağa oje derken, ayak "erotika"ın bile ötesinde "fetişist" bir uyarıcılık kazandı.
Nitekim, peçeye, burkaya, çarşafa bürünmüş Körfez, Afgan, Mağrib kadınlarındaki ayak teşhirciliği göz değil, iskarpin, sandalet, terlik çıkartır. "Tensel şehvet" kodu değişir.
Üstelik, yukarıdaki "açık gizli" görünüm çoğu kez hem bikinili plajdan sonsuz defa daha fazla "heyecan uyandırır"; hem de yine çoğu kez, mümtaz bir okuyucumun çarşamba günkü hatamı düzelttiği gibi, bir "hissiyat" değil bir "hassasiyet" olan "estetik"le çelişmez.
* * *
O halde demek ki, geçmişin bazı "hicáp" ve "mahrem"leri bugün hiç işlev taşımaz.
Fakat buna karşılık, dinlerin oluşum döneminde "erotika" arzetmediği için "yasak"a dahil edilmeyen ama sonradan "tensellik" edinen yeni kodlamalar birincilere rahmet okutur.
Ve, bikini mayonun üstü de, göbeği de, altı da, yukarıdakinin yanında solda sıfır kalır.
Giydir giydirebildiğin kadar, çıplak, çırılçıplak olan şey "erotika" değil "ah-lák-tır"!