Paylaş
Bugün bayram... Peki, genel anlamda bayram nedir ki ? Kökene inecek olursak, istisnasız tüm inançlarda din mitolojilerine uzanan bayram ilahi takvimin dönemeçlerine tekabül eder. Şükran ve ibadet günüdür.
İsevi Noel kilise ayiniyle, Musevi Yom Kippur sinagog duasıyla, Muhammedi ‘iyd’ de cami namazıyla özdeşleşir. Her üçünde de uhrevi boyut belirleyicidir.
Ancak bayram yalnız bu değildir !
* * *
ÇÜNKÜ, bayram aynı zamanda bir sekülerleşme dinamiği yaratır.
İnsanların toplu ibadet sırasındaki mabet birlikteliği onları birbirlerine yakınlaştırır. Beylik konuşursam, dargınları barıştırır, kavgalıları uzlaştırır.
Her insani yakınlaşma da hiç şüphesiz beraberinde sevinci getirir.
Nitekim, iftar vakti Atik Valde'den inerken ‘Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neşesiz’ diye hüzünlenmiş olan Büyük Yahya Kemal arife ertesi Süleymaniye kubbesi altında ‘Dili bir, gönlü bir, imanı bir’ cemaatle bütünleştiği an, birden, ‘Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı’ diye çoşacaktır.
İlahi bayram beşeri mutluluklarla dünyevileşecektir.
* * *
PEKİ, şimdilerde bu dünyevileşmenin endazesi kaçmadı mı ?
İşte Kurban'da okullar şu kadar kapalı ve müjde hava iyi olacakmış, hadi yallah Bodrum'a... Biraz vur çatlasın, biraz da sandala kalafat atalım...
Şeker'de Londra'ya ucuz tur varmış ve evin borcunu da ödedik sayılır, aman gidiverelim... Tenzilat mevsimine de raslayacak, tüvit ceket alırız...
Hani nerede kaldı uhrevi boyut? Nerede insani birlikteliğin sevinci?
Mutluluğa böylesine maddiyatçı açıdan yaklaşmak bayramın manevi yönünü tırpanlamıyor mu?
Hayır, hayır, yarı gerçek - yarı rüya çocukluk nostaljiyalarına kapılarak illa taşralı imamın beton avlu ayazında kıldırdığı ilk namazı; hısım haminnenin eski sedir ucundan uzattığı nur eli; küçümen çocuğun lavanta mendil kıvrımından çıkarttığı gıcır banknotu veya, aile büyüğünün porselen tabak içinde servis yaptığı taze kavurmayı istemiyorum.
Hayaller belki güzel ama, eh eninde sonunda işte yine de hayal...
Hayat değişiyor, dolayısıyla tabii ki bayramlar da değişecek...
İstesek de istemesek de; beğensek de beğenmesek de; otomobil ve tatil uygarlıklarına ulaşmış bütün toplumlar gibi biz de, her yeni bayramı bir öncekine oranla daha yaygın bir coğrafi alanda ve daha elastiki bir sosyal dokuda yaşayacağız. Bundan kaçış da, kurtuluş da yok !
Fakat her şeyin de belirli bir sınırı var...
* * *
VAR, çünkü biz otomobil ve tatil uygarlığına kavuşmanın yeni zengin müsrifliğiyle, hissi ve uhrevi uygarlığımızı gayet bol keseden harcıyoruz.
Öylesine inanılmaz bir hafıza kaybı yeteneğine sahibiz ki, bizi biz yapan şeyleri, bu arada bayram kültürümüzü muazzam süratle unutabiliyoruz.
Oysa, söz konusu kültüre ihtiyacımız var! Yarın da olacak...
Çünkü, her geçen gün daha çok maddileşen hayatımıza manevi bir boyut katan ritüeller bizi ‘Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı’ diyebilmek huzuruna kavuşturacaktır. Nispeten rahatlatacak, kısmen ferahlatacaktır.
Dünyevileşmenin endazesi kaçmadığı takdirde, bayram sabahının pırıltısı insanlarla barış ve dostluk içinde yaşamanın mutluluğunu ışıldatacaktır.
Ve, böyle bir ışıltı için de ritüel ve töre gereklidir. Burada şekil özden ayrılamaz. Basitleştirirsem, lokumsuz Şeker, kavurmasız Kurban bayramı olmaz!
Mübarek Ramazan Bayramı'nızda gönlümüzün ışıklarla dolmasını diliyorum.
Paylaş