Paylaş
İŞTE, lanetli palyaço kimliğiyle yine tragedya sahnesine süzüldüler. Aktörleri sırtlarından hançerlediler ve sonra, elleri kanlı, kulise kaçtılar. ‘ETA’ adındaki o faşist örgütün ‘desperados’ tedhişçilerini kastettim.
Çünkü, demokrasinin doğal zaaflarından yararlanarak ‘Euskal Herritarrok’ (EH) etiketi altında ‘legal’ (!) bir çerçeve de oluşturmuş olan bu rezil güruh pazar günü İspanya'nın Bask bölgesinde yapılan seçimlerde hezimete uğradı.
Oyları yarı yarıya düştü ve yerel meclisteki oranı yüzde ona indi.
Fakat, halk iradesini hiç takmadığını bir kez daha ispatlamak istercesine, sandık yenilgisinin hemen ertesi sabahı yeni bir alçaklık daha gerçekleştirdi.
Franco rejimiyle mücadelesine rağmen tedhişe prim vermeyen ve Bask etnik aidiyetini taşıyan, müstakil gazetecisi Gorka Landaburu'ya suikast düzenledi.
Bu kaçıncı kahpelik ve bu kaçıncı kalleşlik, haddi hesabı belli değil!
* * *
ÖNCE şunu vurgulayayım, hiç şüphesiz ki 20. yüzyılın o habis ve irinli uru milliyetçilik her yerde ve her zaman melanet saçmıştır ama, nispeten marjinal aidiyetlerin fanatik taleplerini yansıtan ‘mikro milliyetçilik’ler belki daha da bir baş belası kesilmiştir. İşte Bask milliyetçiliği de bunlara dahildir.
Akın Özçer'in ‘İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği’ başlıklı mükemmel araştırmasında da görüleceği gibi, buradaki ‘etno - yerel’ talebin ideolojik kökeni hem önemli oranda yapaydır, hem de rasyonel temelden uzaktır.
Ayrıntıya girmeden şu kadarını vurgulayayım, Bask milliyetçiliğinin ‘efsane’ hamurunda bir yandan zengin şımarıklığıyla; diğer yandan Kilise gericiliğiyle; öte yandan da ‘ratio’dan yoksun mantık fukaralığıyla beslenen dürtüler vardır.
Ve bana sorarsanız, ‘ETA’nın ‘legal’ (!) kolu ‘EH’nın hezimetine rağmen pazar günkü seçim sonuçları aslında yine de söz konusu dürtüleri yansıttı.
Çünkü, tamam tedhişçilik onaylanmadı ama, yirmi yıldır özerk hükümeti yöneten ve şimdi bununla yetinse dahi daha sonra bağımsızlık isteyeceğini söyleyen; üstelik de ‘ETA’yı yarım ağız reddetmekten çok öteye gitmeyen ‘ılımlı milliyetçi’ (!) ‘PNV’ partisi tekrar zafer kazandı. Oy bile arttırdı.
Buna karşılık, hem Madrid'deki sağ iktidarla, hem de sol muhalefetle bütünleşmiş olan ve terörizme açık seçik ‘yetti gayrı’ diyen ‘İspanyolcu partiler, beklendiğinin tersine, öyle ahım şahım bir skor elde edemediler.
Başka bir deyişle, şiddetle ilintisi olmasa bile şiddetle kendisi arasına net çizgi çizmekten kaçınan; her halükarda da milliyetçi retorikle yaşayan kurumlar Bask bölgesindeki tahakkümlerini sürdürüler.
Ne hazin !..
* * *
HAZİN, fakat bir vakıa ! Nesnel gerçek ! Bu durumu belki biraz ‘İspanyolcu partiler'in yöreye çok ‘yüklenmesi' karşısında Bask ahalinin ‘kimlik koruma' refleksiyle açıklayabiliriz... Ancak, yeterli değil ve tam ikna edici olmuyor.
Çünkü, işte sana meclisiyle, hükümetiyle, tv'siyle, polisiyle, maliyesiyle kimlikse ‘kimlik', daha ne istiyorsun be adam ! Buldun da bunuyorsun...
İstediği şu: diğer İspanyollara oranla daima daha iyi yaşamış olan Basklar hem ‘zengin bencilliği'yle kendi refahlarını paylaşmayı reddediyorlar; hem de ‘zengin şımarıklığı'yla, ‘farklılık'larının (!) ilelebet tescil edilmesini garantiye almak için, faşist ‘ETA' terörünün hini hacette işe yarayabilecek bir ‘yedek güç' (!) olarak ayakta kalmasına fazla ses çıkartmıyorlar.
Açıkçası, gizli ve utangaç bir suç ortaklığına bulaşıyorlar.
İşte, Bask bölgesinde pazar günü gerçekleşen seçimlerin esas özeti bu.
Ve, teröristlerin hezimeti tabii ki olumlu bir gelişme ama ben ‘ılımlı' (!) ‘mikro milliyetçi'lerin zaferinden de hiç mi hiç hazetmiyorum.
Paylaş