Avrasya var mı (II)

ÇİN Cumhurbaşkanı Hu Cintao’nun önceki hafta Washington’da George W. Bush’la gerçekleştirdiği zirve "limoni" geçti. Háttá, açıkça "başarısız" demek dahi yanlış sayılmaz.

Nitekim, her iki ülke lideri de İran’a yönelik tutum, ABD dış ticaret açığı veya Tayvan’ın geleceği gibi temel konularda bildik tavırlarını korudular. Asgari uzlaşma zemini doğmadı.

O halde, ilkin kendi kendime karşı "şeytanın avukatlığı"nı yapmak zorundayım.

* * *

YANİ, jeo-stratejik bir "Avrasya"nın mevcut olmadığını vurgulamak için dün burada sıraladığım argümanlar, ilk bakışta hiç mi hiç geçerlilik taşımıyormuş gözüküyor.

Çin kolektif hafızası istediği kadar Birleşik Amerika’ya karşı ruhi "olumluluk" içeriyor olsun, Hu’nun ziyareti ortada, demek ki bu hissiyat uluslararası ilişkilere yansımıyor.

Ama buna karşılık, aynı kolektif hafıza Rusya’dan zerre hazzetmese bile, BM’de ortak tavır takınmaktan yoğun miktarda silah ithal etmeye, Pekin, o hayali Avrasya’nın diğer "ana ekseni" Moskova’ya, Washington’a olduğundan çok daha "yakın" duruyormuş gözüküyor.

Zaten de, "realpolitik" devlet siyasetlerinin illá milletlerin birbirlerine karşı beslediği "sempati" veya "antipatiyle" saptandığına dair bir kural yoktur. Olamaz da!

Hele hele, kendini "Orta İmparatorluk" addeden ve Çek, İskoç, Cermen, beyaz ırk mensuplarını "uzun burunlular" kategorisinde birleştiren Han uygarlığı için hiç olamaz.

İşte, bizzat kendi tezimi "çürütmek" için tüm "anti"leri sıralamış oldum.

* * *

TAMAM da, yakın vade için geçerlilik taşıyan bu tablo esas itibariyle "zahiridir".

Çünkü en önce, "Soğuk Savaş" nihayetinden beri dünyanın yaşamakta olduğu "ara dönem" ve "elástiki kaos" süreci hálá bitmedi. Sonu da ufukta gözükmüyor

Dolayısıyla, hiçbir coğrafyada yeni ve kesin bir "ittifaklar yapısı" oluşmadı.

Kısmen mevcut olanlar da 1989 öncesine uzanıyor ki, mutlaklık arzetmiyor.

Ve, tek süper güç gibi gözükse bile yukarıdaki muğlaklık tabii ki ABD’yi de kapsıyor.

Çin’e yönelik siyaset ise ondaki bocalamanın mihraklarından birisini oluşturuyor.

* * *

DOĞRU
, Washington’daki bir bölüm "erkán" eski SSCB’nin yerine "Sarı Tehlike" yi (!) ikáme ettirip, Pekin’le "dalaşmayı" dış politika stratejisine dönüştürmek istemektedir.

Ama diğer bir dizi "beyin" de, tam tersine, gerekirse Japonya’ya bile mesafe koymak pahasına, ÇHC - ABD eksenli bir Pasifik havzası yekpáreliğinin hayatiyetini vurguluyor.

Üstelik, kesin "açık toplum" şeffaflığı edinmese dahi yine de ciddi ölçüde serbestiye kavuşmuş olan Çin medyası sayesinde, merak eden artık rahatça izleyebiliyor, oradan biliyoruz ki, aynı tür tartışma Komünist Partisi ve Pekin "ricál"i içinde de gerçekleşiyor.

Ve, bu konuya ilişkin olarak bugün koyabileceğimiz tek noktayı ise, ne ABD’de, ne de

Çin’de henüz bir "sentez"in ve bir "ana rota"nın ortaya çıkmadığı gerçeği oluşturuyor.

* * *

İŞTE tam burada ben diyorum ki, her iki ülkede de eninde sonunda "yakınlaşma"; en azından "dalaşmama" politikası galebe çalacaktır. Konjontürel tırmanmalar stratejik değildir.

Tabii, Çin kolektif hafızasındaki "Yankee olumluluğu"nu tamamlamak için, bugün de onbinlerce Han öğrencinin ABD üniversitelerini seçtiğini; vitrin Şanghay’dan köylü Hunan’a, "American way of life" denilen hayat tarzının yegáne cazibe merkezini oluşturduğunu; Birleşik Devletler batı sahilinin Sarı göçmenlerle dolup taştığını ekleyebilirim ama, madem ki "ruhi" unsurların "siyasi" somutluğa dönüşeceğine dair garanti yok, bunları geçmiş olayım.

Fakat asla geçilemeyecek şey, Çin’in ve ABD’nin "karşılıklı bağımlılık"ıdır!

Bu göbek bağı ise her ikisi açısından da Rusya’yla olan pamuk ipliğiyle kıyaslanamaz.

Diğer tüm faktörlerin ötesinde "Avrasya"yı hayal kılan bu olguyu yarına bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları