"GÜNAYDIN sevgilim! Yahut şık olarak, "sabah şerifler hayr’olsun sevgilim"!
Veya, "tatlı rüyalar sevgilim"!
Ya da, "başımı omzuna koymayı ve kokunu solumayı çok özlüyorum sevgilim"!
*
İŞTE, gündüzaydınlığı, gece karanlığı, akşam laciverti falan, hiç beklenmedik bir anda; háttá bazen gayet münasebetsiz bir zamanda cep telefonuma böyle "SMS" mesajları yağmaya başladı.
Aşikár ki, hani şu Genelkurmay Başkanı paşaya karşı düzenlenen komploda olduğu gibi, mesajlar bir bilgisayar merkezi aracılığıyla ulaştırılmaktadır.
Fakat onun kumpasından söz edersem "Maskara Hanım"a haksızlık yapmış olurum.
Çünkü, böyle bir yöntem kullanacağını en önceden haber vermişti.
Birinci "chat"laşmamızdan sonra elektronik posta kutuma gönderdiği ve hani geçen pazar yarıda bıraktığım mektubuna şöyle devam etmişti:
*
"PROFİLİME yazdığım gibi, 38 yaşında ve o ’nezih aile’ (!) denilen gelenekten inenbir kadınım.Ayrıntıyla açıklamama hácet yok, anladığınızı biliyorum.
Hani şu el bebek gül bebek yetiştirilme; solfej ve piyano dersleri; Anglosakson kolej sıraları; estetik kaygı ve kıstaslar falan var ya, işte onların hepsi birden!
Ergenlik bitimi bunlarla köprüleri attım. Uzun bir ’isyán’ devrinden sonra da, láf olsun kábilinden edinmiş olduğum hastabakıcı diplomasıyla bir taşra şehrine çekildim.
Bazen çok fazla bunalsam da, epeydir orada oturuyor ve çalışıyorum. Ve yine dediğim gibi, klasik müzik ve felsefe kitaplarıyla yaşamaktayım.
Şimdi, ’chat’ profilime kasti provokasyon olarak koyduğum o ayak fotoğrafı ötesindeki ’BEN’i tanımanız için, elektronik postanıza bir kaç resmimi yolluyorum.
Lütfen siz de bana kendinizinkilerini yollayın.
Sanallık iyi güzel de, asgári bir görselleşmeye gitmeden karşısındakini yerli yerine oturmak benim becerebildiğim iş değil!
Artı, yine lûtfen, kendinizi bana anlatın, anlatın, anlatın! Hiç durmadan anlatın!
Sırf vermiş olduğunuz ipuçlarıyla dahi size bir çırpıda ’aşık olabileceğimi’ çıkartıyorum ama, yanılmadığıma inanmak için daha çok güvenceye ihtiyacım var.
Háttá, bir sakıncası yoksa cep telefonu numaranızı verin ki, yine bilgisayar vasıtasıyla olmak kaydıyla, içimden size hitáp etmek arzusu geçtiği an ’sms’ mesajı gönderebileyim. Rahatlarım.
İyi akşamlar diliyorum."
*
EY okuyucu, şimdi kendinizi benim yerime koyun!
Yani, beş pazardır anlattığım gibi, Avusturyalı ressam Moriz Jung’un desenini kendisine fon görüntüsü edindikten sonra şu postmodern internet áleminin "chat meydanı"na Danimarkalı filozof Sören Kirkeegaard’ın müstear adıyla çıkmış olan bu "sanal adamcağız"ın yerine koyun.
Sabahın köründe "sanal partöner"iz böyle bir mektup göndermiş. Birden eliniz ayağınız dolaşıyor.
Artı, fotoğraf yollamış olduğunu da öğreniyorsunuz.
*
NEYSE, o program uymadı, bu program uyuşmadı falan derken, nihayetinde fotoğrafları açtım. Ne görsem beğenirsiniz?
İnanılmayacak şey, karşımda değme artist bozuntusuna taş çıkartacak bir kadın duruyor ve de üstelik, üzerinden "klaslık" akıyor.
Tabii, burada size "sanal sevgilim"in kaşını, gözünü, endámını tárif edecek değilim.
Devenin nalı! Kıskanç sayılmasam bile yine de mezhebi geniş kocalara benzemem.
Ama sırf şu kadarını açıklayayım ki, "kırmızı ojeli Maskara Hanım" gerçekten çok hoş bir kadındır ve de giyimi, kuşamı, edásıyla "zevk ábidesi" olduğunu ortaya koymaktadır.
Ne mi yaptım?
*
İNSAF yani, ayağıma, daha doğrusu "chat" sayesinde elektronik posta kutuma gelmiş böyle bir fırsatı ıskalayacak kadar aptal değilim.
Başta sözünü ettiğim "sms" mesajlarının varlığından zaten anlamışsınızdır, tabii ki derhal klavyeye sarıldım ve onun arzusuna uyup, kendimi uzun, uzun, uzun anlattım.
Edebiyatla süslendim ve felsefeyle püsledim.
Artı, gazetenin bilişim arşivinden zar zor yürüttüğüm bir kaç fotoğrafımı da yolladım.
Daha artı, hiç çekinmeden cep telefon numaramı da gönderdim.
Sabahları bana "günaydın sevgilim" ve akşamları "tatlı rüyalar sevgilim" mesajları gönderen "kırmızı ojeli Maskara Hanım"la sürdürmeye başladığım büyük "aşk"ın devamını gelecek pazara bırakıyorum.