Paşa paşa kendinize bir mezar bulur ve de "beni oraya gömün" diye noterden tasdikli vasiyetname bırakırsınız ki, sen sağ ben selámet ve gerisine Allah kerim! Çünkü ecel bu, belli mi olur? Belki benim gibi ruhunuzu Mefisto’ya satarak ebedi gençlik iksirinden içtiğiniz için daha bin yıl yaşarsınız; belki de El Kaide taifesi uçağınızı havada infilák ettirir ki, değil başınızda Fatiha okunacak bir mezarı, tozunuzun konacağı bir karton kutu bile bulamazsınız.
Efendim, angarya olsun diye söylemiyorum ama şöyle bir aklınızda bulunsun.
Enine boyuna altı, yedi medi; en kabadayısı on metreye on metre sathında bir arsa arıyorum.
Leb-i derya manzarası veya kalantor sayfiye mıntıkası falan hiç umurumda değil!
Ancak mümkün mertebe gözden uzak ve sükûnetli bir yerlerde olmasını tercih ederim.
Fakat tabii, burada sütunumu bedava ilán tahtası gibi kullanıp "ilgilenenlerin aşağıdaki telefon numarasına başvurması gerekir" diyecek değilim.
BİR-İKİ PARSELE SIĞMAM
Daha neler, bu takdirde size ve gazeteye saygısızlığın daniskasını yapmış olurum.
Yine de, işte yüzümü kızartıp rica ediyorum ki, elinizde, tanıdığınızda, bildiğinizde yukarıdakine benzer kelepir bir toprak parçası varsa, size zahmet ve sevabına, şu fakirciğe bir elektronik posta gönderiverin.
Söz, eğer anasının nikáhı bir fiyat istemiyorsanız ben derhal temasa geçeceğim.
Hayır hayır, böyle mikroskobik bir arsa parçasına, çinko damının altına başımı sokacağım bir gecekondu dikmeyi düşünmüyorum.
Rus milleti gibi, yarı bostan-yarı kulübe niyetine kullanacağım bir hafta sonu "daça"sına sahip olma sevdasında da koşmuyorum.
Zaten de bu defa láfı hiç yuvarlamadan, durumu hemen dobra dobra açıklıyorum.
Evet mezarlık arıyorum, çünkü, eh artık yaş yavaştan yavaşa kemale erdi.
Dolayısıyla da, her ne kadar pek iç açıcı bir iş olmasa bile, tedbirli insanın böyle şeyleri sağken düşünmesinde fayda var.
Zira, aniden öteki tarafı boylayınca çoluğunuzun çocuğunuzun "Allah rahmet eylesin ama, pederin işte yine münasebetsizliği tuttu! Şimdi nereye defnedeceğiz" diye ayrı bir tasaya düşmesini engellemenin yöntemi; başka bir deyişle, daha teneşir masasındayken yeni azarlar işitmeyi önlemenin çaresi, bu meseleyi hayattayken çözümlemekten geçiyor.
Paşa paşa kendinize bir mezar bulur ve de "beni oraya gömün" diye noterden tasdikli vasiyetname bırakırsınız ki, sen sağ ben selámet ve gerisine Allah kerim!
Çünkü ecel bu, belli mi olur?
Belki benim gibi ruhunuzu Mefisto’ya satarak ebedi gençlik iksirinden içtiğiniz için daha bin yıl yaşarsınız; belki de El Kaide taifesi uçağınızı havada infilák ettirir ki, değil başınızda Fatiha okunacak bir mezarı, tozunuzun konacağı bir karton kutu bile bulamazsınız.
Fakat ben yine de ihtiyatı elden bırakmıyorum ve dediğim gibi, kendime şimdiden bir "ebedi istirahatgáh" arıyorum.
Zira bir; havada bulut, sen bunu unut, anne tarafımdan bilmem kaç kuşaktır oraya yata yata, Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanında hiç mi hiç yer kalmadı.
Sonra iki, ziyaret ettiğimde bilhassa inceledim, babacığımın Karacahmet’teki yerinde hálá bir-iki parsel var ama ben oraya s-ı-ğ-m-a-m ve s-ı-ğ-a-m-a-m ki!
İHTİYARLIĞIN GÖZÜKÖR OLSUN
Evet sı-ğa-mam ve de bunun boyumla hiçbir álakası yok!
Fakat tamam, zaten bu konuda bir kompleks duymuyorum ve muhtemelen sulak yerde büyüdüğüm için de o boyumun sırık kadar olduğunu kabul ediyorum.
Ancak insaf, her halde Uzun Ömer değilim!
Kaldı ki, malûm, insanlar yaşlandıkça belkemiği de yaşlanıyor.
Omurlar birbirinin üzerine basarak haniyse lehimleniyor ve kısalma süreci başlıyor.
Baston denilen şey boşuna icat edilmedi ya, özellikle ömrün sonlarına doğru, sanki Mahmutpaşa işportasından alınıp da ilk yıkayışta çekivermiş tapon fanila gibi, buruşuk ve küçücük bir şeye dönüşüyorsunuz.
Öyle öyle, işte kısacık bir şeye dönüşüyorsunuz ki, eskiden bir sıçrayışta basket potasına smaç top çaktığınızı; eskiden uçak koltuklarına sığmadığınız için acil çıkış önünde yer ayırttığınızı; eskiden size refakat eden kadınların yanınızda cüce kalmamak için topuklu iskarpin giydiğini bilen tanıdıklar size bu "son demlerinizde" rastladığında, arkanızdan, "Ah ah, düşmez kalkmaz bir Allah! O dağ gibi adam; o ızbandut gibi herif; o heyülá bıçkın nasıl da ufalmış. İhtiyarlığın gözü kör olsun" diye hayıflanıyorlar.
Ama tabii aslında, kaçınılmaz olarak dayatacak kendi kısalmalarına, kendi ihtiyarlıklarına, dolayısıyla da kendi ölümlerine hayıflanıyorlar.
Neyse, şu tatlı pazar günü böylesine metafizik ve böylesine çözümsüz varoluş sorunlarıyla ağız tadı kaçırmanın hiç álemi yok ama işte ben yine láfı uzattım.
Babamın bitişiğindeki mezara neden asla "sığmayacağımı" ve niçin sizlerden arsa soruşturduğumu anlatmaya vakit bulamadım.
Üstelik, üç hafta önce başladığım kitap ve kütüphane mirasım konusuna tek bir kelimeyle dahi dönemedim.
Bu takdirde kaçınılmaz olarak, o mezar arayışımla o kitap mirasım arasındaki ilişkiyi gelecek pazara bırakıyorum.