BAZI medya organlarının kullandığı "tarihi" kelimesi belki az biraz fazla abartılı kaçtı ama yine de, "Ankara fotoğrafı" sonsuz olumlu bir görüntü yansıtıyordu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ortada, İsrailli ve Filistinli meslektaşları Şimon Peres ve Mahmud Abbas’ın ise onun iki yanında yer aldığı o mutluluk karesini kastediyorum.
Ancak, bu olumluluk ve mutluluk sözlerini sırf Türkiye açısından kullandım.
Yani, fotoğrafın beni Ortadoğu sorununda da iyimserliğe götürdüğünü söylemiyorum.
* * *
EVET evet, gelişmeyi yalnız Türkiye açısından değerlendiriyorum, çünkü hiç kuşku yok ki, yukarıdaki siluetlerin genel olarak dış dünyaya; fakat tabii bilhassa İsrail ve Filistin’le diğer bütün Arap álemine Ankara’dan yansımış olması bizim açımızdan büyük önem arz ediyor.
Her iki misafirin TBMM kürsüsünden hitáp etmesi de sembolizmi pekiştiriyor.
Hele hele, bunu gerçekleştiren ülkenin Müslüman kimlik taşıdığı ve üstelik, "dini hassasiyet"ten bir hükümetle yönetildiği düşünülürse, o önem ve simgesellik daha derinleşiyor.
Bunlara bir de Türkiye - Filistin - İsrail eksenli ekonomik projeleri eklediğimiz takdirde ise Frenk tábiriyle, "kremalı pastanın üzerine likörlü kiraz da" oturtulmuş oluyor.
Eh, gel keyfim gel de, işte hepsi bu kadar!
* * *
BU kadar, zira tabii ki başta "Ankara Forumu" inisiyatifini almış olan TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu ve "üçlü buluşma"yı hazırlayan resmi ve sivil Türk diplomasisini can-ı gönülden kutlamak gerekiyor ama, gerisini beklemek sinekten yağ çıkartmaya çalışmak olur.
Yani, başkentteki zirvenin Ortadoğu barışına fiili bir katkı yapması söz konusu değildir.
"Arabulucu Türkiye" (!) gibi bir ifade kullanmak ise tamamen hayalciliktir.
Ama doğru, Ankara’nın "Arap aidiyetten olmayan Müslüman" ve "İsrail düşmanı olmayan Filistin dostu" kimliği, başkentimizi her iki taraf açısından da cazibeli kılıyor.
İdeale mümkün mertebe yakınbir yoklama ve bir koklama kulis ve platformu sunuyor.
Ancak, bu nispeten "ayrıcalıklı" durumumuzdan yola çıkarak Filistin - İsrail flörtü için çöpçatanlığa soyunabileceğimizi; hele hele, onların izdivaç masasında nikáh şahitliği yapabileceğimizi düşünmek, kendi kendimize gelin güvey olmaktan başka bir şey değildir!
Çünküüü...
* * *
İLK çünküsü şu ki, sembolik ve "tarihi" şahsiyet sunmak dışında, "Ankara Forumu"na katılan Cumhurbaşkanı Şimon Peres bugünkü İsrail’de hiçbir şeyi temsil etmiyor.
Eski partisi dahil, Davudi yıldızlı ülkedeki siyasi güçleri etkilemesi söz konusu değildir.
Fakat tabii çok daha önemlisi, o İsrail’i de tek ama tek bir ülke etkileyebilir: ABD! Yıl sonu Annapolis’te toplanacak olan yeni konferansta da bunun derecesini göreceğiz.
Ancak ben, Tel Aviv’i zorlayacak Sam Amca’nın Yahudi Devleti’nin parmağına bir yıldırım nikahı alyansı, háttá bir nişan töreni yüzüğü takabileceğine dahi fazla ihtimal vermiyorum.
ABD Ehud Olmert hükümetini belki belki "söz kesmeye" ikná edebilir. O kadar!
Her halükárda, Ankara’da çektiğimiz o pek istisnai "mutluluk karesi"ni iyi saklayalım, çünkü sanmıyorum ki yakın gelecekte Ortadoğu’nun düğün fotoğrafları albüme girecek olsun.