ATATÜRK Kültür Merkezi’nin temeli ben doğmadan beş yıl yıl önce atılmış-m-ı-ş.
Ancak, 1978 yılındaki esas açılış gerçekleştiği vakit, saçım sakalım haniyse ağarmıştı.
Varın, inşa süresini siz hesaplayın.
* * *
OAKM ki, eğer estetik kıstaslardan az biraz nasiplenmişseniz, daha ilk andan itibaren gözünüzün ırzına geçer. Taksim’deki yapı bir çirkinlik abidesi değil, çirkinliğe mersiyedir.
Planı çizmiş olan Hayati Tabanlıoğlu, tıpkı diğer "eser"ini (!) oluşturan ve bugün iç hatlarda kullanılan Yeşilköy Havaalanı terminali gibi, meydana bir hilkat garibesi dikmiştir.
Açıkçası, Atatürk Kültür Merkezi hacimden dekorasyona ve fonksiyonaliteden ışıklandırmaya, hem dış, hem de dış mimari itibariyle gerçek bir "f-e-c-a-a-t" oluşturur.
* * *
AMA sanmayın ki, yapının illá Stalinist veya faşist üslûp andırdığını iddia edeceğim.
Hayır, AKM’de "ideolojik eksen" (!) aramak ancak öküz altında buzağı aramak olur.
Taksim’deki bina sadece, şu ismi batasıca modernist mimar Le Corbusier’nin tavşan kafeslerinden esinlenen ve 2. Savaş sonrasına damga vuran o insaniyetsiz tarzın kopyasıdır.
Daha da beter ve daha da çömez bir kopyasıdır. O kadar!
Başka bir deyişle, mekánın içindeki opera repertuvarında cumhuriyetçilik veya Osmanlıcılık keşfetmek ne denli abesse, onun dışındaki beton armatürde de Kemalizm veya teokratizm aramak o denli ahmakçadır. Çirkine kılıf uydurmaktan başka bir şey değildir..
Oysa çirkin çirkindir ve nitekim de, Bonn’dan Prag’a ve Brüksel’den Pekin’e, farklı rejimler altında inşa edilmiş aynı tür yapıların örnekleri bugün hálá durmaktadır.
Dolayısıyla, Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasından yana olmak, herhangi bir fikre, düşünceye, ideolojiye de "kazma vurmayı" istemek anlamına gelmez ve gelmiyor.
ŞİMDİ diyeceksiniz ki, "şu şehri Stambul’daki diğer çirkinlik abidesi yapıların bini bir paraya ayağa düşmüşken, sanki şeytan dürtmüş gibi, işe oradan başlamak niye?"
Aslında kent simgeselliği açısından sonsuz önem veriyorum ama hadi yine de, Taksim Meydanı’nın İstanbul’un, dolayısıyla Türkiye’nin kalbi olması özelliğini şimdilik unutayım.
Ancak, evet AKM yıkılmalıdır, çünkü bilhassa, içinde k-ü-l-t-ü-r" kelimesi vardır.
Zira, bu sonsuz kapsamlı kelime tabii ki opera da dahil olmak üzere müziği, tiyatroyu, resmi, heykeli vs. içerir ama, her şeyden önce ve bir bütün olarak "es-te-tik" kavramını içerir.
* * *
EVET, kültürün "k"sında çok geniş anlamıyla "güzel"i arayış; yani estetik vardır.
O estetik ise tüm insani mekánlarda mimariyle başlar. Girizgáhı o yapar.
Tuğla, çimento, sıva falan gözü az buçuk terbiye etmelidir ki, sonrası gelebilsin.
Oysa, eğer yukarıdaki girizgáh anından itibaren sefil bir AKM’niniç ve dış mimarisi "kültür" (!) ve "sanat" (!) diye "kakalanmaya" kalkışılıyorsa, yandı gülüm keten helva!
Buradaki kültürolsa olsa, eh işte, bostan laboratuvarlarında test edilen ve genetik formülü değiştirilen, biyolojik lügattaki cinsten bir "pırasa kültürü" olur.
Kaldı ki, "kültür ve sanat merkezi" etiketi taşıyan bir mekánın mimari tarzda da sıradanlığı aşması ve öncü, hattá ihtilálci, an azından görkemli estetik sunması gerekir.
Nitekim, eğer o kültür ve o sanatla özdeşleşen bir Sydney Opera’sının, bir Paris Beaubourg’esinin, bir Tayvan Kaohsiung’usunun, yahut bir Bilbao Guggenheim’esinin yapı üslûbunda da olağanüstülük arzetmesi ve hafızaya öyle yerleşmesi, tabii ki tesadüfi değildir!
Ve AKM bunların fuaye tuvaletine taharet suyu bile dökemez ki, çığrından çıkmış şu "cumhuriyetçilik" (!) tartışması bir yana, yarın yenisi nasıl yapılmalı konusunu alacağım.