68’e giriş

SONBAHARDA banliyöler, varoşlar, parkingler falan derken, "Avrupa’nın hasta adamı" Fransa ilkbahara da üniversite yangınlarıyla "bonjur" dedi. Hálen de diyor.

Dolayısıyla, "yeni bir 68 Mayıs’ı mı yaşanacak" sorusu gündemden düşmüyor. Aslına bakarsanız, soru tabii ki "tarih tekerrür mü ediyor" düz mantığını da içeriyor.

Ancak, "Altmış Sekiz" bir bütün olarak Paris başkentli ülkenin "şan"ına yakıştırılmış olduğundan, mantık sonsuz sakat bile olsa, yukarıdaki refleks son derece normal ve insanidir.

Normal olmayan tek şey bu "şan"ın Fransız mirasa kalmasıdır ki, ondan başlıyorum.

* * *

KABUL, Fransız "ásiler" muazzam bir yaratıcılıkla "yasaklamak yasaktır" veya "kaldırım taşının altında plaj kumsalı var" türü harikuláde epik sloganlar ürettiler.

Yine kabul, "isyán", Paris seçkinlerinin lügatinde "entellokrasi" diye devleştirilen ve o dönem dünyada da bayağı etkin olan "sol" (!) "yol arkadaşlarını" da cezbetti.

Ve nihayet, tekrar kabul, "ayaklanma"nın boyut ve hacmi, Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’yi askeri müdahale seçeneğini düşünmeye dek zorladı.

Dolayısıyla, "68 Mayıs’ı"nın Fransa’yla özdeşleşmesi bir dereceye kadar doğrudur.

Ancak, sadece ve sadece "bir dereceye" kadar!

Ötesi tümüyle "efsane"ye girer ve de giriyor.

* * *

ÖYLEDİR ve zaten, 1789 ihtilálini içinde mahkûm bulunmayan Bastille zindanının "kurtarılması"yla (!) başlatan; hezimetten ramak payı dönülen 1915 Marne muharebelerini "zafer"le (!) noktalayan; yahut, ezici çoğunluğun işbirlikçi veya tarafsız kalmasına rağmen 2. Savaş işgalinin "direniş"le (!) pırıldatan diğer bütün "hikayeler" de koca birer mitostur.

Mitolojiye önce Fransızlar inanmıştır. Kendi kendilerini inandırmışlardır.

Sonra da, láf kalabalığı ve satır edebiyatıyla "cihan-ı álemi ikna etmişlerdir" (!).

Ve bunların tümü birden Fransa’nın "resmi tarih" efsaneleri arasında yer alırlar.

Eh, modern milletlerin oluş ve varoluş süreci biraz da "resmi mitolojiler" üzerine oturduğundan, yukarıdaki olguyu pek o kadar yadırgamamak gerekir.

* * *

OYSA, yukarıdakinin tam aksine, altıgen ülkenin "Ási Bahar"la bütünleştirilmesi o Fransa’nın "gayri resmi tarihi"yle başladı. An be an ve kayıtsız, kuralsız oluştu.

Hepsini bizzat yaşadım, Chris Marker’in "Güzel Mayıs" filminden Wolinsky’nin "Charlie Hebdo" dergisine, bu "gayri resmi tarih" alternatif bir kültür süreciyle şekillendi.

Ve işin garibi şu ki, gel zaman, git zaman, artık iki tarih birbirleriyle eklemleştiler.

Dün Nanterre Üniversitesi kampusunda veya Renault fabrikası vardiyasında karşılıklı boğazlaşmış olan zıt kutuplar, bugün Fransevilere özgü bir şovenizmle, "Altmış Sekiz"i sırf kendi ülke ve milletlerine mal etmekte yarışa giriştiler. Nihayetinde de başarı kazandılar.

Nitekim, "resmi"sinde olduğu gibi "gayri resmi"sinde de efsaneye kendilerini inandırmak için "taraftar" veya "aleyhtar" öyle çok patırtı koparttılar ki, bütün dünya "Mayıs Ütopyası"nın sanki sırf Fransa’ya zimmetli olduğu zehabına kapıldı.

38 yılı an be an izlememiş olsam ben de inanacağım, Fransız "tekel" meşrulaştı.

Dolayısıyla da, bir buçuk, iki kuşak önceki "ütopist" ebevenleriyle hiç ilintisi olmayan "realist" çocuklar şimdi az biraz tatava koparttığında, "tarih tekerrür mü edecek" spekülasyonları ortalığı Paris caddelerindeki kundaklamalardan çok daha fazla tutuşturuyor.

* * *

HAYIR, ne "tarih tekerrür edecek"; ne de zaten asla Fransa’nın "tekel"inde olmayan ve olamayacak olan 1968 "Mayıs Ütopyası" 2006 baharında tekrar "feyz verecek".

Gerekçelerini ve otuz sekiz yıl öncesinin "özel durumu"nu yarına bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları