Paylaş
Ben 21 yaşında, üniversiteyi yeni bitirmiş bir kızım. 2 yıllık bir ilişkim var. Başlarda her şey çok güzeldi. Ama 4 ay önce aldatıldım.
Beraber bir kafeye gitmiştik, bir kız, arkadaşlarıyla beraber mekana geldi. Biz üst katta oturuyorduk. Ve ben sevgilime o kadar güveniyordum ki, o güne kadar hiç büyük bir yanlışını görmemiştim.
Ona kafeye gelen kızı gösterdim, “çok güzelmiş” dedim, “hangisi” dedi. O kız sevgilimin de tanıdığı birilerinin masasında oturuyordu.
Sevgilim sürekli aşağıya bakıyordu. Döndüm ben de baktım ve kızla göz göze geldim. Sevgilime kızdım, “kız kendi üstüne alınıyor, sen ne yapıyorsun, niye bakıyorsun” dedim. “Arkadaşıma bakıyorum, saçmalama” diye cevap verdi bana.
İki hafta sonra ailesinin yanına, şehir dışına gitti. Bu arada sürekli kavga ediyorduk. Bana ilgisiz davranıyordu.
Ben de sürekli ağlıyordum. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım.
Ben tutucu bir ailede büyüdüm, buna rağmen onunla cinselliği de yaşadım. Ve o şehir dışındayken ayrıldık, helak oldum. 2 gün sonra geri döndü, “son kez görüşelim” dedim. Hayatında başka biri olduğunu hiç düşünmedim bile...
Buluştuğumuzda ikimiz de ağlıyorduk, o kadar üzgün görünüyordu ki... Allah’tan telefonuna baktım ve mesajlarını gördüm. Şehir dışına çıkıp benimle ayrılınca o kıza yazmış. Konuşmuşlar, beni de anlatmış, “çoktan bitmiş bir ilişkiydi” demiş. O kıza telefon edip, buluştum. İlişkimizi anlattım. Oracıkta vurdum ona, küfür bile ettim, döndüm gittim.
Çok ağladım, çaresiz kaldım. Ona o kadar güvenmişken onun yaptığı çok ağır geldi.
Sınav dönemimizde görüştük ve pişman olduğunu söyledi. Onsuz kalamadığım için geri döndüm. Fakat mezheplerimiz farklı. Ailem onunla evlenmeme izin vermez. Hem beni aldattığını unutamıyorum, hem de onunla cinsel anlamda birlikte olmam beni tereddüte düşürüyor. Ayrılsam ne yaparım, kim beni bu şekilde nasıl kabul eder?
Lütfen yol göster abla...
◊ Rumuz: Aldatıldım, unutamıyorum
YANIT
Sevgili kızım, aslında şiddetin her türlüsüne karşıyım, bunu mutlaka biliyorsundur. Sevdiğin adama öfke duyacağına, ona iyi bir ders vermek ve terk etmek yerine, tutmuş burada pek fazla bir hatası olduğunu düşünmediğim kıza saldırıyor, onu suçluyorsun.
Oysa bana sorarsan, sevdiğin genç senden uzaklaşır uzaklaşmaz, bir başkasına yönelmekten kaçınmamış. Üstelik yalan söylemiş, seni küçük düşürmüş.
Sen şimdi her şeye rağmen onunla evliliği düşünüyorsun, evlenmenize tek engel olarak ailelerin mezhep farklılığını görüyorsun.
Bence bu genç adama güvenmen yanlış. Bu ilişki senin zorlamanla yürüyor aslında. İlk fırsatta seni yeniden aldatabileceğine inanıyorum ben.
Bu yüzden iyi düşünmelisin. Boş yere kendini onunla evlenmek zorunda hissetmen de çok yanlış. İlişkiye girmişsen, dünyanın sonu değil. Artık bu “beni kim ister?” düşüncesi çok gerilerde kaldı.
Gençler bazen evlilik öncesi ilişki kurabiliyorlar ve evlenemeyebiliyorlar. Ama senin gibi umutsuz olmuyorlar.
Bunun da hayatın bir gerçeği olduğunu kabul eden insanlar çok artık. Çünkü aynı şeyi kendileri de yaşamış oluyorlar...
Her türlü hainlik karşısında hemen “aşağılık köpekler” demeyi adet edinenlere...
Gerçekten çok üzülüyorum, onların adına kalbim kırılıyor. Dünyanın en sadık, en sevgi dolu, en cesur ve insana en iyi arkadaş olan köpekleri böyle her fırsatta hemen aşağılamak için yer arıyoruz sanki.
Oysa onları yakından tanısanız, onların sevgisiyle bir tanışsanız, böyle düşündüğünüz ya da söylediğiniz için pişman olurdunuz. İşte bu yüzden sizinle bir okurumun anlattığı çok dokunaklı bir köpek öyküsünü paylaşmak istedim.
Umarım bir daha “köpek” sözcüğünü asla birini aşağılamak için kullanmazsınız...
Onun adı Yaman’dı. Sahibi olan komşumuz ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı. Babama gelip, “bu köpeği senden başka kimseye emanet edemem” demişti. Böylece Yaman bizim oldu.
Bir süre bizim bahçede kaldı. Pek kolay adapte olamadı bize. Gerçekten de sahibinin öldüğü gece sanki anlamış gibi, kendini yerden yere attı.
Kulübesine bağlı zincirini koparıncaya kadar çırpındı. Ondan sonra onu bağlamamaya karar verdi babam. Marangoz dükkanımıza aldık Yaman’ı... O aslında bir av köpeğiydi ama dükkanda bekçilik yapmaya başladı.
Aslında mahalledeki bütün dükkanların bekçisiydi. Herkes onu çok seviyordu.
Her sabah babamın gazetesini köşedeki bakkal amcadan alıp getirirdi. Babam da ona bu hizmeti karşılığında bir sosis verirdi. Komşu dükkanlar da onu sever ve beslerdi.
Bir gün işkembeci ona bir naylon poşete sarılmış, işkembe suyuna batırılmış kağıt parçaları vermişti.
Her yiyeceğini mutlaka dükkana getirir, babamın onayını almadan asla yemezdi. O gün de öyle yaptı, babam poşeti açıp içinden çıkan kağıt parçalarını görünce, “Yaman, oğlum işkembeci amca seninle dalga geçmiş. Al bunları geri götür” dedi.
Yaman poşeti aldığı gibi doğru işkembeci dükkanının önüne gitti.
Poşeti dükkanın kapısına bıraktı, üzerine de çiş yaptı. Ve bir daha da asla oraya gitmedi. Oysa işkembeci ondan özür dilemek için et koyuyordu yolunun üzerine. O yüzüne bile bakmıyordu adamın.
Biz 4 kardeştik, hepimizi mahallenin serseri gençlerinden korur, yanımıza bile yaklaşmalarına izin vermezdi.
Babam aniden kalp krizinden öldüğünde, evdeydik. Ailece çok sarsılmıştık.
Yaman her zamanki gibi dükkandaydı. Ancak ertesi sabah dükkanı açıp ona bakabildik. Şaşkın bir hali vardı. Sorgular gibi yüzümüze bakıyordu.
Babamın cenazesi için yola çıktığımızda, o da arabayı takip etmeye başladı. Mezarlığa girdiğimizde her şeyi anladı sanırım. Cenaze arabasını izledi... Ve arkasına dönüp, onca yolu arabalardan sakınarak gelebilmiş o sevgili dostumuz, birden karşıdan gelen bir otobüsün altına attı kendini...
Yaman babamın öldüğünü anlamış, intihar etmişti. O bambaşka bir dosttu.
Paylaş