Ölenin arkasından sadece ailesi ağlar

"Yıllarımı verdiğim sevdiğim beni terk etti. Hem de hiç nedensiz. Oysa onun için her türlü fedakarlığı yapmıştım. Suçum neydi? Neden bir kirli mendil gibi fırlatılıp atıldım? Şimdi ölmekten başka bir düşüncem yok. İntihar etmeyi düşünüyorum. Çünkü onsuz yaşamak mümkün değil benim için" diye yazıyorsunuz...

Böyle yazanların haddi hesabı yok. Hangi birine cevap vereceğimi bilemiyorum inanın. Bazen "Aman cevap vereyim, Allah korusun ya ciddiyse" diye telaşlanıyorum. Bazen de öyle bir öfkeleniyorum ki, "Bu dünyaya kendi irademizle gelmedik, kendi irademizle de gidemeyiz. Bu Yaradan’a karşı çok büyük bir suç, affedilmez bir günah olur" diye düşünüyor ve bu kızlara, (bazen de erkeklere tabii ) hiç cevap vermek gelmiyor içimden.

Bugün öyküsünü okuyacağınız "Güzel Gözlüm" rumuzlu okurum çok haklı. O da bir ayrılık yaşamış, o da canından çok sevdiği o gencin kendisini aslında hiç sevmediğini öğrendiğinde ölümü düşünmüş. Ama sanki ona Tanrı tarafından bir uyarı gelmiş.

Birçok uyarı gelir aslında yaşamımızda bizlere de, biz pek fark etmeyiz nedense... Üstünde bile durmayız. Oysa o olay boş yere gelmemiştir başımıza. Tanrı hemen yanı başımızdadır ve parmağını iki yana sallarken kaşlarını çatmış ve "çık çık çık" yapmaktadır bize.

Bu okurum, sevgilisinden ayrıldığı için ölümü düşünürken, ölüm ona bir trafik kazası şeklinde görünüvermiş. O zaman anlamış ne kadar saçmaladığını. Ölümün tüm insanlar ve tüm canlılar için kaçınılmaz son olduğunu biliyoruz da; bilmek istemediğimiz, ölümün zamanını ve yerini seçme hakkına sahip olmadığımız. Ve Tanrı bize bu hayatı armağan ederken, giden bir sevgilinin ardından ölümü düşünme lüksünü de vermemiştir.

Kendisine de kitaplarına da hayran olduğum Doğan Cüceloğlu, "Hakikati Konuşmaktan Korkma" başlıklı grup toplantılarından birinde ölüm konusunu ele aldığı gün, şu güzel sözlerle kapatmış toplantıyı: "Dünü devirdik, geri getiremeyiz, Yarını görmedik daha, belki göremeyiz. Ama bugün var elimizde canlar, onu sevmeliyiz!" ve "Korkuyla değil, sevgiyle kalın" demiş.

Ben de diyorum ki; yaşadığın sürece, sağlıklı olduğun sürece, yüreğinde o sevgi var olduğu sürece yeniden seversin. Yine kalbin çarpar bir başkası için. Yeter ki sevmeyi bil!


Rumuz: Güzel Gözlüm

Sevgili Güzin Abla, okur musun bilmem bu yazımı. Gazetende yayınlaman önemli değil. Sadece içimden geçenleri seninle paylaşma isteğim vardı; şimdi bu isteğimi gerçekleştiriyorum.

2003 yılında hayatıma bir sevda girdi. Onunla ağlayıp, onunla gülmeye başladım. Zaman geçtikçe ona olan aşkım katlandı. Ve ben buna bir türlü engel olamadım. Kara sevdam olup çıktı bir zaman sonra.

Sandım ki seviliyorum. Sandım ki, o, gözümde kara sevdam diye büyüttüğüm, geceleri rüyalarımda görebilmek için can attığım, aşık olduğum o kişi bana karşı çok ciddi. Sürekli sesimi duyabilmek için arayan, yüzümü görebilmek için sabahları oturduğum semte koşan, gözlerime baktığında içinde kaybolduğunu haykıran benim güzel sevdam, sanıyordum ki dürüst sevgilere sahip.

Az değildi paylaştığımız süre. Ona inanmak benim en doğal hakkım değil miydi? Beni, ben olduğum için sevdiğini gösteren, güzel sözlere layık gören, özlemini her an dile getirip de beni her daim yanında görmek isteyen bir insana kim inanmaz ki?

Birbirimize yolladığımız mesajları bir defterde toplamıştım. 300 küsur sayfaya dayanan; aşkımızı, sevgimizi, özlem ve minik kavgalarımızı içinde taşıyan ayrı bir dünya yaratmıştım kendimize. Onu olduğu yerden alıp, kalbimin içine sokmak káfi gelmezdi gönlüme.

BENİ HİÇ SEVMEMİŞ

Ve bir gün, sanki hiçbir şey yaşamamışız gibi beni terk edip gitti. Dur, diyemedim ona. Sebebini dahi soramadım beni terk edişinin. Şoka girmek hakkımdı ama bunu dahi başaramadım! Ağladım... Sonra dualara sığındım. Geceleri uykumdan parmaklarımla dualar sayarak uyandım. Bir gün gelecek umuduyla bekledim onu.

Aradan bir buçuk yıl geçti. Ve sanki bir mucize oldu; beni aradı. Ona olan aşkım tükenmemiş, hatta daha da artmıştı. Sandım ki, pişman oldu yokluğumda. Emin ol ki hiç ihanetsiz beklemiştim onu. Okuduğum duaların haddi hesabı yoktu; pes etmedim anlayacağın. Biz insanları yaratan yüce Mevla’ma sığındım. Çünkü aşkı yaratanın da o olduğuna inancım tamdı.

Oysa aramıza giren onca ayrılık dolu zamanın, terk edilişimin, okuduğum dualara geç cevap verilişinin aslında çok geçerli, çok güzel bir nedeni varmış. Hatıralarına saygı duyduğum, onsuz yaşamaya zor alıştığım, mesajlarımıza bakarak avunduğum ve bir gün döneceğine inandığım o kişi, meğer beni hiç sevmemiş. Beni, bulduğu her fırsatta aldatmış. Bana hiç değer vermemiş. Ona olan aşkımla alay edecek kadar zavallı biriymiş...

Bir an, ölsem daha iyi, diye geçti aklımdan. Öyle sevinmiştim, öyle mutlu olmuştum ki, onu tekrar kazandım diye dünyalar benim olmuştu sanki. Dünya başıma yıkıldı sandım. Elimde avucumda bir onun sevgisi vardı, bir de tabii ki güzel ailemin mutluluğu ve huzuru. Ona zaman ayıracağım diye tüm arkadaşlarımı kaybetmiştim. Ona herkesten çok daha fazla önem verdiğim için işte şimdi yapayalnızdım.

YAŞAMAK ÇOK GÜZEL

Geçtiğimiz haftalarda, sonucu hayatıma mal olacak kadar büyük bir trafik kazası atlattım. Aklıma yine ilk o geldi. Öleceğim korkusuyla bir ailemi, bir de onu aramaya çalıştım. Sonra aklıma geldi halim, vazgeçtim. Hayır, artık onu düşünmemeliydim. Ölüm öyle yakınımdan geçmişti ki... Yaşamak ne güzelmiş meğer, bir ders olmuştu bu bana.

Zor günlerimde de, mutlu günlerimde de sadece ailem vardı yanımda. Ailemin değerini her zaman bildim ve bilmeye devam edeceğim! Ama ben onu da ailemden biri saymıştım. Demeye çalıştığım buydu. Olmadı.

Şimdi diyeceğim şudur: Aşk güzel, ama insanı neresinden yaralayacağı meçhul. Aşk için kimse ölmeyi düşünmesin lütfen. Ölenin ardından ağlayan sadece ana-babalar olur. Gayrisi iki güne kalmaz unutur gider... Ben de unutuldum ama beni asla unutmayacakların yanında olduğum için çok mutluyum.

Bana içimi dökmek ve kardeşlerimi bu konuda uyarmak için bu fırsatı tanıdığın için teşekkür ederim Güzin Abla.
Yazarın Tüm Yazıları