Yine bir yılı daha eskittik ve yepyeni bir yıla kanat açmak üzereyiz...
Ama bizi de peşinden sürükleyen ve son sürat ilerleyen zaman, ne yazık ki, artık eskisi gibi pek de mutlu anılar bırakmıyor hafızamızda... Geride bırakmak üzere olduğumuz 2007 yılı, yine bombaların patladığı, pek çok genç insanın yaşamını kaybettiği, çevremizde yine açlık, sefalet ve ölümün kol gezdiği sinsi savaşların tüm hızıyla sürdüğü bir yıl oldu.
İnsanın inanası gelmiyor... 2000’li yıllarda hálá korkunç savaşların sürebileceğini, kan dökülüp, binlerce insanın bu savaşlarda hayata göz yumabileceğini düşünmek bile kötü. Ki bu yüzyılın bilim ve teknik açısından en başarılı, en gelişmiş yüzyıl olacağı söyleniyordu. Hatta 21. yüzyılın tüm insanlığa barış, mutluluk ve de huzur getireceği ilan edilmişti. Oysa savaş tüm acımasızlığı ile sürüyor dünyada. Pek çok sivil insan acılar, açlık, umutsuzluk ve korku içinde yaşamaya çalışıyor. Birçoğu da anlamsız bir şekilde hayatını kaybediyor.
Ya çocuklar... Ya hiçbir şeyden habersiz çocuklar... Çevrelerinde olup biteni anlayamayan, büyüklerin bu acımasız savaşına bir anlam veremeyen çocuklar...
Evet, onlar daha ölümün ne olduğunu bilemeyecek yaştalar ama çevrelerinde hep kan, hep vahşet, hep ölüm, barut kokusu ve gözyaşı var. Açlık, soğuk, yalnızlıkla mücadele eden bu küçücük yavrucakları düşünüp, biraz merhamet bekleyebilir miyiz, savaşı yaratan büyüklerden... Kim bilir belki insafa gelirler bu yeni yılda? Savaşın ne gereksiz, ne acı, ne korkunç, insanlık dışı olduğunu düşünüp, o çocukların gözyaşlarını ruhlarında hissedebilirler mi acaba o büyük devletleri yönetenler... Bir an olsun, kendi çocuklarını görebilirler mi, o toprak tenli yavruların yanaklarından süzülen gözyaşında? Bu duygularımı paylaşan bir yazar, Emel Aygören Şen’in satırları size neler düşündürür bilemiyorum ama ben yeni yılda artık, dünyadaki tüm çocukların yüzünde huzur ve mutlu gülücükler görmeyi diliyorum.
Hoş geldin 2008
Evet; savaş çocukları için yazmak istedim size... Biliyorum! Hiç kolay olmayacak ama... Yüzlerinde savaşın gölgesiyle yaşayan çocuklar... Onların yüreklerindeki korku, gözlerinden yaş olur akar... Tenlerinde barut kokusu... Ardından yanık izleri! Oysa süt kokmalı hep çocukların teni...
Yüzlerinde savaşın gölgesiyle yaşayan çocukların; gözlerinde umut çiçekleri açmazmış, açamazmış. Oysa çocukların gözlerinde renk renk açmalı her bir çiçek. Pembe, mavi, beyaz, sarı. Çocukların teni, çiçek kokmalı renk renk. Pembenin, mavinin, beyazın, sarının kokusunu duymalıyız. Ama, hani nerede? Çocukların dünyasında, geceler de aydınlık olmalı, ışıl ışıl. Oysa barış; gökteki yıldızlar kadar uzak çocuklara. Hangi yıldız, nasıl aydınlatacak çocukların dünyasını? Çocukların tenlerindeki barut kokusu, yakıyor genzimi. Soluk aldıkça duyuyorum o kokuyu, duymak istemediğimde boğuluyorum.
Yüreğimden bir güvercin uçurmak istiyorum; kanadının altına, barış tohumlarıyla bezenmiş defne dalı sıkıştırıp. Uzaklarda, çok ama çok uzaklarda yaşayan dede Sal karşılasın istiyorum uçurduğum güvercini. Hani Marko’nun dedesi. Evet ona doğru uçurmak istiyorum güvercini... Ve inanıyorum ki; o güvercinin kanadının altındaki defne dalını Marko, ağaca dönüştürmeyi başaracaktır. Ve o defne ağacının altında, tüm çocuklar beraber oynayacaktır. Tenlerinde barut kokusu olmayacaktır artık çocukların ve tenleri süt kokacaktır.
Evet sevgili Marko! Haydi, deden de sana yardım etsin ve seninle ben, bu güvercini diyar diyar uçuralım. Tüm dünya ülkelerinin üzerinden uçarak geri dönüp gelmesini sağlayalım. Kim bilir belki de; defne tohumları düşer o ülkelerin topraklarına ve defne ağaçlarının gölgesi kaplar tüm dünyayı. Çocukların yüzlerinden savaşın kara gölgesi dağılıp gider. Defne dallarının barış kokulu gölgesinde oynar el ele tüm çocuklar... Başarırız değil mi Marko? Benim çocukluk yıllarımdan kalan çok ama çok sevdiğim bir çocuk şarkısı var Marko... Nedendir bilmem ben bu şarkıyı her duyduğumda ve söylediğimde gözlerim dolar...
İşte o çocuk şarkısından, aklımda kalan bir kaç satır:
Bir vatan bırakın biz çocuklara
Islanmış olmasın göz yaşlarıyla
Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara
Bir barış bırakın biz çocuklara
Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya
Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne sevgili dünya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar...
Ben, torunlarım ve torunlarımın arkadaşları, birlikte bu şarkıyı söylüyoruz. Haydi Marko sen de orada arkadaşlarınla birlikte söyle bu şarkıyı... Ve kanadının altında, bir defne dalıyla uçan güvercin gördüğünde bu çocuk şarkısını hatırlayıp yüksek sesle söyle oldu mu Marko!
Kim bilir Marko; belki de biz ikimiz, sen ve ben dünya barışı için minik ama derin bir adım atmış oluruz. Kim bilir Marko, kim bilir? Ben, her yeni yılın gelişinde söz veriyorum çocuklarıma, torunlarıma. Coşkuyla umutlarımızı serpiştiriyorum onların da minik yüreğine "Dünya barışı gerçek olacak. Tüm kardeşlerinizin karnı doyacak. Hoşgörü, sevgi ve kardeşlik, hepimizin ilkesi olacak. Ormanlar hep yeşil, denizler mavi ve uçurtmalar bulutlarla arkadaş kalacak. Ülkelerin sınırları artık kanla çizilmeyip; kollarımızı sevgiyle birbirimize uzattığımızda belirlenecek..." diye.
Umutlarımıza kucak açarak, hoş geldin 2008... Kim bilir belki bu defa. Evet belki bu defa umutlarımızı besleyip yeşertebiliriz ve dileklerimizi gerçekleştirebiliriz senin koynunda. Kim bilir belki bu defa. Kim bilir.