Birçoğunuz, Babalar Günü’nün bir tarihçesi olduğunu bilmiyor ve Anneler Günü’ne karşılık ortaya çıktığını zannediyorsunuz. O halde bugün biraz şaşıracaksınız...
Çünkü annelerinki kadar eskilere dayanmasa da, Babalar Günü’nün de 90 yıllık geçmişi var. Her yıl haziran ayının üçüncü pazar günü kutlanan Babalar Günü için iki ayrı kaynak gösteriliyor. Kimi araştırmacılar tarih belirtmeksizin, Batı Virginia’da yaşayan John Dowdy’nin annesi öldükten sonra onun yerini alan babası için böyle bir günün kutlanmasını istediğini söylüyor. Diğer bir kısmı ise 1910 yılında Washington’da yaşayan John Bruce Dodd’un altıncı çocuğunun doğumu sırasında hayatını kaybeden annesinin ardından hayatını çocuklarına adayan babası William Smart’a özel bir gün armağan
etmek düşüncesiyle, bu fikri ortaya attığını belirtiyor.
İddiaların hangisi doğru bilmiyorum ama Babalar Günü’nün ilk kez 19 Haziran 1910’da Washington’ın Spokane kentinde kutlandığı ve o tarihten sonra ABD’nin diğer eyaletlerine de yayıldığı biliniyor. Resmi başlangıç tarihini ise 1924 yılında, ABD Başkanı Calvin Coolidge yaptı ve bu girişimi desteklediğini halkına açıkladı. 1966 yılında başkan Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazar gününün Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildirge yayınladı. Ülkemizde 80’li yılların sonlarına doğru kabul edilen Babalar Günü tüm dünya ile aynı günde kutlanıyor. Bu vesileyle okurlarımdan gelen babalara hitaben yazılmış ilginç mektupları sunuyorum size. Kiminde sitem var, kiminde ise sonsuz bir sevgi ve özlem.
SENDEN ALDIĞIM GÜÇ BENİ DÜNYAYA BAĞLADI
Babacığım benim, dünyaya gelmeye karar verdiğimde, annemle bir anlaşma yaptık seni denemek için... Her gece annemin midesi bulanıyor, sen de ona yardımcı olmak için uykundan fedakarlık ediyordun. Biliyordum benim dünyaya gelmemi çok istiyordun. O erikleri, karpuzları, şeftalileri az aratmadık sana... İlk dünyaya gözlerimi açtığımda annemden önce seni gördüm. Seni tanımak için saatlerce gözümü senden ayırmamıştım. Orada bulunan teyzeler "Cin gibi, hiç gözlerini kapatmıyor" demişlerdi. Oysa ben seni daha iyi tanımaya çalışıyordum.
...Küçücük bedenim iki ameliyata nasıl dayandı biliyor musun? Hatırlıyor musun ben ameliyat masasında yatarken ettiğin duaları? "Allah’ım kızımı bana bağışla, bizi ayırma" demiştin. Ben bu duaları duyuyordum baba. Beni gene yalnız bırakmamıştın. Senden aldığım güç belki de beni bu dünyaya bağladı. Yaramazlık yapsam da, seni üzsem de, sen beni hep sevdin. Senin kızın olduğum için çok şanslıyım. Seni çok seviyorum babacığım; sabrın, sevgin için çok teşekkürler. Babalar günün kutlu olsun. İyi ki varsın ve iyi ki babamsın.
E.Yağmur
HERKESİN BABASI YANINDA OLMAYABİLİR
Güzin Abla ilk önce sana teşekkür ediyorum. Ben 18 yaşında; lise son sınıftayım. Bunları yazmak istedim çünkü Babalar Günü benim için önemli olmasa da birçok insan için değerli. Herkesin babası yanında olmayabilir. Ya da çoğunuzun babası yanında olduğu için, bu satırlarımı öylece okuyup geçebilirsiniz. Ama babası yanında olmayanlar için yazdıklarımın değerini tahmin edebiliyorum. Size tavsiyem; bırakın hediye filan almayı, işi gücü de bırakın; babanızın yanına gidin, boynuna sarılın, onu öpün, yanınızda olduğu için Allah’a şükredin! Benim annemle babam 11 sene önce ayrıldılar. 11 senedir Babalar Günü’nü tek başıma kutluyorum ama hiç üzülmüyorum. Bazen hüzünlensem de şükrediyorum; yanımda annem, kardeşim var. Ama birçoğunuz benim durumumda değilsiniz. Bu günü sadece babanıza ayırın aslında onu her gün arayın, bir kez olsun öpün ve onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin. Kimin ne olacağı belli değil; belki gün gelir ona, onu ne kadar sevdiğinizi söylemek isteseniz de, artık çok geç olabilir.
Senem
BENİM YAŞAM KILAVUZUMDUN
Haziran ayının üçüncü pazar günü. Otuz yedinci kez yaşadığım hüzünlü Babalar Günü... Belki de bu yüzden haziranların üçüncü pazarlarındaki bu can sıkıntılarım, kim bilir? Ne kadar çaba harcasam da; dayanamayıp hüzünleniyorum. Göz pınarlarıma doluşuveren damlacıklar, pıtır pıtır düşüveriyorlar, gözyaşı olup. Neden mi? Seni çok özledim de ondan baba! Senin sevginden, şefkatinden yoksun, zorlu ve acımasız geçip giden otuz yedi yıl. Evet tam otuz yedi yıl önce yitirdik seni. Ayrılıkların en dayanılmazıydı gidişin. O kahrolası trafik kazası, sensizliğin acımasız başlangıcı oldu. Trafik kazalarıyla ilgili pek bir şey değişmedi otuz yedi yıldır. Trafik kuralları, eğitim, para pul, vicdan azabı, ölüm korkusu; hiçbir şey etkilemiyor hız tutkunu beyinleri. Seni kaybettiğimiz güne kadar bana verdiklerin ve öğrettiklerin upuzun bir ömre sığdırılamayacak kadar çok. Her şeyden önce kendi yüreğinden benim yüreğime serpiştirdiğin sevgi tohumları inanılmaz güçlüymüş baba. Çünkü ben de; aynı sevgi tohumlarının sıcaklığı ile büyüttüm çocuklarımı ve torunlarımı. Hani hep derdin ya, "Sevgisiz bir dünya olmaz" diye... Sen, yüreğinde sevgi çiçekleri açabilen nesiller bıraktın ardında. Keşke görebilseydin. Ama eminim sen hissediyorsundur! Çocukluk yıllarımda düşüp ağladığım zaman yaralarımı temizleyip acımı dindiren sen olurdun. Her türlü acıya katlanıp, zorlukların üstesinden gelmek de yaşamın rengini oluşturuyormuş meğer. İnsan, düştüğü zaman kendisi kalkabiliyormuş. Onurlu, dürüst, çalışkan olmayı da sen öğrettin. Hiç kimsenin hakkına el uzatmamayı, kazanılmış üç kuruşun, bulunmuş on kuruştan daha değerli olduğunu, ibadetin ve yardımın gizliliğinin değerini, yerinde, ölçülü ve az konuşmanın güzelliğini, karanlıkta bile esnerken ağzımı kapatmam gerektiğini, satır aralarının anlam ve değerini... Yaşamın tüm güzelliklerini hep sen öğrettin bana. Sen, benim okuyup bitiremediğim yaşam kılavuzum, mezun olamadığım mektebimdin baba. Tanrıya şükürler olsun ki senin evladın olarak dünyaya gelmişim. Bu nedenle kendimle gurur duyuyorum. Bu gururu bana yaşattığın için teşekkürler... Mekanın cennet, ruhun huzur içerisinde olsun canım babacığım. Emel Aygören Şen
BENİ ANLAMAN İÇİN ÖLMEM Mİ GEREK
23 yaşında bir kızım ben, ama 35’in üzerinde gösteriyorum dersem bana inanır mısınız? Ailenin en büyük çocuğuyum, iki küçük kardeşim daha var. Erkekler neden hep kendilerini suçsuz, karşılarındakini suçlu görürler? Neden çocuklar kendini savunamadığı için annelerini savunduklarında, taraf tutuyor olurlar? En önemlisi de eğer böylesine kutsal bir görevi yerine getiremeyeceklerse neden çocuk yapmaya baba ve de koca olmaya çalışırlar? Bu erkekler, kahkahaların yükselmesi gereken evden sadece mutsuzluk seslerinin gelmesine neden olurlar. Dayanacak gücüm kalmadı artık; her konuda babamın karşımıza çıkmasına, her fırsatta o elleri öpülecek kadına bağırıp çağırmasına dayanamıyorum! Kendimi mi öldürmem gerekiyor bunların son bulması için? Soğuk bedenim babamın hatasını anlamasına yardım eder mi acaba? Benim tek istediğim sıcak, mutlu bir aile ve iyi bir baba. Neden bu kadar zor bu! Bugün tesadüfen Taha Yasin Uslu’nun bir şiirini gördüm, duygularımı anlatıyordu sanki. Sizinle paylaşmak istedim; belki beni daha iyi anlarsınız diye! "Elimi tutan bir baba olmadın/ Beraber parka gitmedik hiç/ Top oynayıp, uçurtma uçurmadık/ Benim babam olmadın hiç/ Ağlayınca bana sarılan bir baba olmadın /Gözyaşlarımı silmedin hiç/ Yalnız bırakıp, terk ettin/ Benim babam olmadın hiç/ Bana sevgini hissettiren bir baba olmadın/ Saçlarımı okşamadın hiç/ Yanağımı öpüp, iyi geceler diyemedin/ Benim babam olmadın, olamadın hiç!" Bütün babalara sesleniyorum: Hiç yapmadınızsa bugüne kadar "Sizi çok seviyorum" diye gidin sarılın, öpün, koklayın, çocuğunuzu, eşinizi! Kapatın televizyonlarınızı, bilgisayarlarınızı, alın karşınıza, hiç konuşmadığınız gibi sevgiyle, konuşun onlarla. Çok geç olmadan, onların soğuk bedenleri ile karşılaşmadan...