Ankara’da yaşayan ve üniversite birinci sınıf öğrencisi olan Melis, kısa bir süre önce bana bir yazı yollamıştı.
Bu yazdıklarını, benim sıkı bir okurum olan annesi için, 7 Mayıs’ta doğum günü hediyesi olarak yayınlamamı istiyordu. "Anneme sevgimi ve bağlılığımı neden köşenizden duyurmayayım? Doğum gününde köşenizi okurken, böyle bir sürprizin onu nasıl da mutlu edeceğini düşünerek havalarda uçuyorum" diyordu. Ben de ona, "Bu güzel sürprizi gel birlikte Anneler Günü’nde tüm annelere yapalım; böylece yalnız anneni değil, birçok anneyi mutlu edelim" dedim. "Sen annene olan duygularını böyle içten ve çok güzel bir şekilde dile getirirken, birçok anne de bu duygular nedeniyle yüreklerinin derinliklerinden etkilenmiş olsunlar." Bu güzel satırlar Anneler Günü’nde yayınlanınca, pek çok anne de kendileri için yazılmış olmasa bile okuyup, keyif alacak, duygulanacak. Eğer bir anne iseniz ya da bir anneniz varsa burada yazılanları çok iyi anlayacağınızdan eminim. Bu vesileyle, tüm annelerin ve anne olmaya hazırlananların bu kutsal gününü kutlarım.
Annelerinizi hiçbirzaman kırmamanız ve ona olan vefa borcunuzu asla unutmamanız dileğiyle.
Hayat başıma papatya- larla işlenmiş bir taç taktı... Papatyaların her birinde sevgi var, emek var, şefkat ve süt kokusu var...
Anne, bu tacın adı. Papatyalarla süslü, gülücüklerle birbirine tutunmuş, kollayan, koruyan en kıymetli hazine; anne...
Ben ilk doğduğumda kim bilir benim için neler hayal ettin? Önce pembe elbise mi giydirecektin, yoksa kırmızı mı? Kimler beni görmeye geldiğinde önce maşallah demelerini isteyecektin? Acaba verdiğin sütle doyacak mıydım, yoksa istemeden de olsa ağlatacak mıydın beni?
Mutluydun. Artık üç kişi olmuştuk şu koca dünyada. Benimle birlikte aile kavramı tamamlanmış oldu, neşe getirdim dünyana. Gündüzlerin benimdi de, gecelerinden de rüyalarını çaldım. Neydi artık senin için en önemlisi? Anne olmuştun artık. En kıymetli, en yüce sıfat... Daha da olgundun artık. Başına kötü bir şey geldiğinde sadece kendini değil, yavrunu da düşünecektin bundan sonra.
Hayattım ben anne. Hava, su, kaderin çizgisi, gözlerinin feriydim... Zamanı hiç durduramadık. Bir yandan, hadi büyü artık be yavrum derken, yüreğinin diğer yarısı hep çocuk kalayım istemedi mi? Kelimeleri hep yarım söylesem, her anne dediğimde dünyalar senin olsa, hep böyle masum kalsa, hayat onu incitmese, demedin mi?
Çocukluğum sadece o rengi atmış fotoğraflarda kaldı artık. Bakıp bakıp, aman ne de tatlıymış, dediğin, her hareketimi o küçük karelere sığdırmaya çalıştığın fotoğraflarda kaldı çocukluğum... Büyüdüm ben anne.
Zaman neye inat bu kadar hızlı ilerliyor ki? Alıp veremediği ne bizimle? Hayatı görür gibiyim artık önümde. Gözlerimi dört açmam gerekiyor, düşmemek, savrulmamak için. Bazen düşsem ne olur, diyorum; ben zaten en büyük güzelliği senden görmüşüm, hayat senin kollarında başlamış ya, başladığım yere geri dönerim, diyorum, kollarına, dizlerine...
Aklıma en kötüsü de gelmiyor değil. Ya sen olmasan? O zaman dünya yıkılmış, ben olmamışım çok mu? Sen yoksan anne; hayat ne olur, gülümsemek ne demek, bilebilir miyim o zaman? Benim için acı olur hayatın diğer adı. Çırpınırım, kalkamam ayağa, hissedemem güneşi, göremem yıldızları...
Annem... İyi ki varsın. Zaman zaman dünyanın en kötüsü bile ilan etsem seni, senden nefret ediyorum diye bağırıp seni yaralasam da bazen, iyi ki benim annemsin. Arkadaşım, sırdaşım, övünç kaynağım, akıl hocam. Bazen ne kadar da hoşuna gidiyor değil mi; senin yapma dediğin bir şeyi yaptığım, ardından da pişman olup, sen haklı çıktığında sana mahcup mahcup baktığımda. Dediklerin hep doğru çıkıyor anne. Evet, sen her şeyin en iyisini bilirsin...
Hani hep diyorum ya sana, çocuğum olduğunda bunların hiç birini yapmayacağım, onun istediği her şeyi alacağım, istediği yere göndereceğim; diye. Yalan anne. Ben kardeşime bile karışırken, endişe ederken, kendi evladımı öyle bırakabilir miyim rahatça. Hepsi bir inat sadece. Nereden bileyim şimdi ben? Anne değilim ki. Düşünemem bir elma nasıl paylaştırılır dörde beşe. Anne olunca ben de anlarım herhalde.
Bugün senin günün hayatımın anlamı, yaşam kaynağım, gün ışığım... Bugün tüm kanatsız meleklerin günü. İyi ki sen varsın, iyi ki Ali’nin Ayşe’nin de anneleri var. Ellerimi tutardın minicikken ya... İşte şimdi o eller sana, seni anlatıyor. Sevgiyi, hayatı anlatıyor bu satırları yazarken. Sana teşekkür ediyor...
Başkası bir şey yerken ben hiç imrenerek bakmadım, en güzel oyuncakların hepsi bende de vardı. Yemeklerimi hiç soğuk yemedim, hastalanınca hep iyileşeceğimi bildim. Yorulduğumu fark ettiğimde hiç korkmadım, sırtımı sana yasladım, nefes aldım, dinlendim.
Seni seviyorum. Bana tüm kattıkların, öğrettiklerin, kazandırdıkların için... Yaşattıkların ve yaşatacakların için sonsuz teşekkürler. Anne dedim ya ben sana; en değerli hazine olsun, o da başımın üstüne taç olsun!
Melis Deniz Yolcu
BİRAZ DA GÜLÜN
Anne, dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır. Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir! Ne kadar üzsen de 10 dakika sonra seni affeden zarif bir memeli türüdür. Meleğin süt verebilenidir. Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir. Dizi dizi incidir lakin gerektiğinde laf sokma dalında da birincidir. Sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde, "Amaaan ben sana daha güzelini bulurum" diyebilen komik bir karakterdir. Benimle Freddy Mercury dinleyen bir sabır ağacıdır. İyiliğin, merhametin, acayip bir şefkatin, sadakatin, sevginin güçlerini birleştirdiği sonsuz bakiredir! Oğlunun damat, kızının gelin olduğunu görünce, Çocuğu mezun olunca, gol atınca, hasta olunca, askere gidince, asmalı kabağı seyredince, dolar yükselince ve buna benzer bir sürü şeye ağlayabilen, bu mesajı okurken duygulanıp-gözleri dolabilen, duygu pınarıdır. Uzakta dursa da yakın hissedilen, asla vazgeçilmeyen, dizinin dibinde olmak istenen, ıslak-kuru ama hep duygulu tek kadın modelidir! Bir erkek çocuğu