Yarın Babalar Günü... Onları kutlamak, gönüllerini almak gerekmez mi? Hep kadınlardan yana olduğumu düşünenleri bir kez daha yanıltmak istiyorum bu vesileyle...
İşte Babalar Günü için, okurlarımdan gelen mektuplar... Babalar Günü herkes için çok değişik duygular ifade ediyor gördüğünüz gibi... Bunları sizlerle paylaşırken, belki de bu satırlarda kendi babanızla ilgili bazı anıları ve düşünceleri bulabilirsiniz, dedim kendi kendime... Biliyorsunuz ya, benim eksik yönüm bu...
Babamla hiçbir anım yok yaşamımda. Çok yazık ama ne yapalım, benim de bazılarınız gibi kutlayabileceğim bir babam yok bu günde. O halde tüm erkek okurlarımın Babalar Günü’nü kutlarım ben de... Nice Babalar Günü’ne, hatta Dedeler Günü’ne uzansın yolunuz!
Savaşın ortasında komutansız kalmaktır babasız kalmak
Babanız yaşıyorsa hálá çocuksunuzdur. İşte bu harika. İnsan babası ölünce büyüyor çünkü. Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık. Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor. Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor. Uzakta olsa da, bize dokunamasa da... Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi! Zaman artık onun zamanı değil ya... Teknoloji gelişti ya... Her şey değişti ya... Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz. Çünkü o güçlü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde. Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.
Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizin de gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama siz o gölgeyi çok arıyorsunuz. Babanız öldüğünde büyüyorsunuz. Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarlarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz. Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık... Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız o güçlü çınar ağacınız yoksa artık...
Büyüyorsunuz o zaman işte. Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak. Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hálá çocuksunuzdur.
GÖNDEREN: CAN GÖKTEPE
Seni kocaman sevdiğimi hiç söyleyememiştim babacığım
İlkokula gittiğim dönemlerdeydi sana en son yazdığım mektup. Annem söylerdi ben yazardım. Ne duygularımı ne kendimi ifade edemezdim. Ama yine de sana yazmanın sevincini yaşardım. Aradan, uzun yıllar geçti. Kardeşlerim büyüdü, ben büyüdüm düşüncelerim, duygularım ve yüreğim büyüdü. En çok büyüyen de ne oldu biliyor musun? Sana olan sevgim, kişiliğine olan hayranlığım... Evet sevgili babacığım; gözümde büyüttüğüm o kadar anlamsızlıkların içinde en anlamlı olanı sendin... Biliyorum fırtınalar kopan o yüreğinde, evlatların için ne kadar derin bir sevgi beslediğini... Biliyorum; için için yandığını. Başını her yastığa koyduğunda cevabı verilmemiş birçok soruyu yüreğinin derinliklerine gömdüğünü... Biliyorum başkasının acılarına ağlarken, asıl seni yakan ateşin kendi acıların olduğunu. Beni ve diğer kardeşlerimi ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Senin için ne kadar değerli olduğumu biliyorum. Senin de bilmeni istediğim şeyler var. Seni içimden hep sevdim; başkalarına seni çok sevdiğimi defalarca söyledim ama karşına geçip de "Babacığım seni çok seviyorum" diyemedim hiçbir zaman. Evet bu bir eksiklik babacığım. Oysa birbirini sevmeyip de, "seviyor"u oynayanların cirit attığı şu dünyada bu büyük bir eksilik değil mi... Beni bağışla... İşte şimdi söylüyorum.
Seni seviyorum babacığım.
Seni kız çocuğu gibi seviyorum.
Seni beş çocuğundan biri olarak seviyorum.
Seni iki torununun annesi olarak seviyorum.
Seni şu küçücük dünyada kocaman seviyorum
PİYALE ETGİN
Babalar evlatlarınızla ilgilenin çünkü size çok ihtiyaçları var
Ailemin dağılmakta olduğunu yüreğim burkularak izliyorum bir köşeden, bir taraftan da acaba daha neler yapabilirim diye düşünüyorum. Çırpınışlarım boşuna; dağılmaktayız. Ben içkiye tutkun, bağımlı bir babanın kızıyım, onun evlatlarıyız ve yıllardır verdiğimiz savaşın yorgunu bireyleriz 3 kardeş olarak. Gözümüzün önünde eriyip gitmekte olan babamız dediğimiz insanın sonunu çaresizlik içinde izlemekteyiz. Neler yapmadık ki vazgeçirmek için; yeri geldi sinirimize yenik düştük, acı sözler sarf ettik; yeri geldi onun yerine kendimizi koyup onun elinden tutmaya çalıştık olmadı, olmuyor, olmayacak da... İşte bu yüzden umutsuzum; baba sevgisine sıcacık bir aile ortamına hasretim. Ablam psikolojik nedenlerle babamızın bu durumunu kabullenemediğinden hastanede; erkek kardeşimse kendi kişiliğini dahi henüz yeni yeni kazanan, hayata acı gözlerle bakan gencecik bir birey. Ben de 20’li yaşlarımdayım henüz, yorgunum, her şey öylesine ağır geliyor ki artık, babamdan nefret ediyorum neredeyse. Ailem dağılıyor ve o sadece içkili gözlerle buna seyirci kalan, hálá kendini suçsuz bulan bir bencil. Annem bizden çok yaralı, aldatılmış bir kadın, aldatılmış ama çocukları için yıllardır sabırla, eski günlere dönmeyi bekleyen fedakar bir anne. Eski günlere geri dönüş yok, biliyorum ama bu şekilde de yaşamak imkansız.
İçim nasıl acıyor bunu kelimelere dökmem mümkün değil. Çok yakında yuva kuracak bir genç kız olmama rağmen umutsuzum. Asiyim, hırçınım, yaralıyım, dokunsalar parçalanmaya hazırım. Geleceğim korkutuyor beni; "Nişanlıma güveniyorum" demek istiyorum ama ben babama da çok güvenmiştim. Bu yaşadıklarımızdan sonra güven kelimesi anlamını yitirdi hayatımda. Oysa çok mutlu olabilirdik; ben gelin olup bu evden çıkmadan babamı iyilikle hatırlayabilirdim. RUMUZ: GURBET KUŞU