Aslında ne kadar kötü olurdu ölümün zamanını bilmek!
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
"Sana ne zaman yazmak istesem de yazamadım, kısmet bugüneymiş."
Biliyorum, yazıya girişim birçok okuyucunuzunki gibi klasik oldu ama; inanın böyle. Yazmayı istemek ama yazamamak. Boş vermek bazen de tembelliğe teslim olmak, belki de önemsenmemekten ürkmek. Ancak; bugün kaleme sarılışım çok farklı oldu. 8 Temmuz 2006 Cumartesi günkü köşenizdeki "Yaşamla Hesaplaşma" başlıklı yazınızın girişini okuyunca, yıllardır dertlerimizi, derdiniz bilip; bıkmadan usanmadan verdiğiniz bilgiler ve öğütlerin karşılığı olarak size yazmak için sorumlu hissettim kendimi.
Yaşım elli. Kendimi bildiğim bileli Hürriyet gazetesini elime aldığımda "Güzin Abla" köşesini okumaya gayret etmişimdir. Çünkü o köşe yıllarca yaşamın görülmeyen, gizli kalmış gerçeklerini bir ders niteliğinde önümüze koymuştur hep. Her birimiz, kendimize ait bir şeyler bulmuş, bir şeyler öğrenmişizdir. Bizlerden birilerinden bahsetmiştir; akrabalarımızdan, yakınlarımızdan, dostlarımızdan, komşularımızdan söz etmiştir hep. İlk kez Sayın Ertuğrul Özkök’ün bir yazısında okudum annenizin rahatsızlığından dolayı yazamadığını. Oysa ben, o ana kadar hala annenizin yazdığını sanıyordum. Kim bilir bu ayrıntı kaç kez yazıldı ama ben atlamıştım. O günden beri "Güzin Abla" köşesini kızının yani sizin kaleminizden okumak beni hiç etkilemedi. Aynı zevk, aynı keyif, aynı duygularla okudum her zaman olduğu gibi köşenizi.
Tanrı tarafından bize bahşedilen yaşam, yine onun tarafından sona erdiriliyor. Bizler sadece bir başka aleme göçeceğimizi biliyoruz bu dünyadan. Nasıl, ne şekilde ve ne zaman son bulacağını ise yalnız O biliyor. Belki de yaşamı değerli ve mutlu kılan, çekilir hale getiren bu bilinmezlik...
Oysa ne kadar kötü olurdu ölümün zamanını bilmek. İster bir ay, ister bir yıl, isterse on yıl ya da daha fazla. Sadece kendinin değil tabii. Yakınlarının, dostlarının da öleceği günü bilmek. Ne kadar çekilmez olurdu yaşam.
Oysa hala "Uzun süredir belki de bilinçli olarak küskün durduğu, artık görmek, anlamak bile istemediği bu yaşamdan tümüyle vazgeçip, bizlere sırtını döner mi?" diyorsunuz anneniz için. Evet, bilinmezlik devam ediyor tüm ağırlığa karşın. Ta ki son nefes, O’nun istediği anda, O’na iade edilinceye değin. Tüm bedensel işlevini yitirdiği bilinse bile, hastanın ölümle kucaklaşarak sonsuzluğa göç etmesi, ardında bırakacağı yakınları ve sevdikleri açısından kabullenmesi zor bir durum. Tanrı Güzin Abla’mıza hayırları vesile etsin.
n Rumuz: Halil B.
Dualarınız ve anlayışınız için sonsuz teşekkürler sevgili okuru... Ne mutlu bana ve anneme ki böyle güzel insanlar var, okurlarımız arasında. Her zaman dualarınıza ihtiyacım var Öözellikle de şu günlerde... Annemin yaşam mücadelesinin sürdüğü günlerde... Bu konuda bana yazan diğer okurlarıma da sıcak yakınlıkları ve iyi dilekleri için teşekkür ederim.
Ya canıma kıyacağım, ya da katil olacağım
Selam Güzin abla; ben 20 yaşında bir gencim ve bir yılık evliyim; ailemin zoruyla evlendim ve hiç mutlu değilim. Çünkü birbirimizi sevmiyoruz. Bir de üstelik şu anda bir çocuk bekliyoruz. Eşim Türkiye ’den buraya geldi... Yuvamızı ne kadar kurtarmaya çalışırsam o kadar batıyorum... İşten eve geldiğim zaman bir güler yüzle karşılanmaya hasretim. Ama hep asık bir yüzle karşılaşıyorum; ne yapacağımı bilmiyorum. Bizde boşanma da yoktur; böyle devam ederse ikimizden birinin ölmesi lazım. Ya canıma kıyacağım ya da katil olacağım.
n Rumuz: Yaslı
İşte Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın, zorla evlendirilen gençler konusunda aileleri uyarmasının ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteren bir mektup daha... Zorla evlendirilen bir çift ve gördüğünüz gibi iki taraf da çok mutsuz... Bu mutsuzluğa bir de çocuk eklenecek de ne olacak dersiniz? Çocuk da aileye bir şey katmayacak... O da mutsuz bir ortamda büyüyecek. Bu gençleri evlenmeye zorlayan aileler, bu satırları okusun isterdim... Okusunlar da, oğullarını, kızlarını nasıl bir mutsuzluğa mahkum ettiklerini görsünler. Belki yürekleri biraz olsun sızlar. Oğlum sana gelince, böylesine bir mutsuzluğu sürdürmek yerine, hatta böyle ölmeyi, öldürmeyi düşünmek yerine boşanmaya karar verebilirsin.. Ne demek bizde boşanma yoktur! Bu gelenekler yüzünden zaten mutsuz bir evlilik yapmışsın. Daha ne kadar onlara boyun eğeceksin?
Her şey bir şakayla başladı ve ona aşık oldum
Ben 23 yaşında genç bir kızım. Birine aşık oldum ama o başkasını seviyor. Her şeye rağmen onu unutamıyorum. Zaten her şey bir şakayla başladı ama gerçeğe dönüştü. Her an her saniye aklımda o var. Ondan başkasını düşünemiyorum. Bir sürü teklif alıyorum ama ben ondan başkasını görmüyorum. Onu çok seviyorum. Ne yapmam lazım bana yardımcı olabilir misin Güzin abla çok kötü durumdayım. n Rumuz:Aşk Acısı
Bu nasıl bir şakaysa sevgili kızım, şimdi bu aşk uğruna belli ki günlerini karartmışsın. Oysa şu kısacık ömürde, böyle aşk meşk uğruna acılara üzüntülere bürünmek öylesine büyük bir saçmalık ki... Gençlikte kolaylıkla aşık olur insan. Ya da aşık olduğunu sanır. Bir büyük heyecanı, bir çekilmeyi hayatının aşkı olarak kabul eder, artık onun için tüm yaşam o sevgiliden ibarettir... Oysa, bilmez ki, bir süre sonra, bu acılarla geçen günlerini pişmanlıkla anacaktır... Bir süre sonra da, asla vazgeçemem diye düşündüğü kişinin yüzünü bile unutacaktır. Aşk ve sevgi karşılıklıysa, mutluluk verir... Karşılıklıysa, bir anlam kazanır. Yoksa bir başkasına gönül vermiş birine umut bağlamak ne derecede doğru olabilir ki?