Evliliğim 1 hafta bile sürmeden ayrıldık. Bu dönemde eski sevgilim beni hiç rahat bırakmadı. Şimdi 4 senedir birlikteyiz ve ailesinden bazıları da beni biliyor.
Fakat ne zaman evleniriz veya ailenle ne zaman tanışırım diye sorduğumda beni tersliyor. Benden sanki utanıyor... Beni çok sevdiğini söylüyor ama ciddi bir adım atmaya da yanaşmıyor. Mali müşavirlik okudum, beni o yönden bile durmadan yıkmaya çalışıyor, sanki küçümser gibi...
Kendisi bir meslek sahibi bile değil ama bir yerde çalışıyor.
Annesinden ya da ailesinin tepkisinden çok korkuyor. Herhalde evlenip ayrıldım diye tepki göstereceklerini düşünüyor. Arkadaş-larımın hepsi nefret ediyor erkek arkadaşımdan...
Biz birçok şeyi beraber yaşadık, iyi günlerimiz de oldu kötü günlerimiz de. Ama anne olmak, yuva kurmak yanlış mı? Maddi manevi hiçbir sıkıntımız yok... O yüzden anlamıyorum artık, beni oyalıyor mu... Ayrılsam da rahat bırakmıyor beni.
Bana bir akıl ver abla... Beni istemeyen bir aileye gelin gitmek istemiyorum ama sevgilim arkamda da durmuyor... Sırf evlenip ayrıldım diye bunu yapıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum.
◊ Rumuz: Oyalıyor mu?
Merhaba Güzin Abla, ben 28 yaşındayım, öğretmenim ve üç yıllık evliyim. Eşimle severek evlendik ve takılarımıza varana kadar her şeyimizi kendimiz borçla yaptık. Maddi durumumuz iyi olmadığından eşimin ailesi ile yaşamaya karar verdik.
Bekarken de kalabalık ailede yaşadığım için, bu durumu kabullendim ama zamanla hatamın farkına vardım.
Bakıma muhtaç bir kayınvalidem var, çoğunlukla kayınpederim her şeyiyle ilgileniyor. Ancak kayınpederim söylediği lafın nereye vardığını bilmeyen biri.
Bu yüzden evimize arkadaşlarımızı ve kendi ailemi misafir alamıyoruz. Her şeye laf edip geleni de bunaltıyor çünkü. Çoğu zaman huzurumuz kaçmasın diye her şeyi alttan alıp susuyorum. Ancak çok yıprandım.
Eşim borçları bitirmek için ek iş yapmaya başladı. Geceleri geç geliyor, bu durum anne babası tarafından hoş karşılanmıyor ve bana sitemler havada uçuyor. Eşim beni koruyup kolluyor elinden geldiğince...
Maddi ve aile içindeki sıkıntılar cinsel hayatımıza da yansımaya başladı, ben zamanla isteksiz oldum. Eşim durumumuzu toparlamak adına hafta sonları baş başa kalacağımız planlar yapıyor ama sorun oluyor yine de. Evleri ayırma konusu açıldığında babası “benim tek oğlum var, yanımda olması lazım” diyor.
Olayları ben mi abartıyorum, bilemiyorum. Çok bunaldım artık. Evde yaptığım çay, yemek kayınpederim yüzünden hep sorun oluyor. Eşimden çok ailesi ile vakit geçiriyorum. Eşimle çok konuştuk sorunlarımızı. Ayrılmayı bile düşündük ama yapamadık...
Merhaba Güzin Abla, ben ikinci evliliğimi yaptım. İlk eşimden 9 yaşında bir kızım var. Annesiyle yaşıyor. İkinci eşimle evlenmeden önce çocuk konusunu konuşmuştum. “Sorun olmaz, bize de gelir gider” demişti.
Kızımla yeni eşim evlenmeden önce tanışamadılar. Ayrı şehirlerde yaşıyorduk çünkü. Evlendikten sonra ben kızımı haftanın iki günü yanıma almaya başladım. Fakat eşim bu durumu kabullenemedi. “Ayda 3-4 gün gelsin” dedi. Beni sevdiğini, ama çocuğumun her hafta bize gelmesini istemediğini söyledi.
Sizce evlilik öncesi ve sonrası bu davranış değişikliği normal mi? Ayrıca yazları kanunen kızım 1 ay bende olmalı. Ama eşim “Yazları da, tatile giderken de istemem çocuğu” diyor.
Sizce boşanmalı mıyım? Benim parçam olan çocuğu sevmeyen birisi beni nasıl sevmiş olabilir ki? Bunalımdayım. Lütfen bir yanıt verin. Teşekkürler.
◊ Rumuz: Ne zaman mutlu olacağım
YANIT
Sevgili oğlum, boşanmalarda ne yazık ki en büyük sorun çocuklar oluyor. Aslında en büyük acıyı çeken, hayatları altüst olan, bütün bir ömür boyu psikolojik sorunlar yaşayan çocuklar bunlar.
Sevgili Güzin Abla ben 23 yaşında, çalışan eğitimli bir genç kızım. 2 yıldır birlikte olduğum bir genç var. Fakat beraberliğimiz zaman zaman tökezliyor. Çünkü ben pek çekici olmayan, hatta çirkin sayılabilecek bir kızım. Dişlerim çarpık, ağzım kokuyor, yüzüm sivilceli... Üstelik de orta boylu ve şişmanım.
Bu durum zaman zaman sevdiğim gençle aramızda sürtüşmelere neden oluyor. Ben aslında ruh güzelliğine önem veren, güzel olmak için de özel bir çaba göstermeyen, fiziksel özelliklere pek fazla takılmayan biriyim. Ama o benim değişmemi istiyor... Beni sevdiğini, ona olan sevgimi önemsediğini söylüyor.
Bir yandan da “saçlarını şöyle tarasan daha iyi olmaz mı”, “dişlerini yaptırabilirsin”, “biraz zayıflayabilirsin” gibilerden uyarılarda bulunuyor.
Önceleri önemsemedim ama bir gün artık katlanamayıp, “Bunları aklına takan biriyle bir ömür geçmez, insanın ileride nelerle karşılaşacağı bilinmez. Ayrılalım daha iyi” dedim ve ilişkimizi bitirmek istedim. Ama o ayrılmak istemedi. Beni sevdiğini, benimle mutlu olduğunu belirtip “seni kırdıysam, özür dilerim” dedi. Ama ben artık ona güvenemiyorum.
Sonunda bir uzmana danışmaya karar verdik. Uzman ikimize de aslında benim de bildiğim gerçekleri tekrarladı. Benim biraz çaba gösterebileceğimi, sevdiğim gencin aslında kötü bir niyeti olmadığını anlattı.
Şu anda ondan ayrılırsam, belki alışırım yokluğuna ama onu unutamam. Ve hep keşke diyeceğimi biliyorum. Hayatımın en büyük hatası olacak.
Karşıma başkası da çıkabilir ama o hep aklımda olacak. Belki de onu dinlemediğim için çok pişman olacağım.
Sevgili Güzin Abla, çok yakın bir ablam biriyle görüşüyordu.
İlişkileri güzel gidiyordu. Fakat adam, ablam ondan büyük diye, aradaki yaş farkından dolayı ayrılmak istedi.
Aslında ortada olumsuz hiçbir şey yoktu.
Çok iyi giden bir ilişkiydi ve gayet güzel vakit geçiriyorlardı.
Hatta beyefendi yaşı dert etmemesi gerektiğini, ailesini ikna edeceğini söylüyordu.
Ama birden düşünceleri değişti ve daha sonra ailesini bu konuda ne yazık ki ikna edemediğini söyledi. Bunca zaman beraber geçen o kadar güzel anılar ve yaşanmışlıklara rağmen, aşkı için hiç savaşmadı.
Kolaya kaçtı ve ayrılmayı seçti. Bu ablam için önerilerin nelerdir?
Merhaba Güzin Abla, kafam çok karışık. 3 yıllık bir ilişkim var. Ben 22 yaşındayım, sevgilim ise 24 yaşında. Her evlilik konusunu açtığımda o kapatmak istiyor. “Ev alacağım” diyor ama bir birikimi yok. Hâlâ da birikim yapmıyor. Babasının yanında çalışıyor. Bu konuyu babasına açacağını söylüyor ama açmıyor.
Ben de en azından bir söz yapalım istiyorum. Onun aklında 3 yıl sonra evlenmek var. Abisi 28 yaşında, nişanlı, 3 seneye kadar evlenecek. Tabii onun da bir sürü masrafı olacak. Bu yüzden de ben sevgilime kredi çekip birlikte ev almayı teklif ettim, kabul etmedi.
Henüz yaşça küçüğüm belki ama bu ilişkinin artık bir adı olsun istiyorum.
Evlenmesek de nişanlı olalım...
“Tamam, 3 sene beklerim diyorum” ama hâlâ resmi bir adım yok abla. 3 yıldır beraberiz, toplamda bana 3 kere hediye almamıştır. Bırak hediyeyi, bir çiçek bile almadı. Neymiş, sevmiyormuş böyle şeyleri...
Geçen gün de bana bir görücü çıktı. 28 yaşında biri. Evi var, durumu iyi. Ne yapmalıyım bilmiyorum. Ben sevgilime 3 yılımı verdim. Beni 3 yıl daha bekletip, “Yapamadım, ev alamadım, biraz daha bekleyelim” de diyebilir.
30’uma kadar bekleyecek miyim? Sevgilimin annesiyle, kardeşiyle tanıştım, onlar da istemeye gelelim demiyorlar. Hiç anlayamadım, ne yapmalıyım? Sence hangisi doğru?
Feyza Hanım, size uzun süredir yazmak istediğim bir konu vardı. Gerçekten yardımınıza, fikrinize ihtiyacımız var.
Konu yakın arkadaşımın tanıdığı olan bir kadınla ilgili...
Söz konusu kadının mutlu bir evliliği varmış. Ama 2012 yılında kocası bir başka kadına kendini kaptırmış. Üstelik iki çocukları varken...
Kocası sevgilisinden de bir çocuk sahibi olduktan sonra eve hiç bakmamaya başlamış. Bir de üstüne üstlük evlenirlerken takılan tüm takıları satıp kendi işini kurmuş. Bundan üç sene önce de karısını boşamış.
Mahkemeden, aldığı altınları iade etmesi kararı çıkmış fakat eski koca bir pundunu bulup hiçbir ödeme yapmadan sıyrılmış işin içinden. Kadın da çalışmadığı için iki çocuğuyla ciddi bir geçim sıkıntısına düşmüş. Sonunda gündelikçi olarak evlere temizliğe gitmeye başlamış.
İşte o dönemde arkadaşım durumu öğrenip ona kol kanat gerdi. Yanında işe aldı, sigortasını yaptırdı.
Ama yine de zor durumda hâlâ... Çünkü bazı sağlık sorunları ile boğuşuyor, bu yüzden sürekli işe gidemiyor. Kirasını ödeyecek durumu bile yok.
Bazı sözler vardır, duyması bile iyi gelir. “İmkânsız diye bir şey yoktur. İmkânsız, sadece daha önce denenmemiş olandır” cümlesi benim için bunlardan biri.Türkan Saylan’ın hayatını okurken hep bu cümleyi tekrar ettim içimden. Sarsılmış, hırpalanmış ruhuma merhem oldu. Adı bile güzel bu kitabın : “Güneş Umuttan Şimdi Doğar”.
Türkan Saylan İstanbul’da dünyaya geliyor. 5 çocuklu bir ailenin en büyük kızı. Ömür boyu hep “köy doktoru” olmayı düşlemiş. Önceleri kocaman bir konakta varlık içinde yaşarken, babalarının işleri bozuluyor ve konağın odalarını kiraya vererek zar zor geçinmeye başlıyorlar.Son derece baskıcı bir baba, katı denebilecek bir anne. Mahalle çocuklarıyla oynamalarına bile izin yok. Belki de o kopukluk itiyor onu yıllar sonra Anadolu’nun o taşlı çamurlu yollarına. O topraklarda köylülere çare oluyor, kendisi de ilham buluyor.
Tıp Fakültesi’ne gitmek için yola koyulduğunda tadıyor ilk defa bağımsızlığı. Eminönü’nden binip Beyazıt’a giderken, tramvayın o “çan çan” sesleri kulaklarında çınlıyor ya, ruhu kanatlanıp şarkı söylüyor içinde, “Ben özgürüm, ben özgürüm” diye...
HAYATINDAKİ EN DEĞERLİ TAKISI: TIP ROZETİ
Hemen koşup bir “tıp rozeti” alıyor, takıyor onu yakasına. “Hayatımda en değerli takım o oldu” diyor. Daha okul bitmeden evleniyor. Büyük oğlu doğunca ilk büyük hastalığını geçiriyor. Tüberküloz. İkinci oğlunda ikinci tüberküloz. Hem de bu defa kemiklere yayılmış.
Tam 8 ay yüzüstü yatması gerekiyor. Onu bile şikayetle anlatmıyor, “Kayınvalidem çok iyi biriydi, pişirdi kotardı, besledi beni. O halde yatarken çocuklarımla da oynadım, ders kitaplarımı önüme açıp ders de çalıştım” diyor. Ama bitmemiş çilesi. İki kocaman yıl, demirden bir korse ile gezmesi gerekiyor! O demir korse üstündeyken Tıp Fakültesi’nin sınavlarını aslanlar gibi verip mezun oluyor.1958 yılı, hayatının dönüm noktası. Sıradan insanların hayatında büyük travma yaratabilecek bir şeye tanık oluyor.
Bakırköy Akıl Hastanesi’ni görmeye gidiyorlar. O zamanın Bakırköy’ü kabus. Çırılçıplak dolaşıyor akıl hastaları, demir parmaklıkların arasındalar. Hastane demek ayıp aslında; bildiğiniz tımarhane.Hastane rehberi diyor ki “Gelin sizi cüzzamlıların pavyonuna götüreyim.” Sonra da uyarıyor, “Aman sakın dokunmayın” diye.