Paylaş
Üzerinde sıklıkla durduğumuz ‘futbol aklı’ kavramının karşılığı sportif direktörlük, kelime kökeni bazında futbolun direktörlüğünden geliyor.
Açıklaması; teknik birikimleriyle, teknik direktöre destek vererek, yönetim ile teknik direktör arasındaki köprüyü oluşturan, takımın bütçe planlamalarından oyuncu seçimlerine, birebir mental görüşmelerden takımın oyun kimyasına ilişkin belirlemeleri yapan bir pozisyon.
Teknik direktörü baskı altına alan yahut tutan değil…
Daha bu cümlede çizgiyi çektik zira bizim futbol iklimimizde tamamen sportif direktörlük, teknik direktörü birebir baskı altında tutan ve kaçış yolunda başvurulacak ilk insan profilinde.
***
Bunu çok çok yakın bir zamanda Bursaspor’un mücadelesinde gördük.
Sportif direktörlüğe getirilen Deniz Kolgu, daha birkaç gün geçmesine karşın maça yedek kulübesinde oyunculara, teknik direktör edasıyla direktifler vererek başladı.
Takımı maça hazırlayan antrenör Ali Aköz’ken…
Yukarıda belirtilen görevlendirme, oyuncularla bu iletişimin maç esnasında saha kenarında değil, 90 dakika haricinde tüm günlerde, saatlerde ‘saha dışı’nda etkileşimin sağlanması gerektiğini açıklıyor.
Zira bildiğiniz gibi maç başladığı andan itibaren saha kenarında tek patron vardır, teknik direktör.
Elbette Bursaspor’un mevcut teknik direktörünün bulunmaması sürecin tıkanmasında baş etken fakat; takımı bu noktada taktiksel ve mental düzeyde maça hazırlayacak, maçı da bu yönde takip edebilecek bir antrenörünün bulunmadığı anlamına da asla gelmemeli.
Türk futbolunun önemli yapı taşlarından biri olan kentte zaten bu düşünülemez dahi…
Ancak kimse kusura bakmasın, gösterilen fotoğraf da maalesef bu yönde.
Muhakkaktır ki Sayın Kolgu’nun iyi niyetinden kimsenin şüphesi yok, nitekim sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada futbolcular ile sahada olmanın karşılığının federasyonda 2 yıl teknik direktörlükten men olduğunu, oyunculara da mental destek dışında bir şeyin söz konusu olmadığını dile getirdi.
Gerek var mıydı?
Türkiye’deki futbol ikliminde yaşıyoruz.
Bazen usul, tüm gerçeklerin ve iyi niyetlerin dahi önüne geçer.
***
Bundan hareketle bir başka kanayan yaraya dikkati çekmek gerekiyor;
Bursaspor, inancını da ruhunu da yitirdi.
Geçtiğimiz sezon genç oyuncuların mücadele azminin alevlendirdiği o sinerji de, bir anda yerle bir edildi.
Tribünlerdeki bloklar, sadece taraftarın nerede oturacağını değil; taraftarın kendisini de ayırdı.
Oyuncularda da her geçen gün azalan performans, arzu, istek, motivasyon söz konusu.
İsyan etmiyor takım, kaybedilen maçların ardından dahi bir iki kendini yere bırakan isim dışında herkes soluğu direkt olarak soyunma odası tünelinde alıyor.
Kaçar adımlarla…
Başlar öne eğik bir şekilde…
***
Bursaspor, vasatlığa o kadar fazla alıştırıldı ki son yıllarda, artık forma ağırlığı söylemlerinin de bir karşılığı kalmadı.
Bu lige düşüldüğü ilk sezonda camianın önde gelen isimlerinden ‘Biz Bursaspor’uz’ çatısı altında başlayan beylik sözlerinin de içi öylesine boşaltıldı ki, bugün camiayı ateşleyici ifadeler dahi kıvılcımdan dahi öteye geçemeyecek.
Çünkü insanlar artık futbolu görüyor, biliyor, araştırıyor.
Pek çok taraftar kendi çizgisinde oyuncuları analiz ediyor, kendince bir fikir sahibi oluyor. Diğer takımların maçlarını izliyor, Avrupa’daki mücadeleleri görüyor, kendi takımının eksikliklerinin farkına varıyor.
Bir nevi kendi gerçeklerinin…
Haliyle artık laflar yerini icraata bırakamadığı için, git gide büyüyen bir vasatizm ile karşı karşıya kalıyoruz.
Biraz olsun mücadele, takımın o gün sayfalarda gururla yer almasını sağlıyor, kötü oyuna karşın 3 puanda da, ‘kazanmasını bildi’ şeklinde yine övgüler, methiyeler diziliyor.
***
Bursaspor şu an düşme potasında…
Bursaspor, geçtiğimiz yıl da bu düşme potasına girdi.
Süper Lig şampiyonluğu o kadar eskilerde kaldı ki, artık dikkat ederseniz Bursaspor’dan bahsederken ‘şampiyon takım’ nitelemelerini bile unuttu insanlar.
Kulübü son 5-6 yıllık süreçte bu denli vasatizme alıştıranlarındır suç.
Bu atmosferde tabii ki, o da gelir, bu da gider, sportif direktörü de saha kenarında görürüz, teknik direktörsüz de maçlar.
Ya da küçük bir mücadeleyi yüceltmeyi, oysaki kulüp ve camia bundan tonlarca kat daha fazlasıyken.
Paylaş