Paylaş
“Ekmel”, iki haftadır 75 milyonun malumu: Arkadaşlarının Ekmeleddin İhsanoğlu’na hitap tarzı.
“Mon cher ami” ise Fransızca “Benim sevgili dostum”, “Benim aziz dostum” demek. Yani “Mon şer” dediğinizde, tüm dünyada, Selahattin Çakaler’in ahbaplarına dediği gibi “Benim canım”, hatta “Tatlım, sevdiceğim” anlamına gelir.
Başbakan’ın İhsanoğlu hakkında söylediklerini (“..Bunlar monşer, monşerlerin bu tür şeylerle işi olmaz”) düz çeviri yaptığımızda: “Cumhurbaşkanının yolla viyadükle işi olmaz mı? Bunlar benim canlarım, benim canlarımın bu tür şeylerle işi olmaz” dediği bir tablo ortaya çıkıyor!
Gülmeyin! Türkçesi zayıf ve çaylak bir yabancı gazeteci konuşmayı böyle çevirebilirdi! Hatta bu “canım cicim”liğin temelini eski AK Parti-İhsanoğlu dostluğuna, veya Erdoğan’ın nezaketine bağlayabilirdi.
BUNLAR SADIKİ İL AZİZ!
Oysa Monşer’in Türkiye’de “Batı özentisi ve aşırı kibar” gibi bir mecazi anlamı var. Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki diplomatlar, çok iyi Fransızca bildiği ve zarafeti elden bırakmayıp yabancı meslektaşlarına “Mon cher ami” diye hitap ettikleri için.
Şu an artık böyle olmadığı ve dış ilişkilerde büyük zaferlere imza atıldığı için gurur duymalıyız! Ama ne desem gülüyorsunuz! Hep sizin hinliğiniz!
İhsanoğlu Fransız ekolü değil. Hatta tahsili ve aldığı görevler açısından Arap kültürüne daha yakın diyebiliriz. Bu sebeple “Monşer” dense, “Sevgili dostum”un Arapçası kullanılabilir, yani “Bu sadıki il azizlerin yolla viyadükle işi olmaz” denebilirdi!
Sayın Erdoğan lakap takmayı seviyor. “Müdür”, “Çapulcu”, “Sözde sanatçı”, “Monşer”... Daha yumuşak üslupla konuşsa nüktedan biri olduğunu düşünebilirdik. Doğrusu öyle bir siyaset dili isterdim. Herkesin birbirine lakap taktığı, Tulum Hayri-İnek Şaban tarzı bir Hababam Sınıfı tatlılığı. Uzun Adam, Müdür, Monşer, Bülent abi, filan. Hem siyasette hem ülke genelinde, daha güler yüzlü, yumuşak, uzlaşmacı bir ortam.
KAHVESİNE SÜT İSTEYENLER
Ancak daha önce de yazdım, Başbakan Erdoğan kafein gibi. İnsanı sürekli uyanık ve gergin tutuyor. Ayrıca bağımlıları var.
İhsanoğlu’ndan şimdiye kadar aldığım intiba ise, teşbihte hata olmaz, süt gibi adam! Dinlerken, bünyede bir gevşeme meydana geliyor. Yumuşak, içeriği zengin, sakinleştirici. Belki de bundandır ki, ismi yeni öğrenilmiş (hatta tam öğrenilmemiş) muhafazakâr bir aday, çok farklı, hatta fikirleri uyuşmaz kesimlerden sempati toplamakta.
Sanırım, sert kahveden gerilen, uykusuz kalanlar, yanında biraz sütün, ülke için dengeleyici olabileceğini düşünüyorlar.
Cumhurbaşkanı seçiminde, sadece “kahve sevmeyenler” değil, bu “kahvenin enerjisinden vazgeçemeseler de, artık sütlü içmek isteyenler” şaşırtıcı ve belirleyici bir topluluk olabilir.
‘Monşer’lere gelince... Çoğu, soğukkanlılık ve mecburi güler yüzle, sık sık kelle koltukta, ülke çıkarlarını savunmuş hariciyecilerimizin işi zordur. Şu an bazısı IŞİD’in elindeki bu değerli insanlar, zarafet ve kültürün popüler olmadığı ülkemizde “Monşer” yakıştırması gibi alaycı hediyeler de almıştır bazen.
Oysa iki hafta öncesine kadar tanımadığımız İhsanoğlu’na can simidi gibi bakılmasından anlaşılıyor ki, sakinlik, zarafet ve güler yüz, tef misali gerilmiş ülke için artık bir ihtiyaçtır.
Paylaş