Paylaş
Burası Orlando. Yoktan turizm beldesi var etmişler, bu da bize kapak olsun. Ben niye Orlando’ya geldim? Nasıl ikna oldum? İşte ‘turizm’ bu kapağın altındadır!
Birkaç gündür Orlando’dayım. Buradan tüm Orlandolulara şöyle seslenmek istiyorum: “N’apıyorsunuz yav? Gidin başka yerde yaşayın!” Zira ben böyle pis hava görmedim. Gece gündüz, nefes alınmayacak kadar sıcak ve nemli. Nemli derken, öyle ‘Antalya tarzı nemli’ filan değil arkadaşlar. Havuz, havadan daha kuru, öyle ifade edeyim! “Azıcık sokağa çıkayım” diyorsunuz, üçüncü dakikada birisi sizi gırtlaklıyor gibi hissediyorsunuz. Bodrum’un kuru sıcağına, Çeşme’nin rüzgârına, dönüşte ne yalakalıklar yapacağım bilemezsiniz. Orlando’da tam sıcak ve nemden “İmdaaat” diye bağırmak üzere olduğunuzda, aniden öyle bir şimşek çakıyor ki yerinizden zıplatıyor. Arkası korkutucu bir fırtına ve hayatımda gördüğüm en okkalı yağmur! Her gün böyle! Burada yılın dört-beş ayı, her gün sıcak ve nemden boğulma, olmadı yıldırım çarpmasıyla hastanelik olma imkânı var.
Bugün havuz başında ‘sıcaktan ölmemeye çalışarak bronzlaşma’ girişimim sırasında bir dakika içinde hava döndü, feci bir fırtına çıktı. Üzerimde mayoyla 100 metre ilerideki eve koştururken, çakan şimşeğin gürültüsünden zıplayıp “Allaah” diye bağırmışım. Bir not düşeyim. Ortamımız, ‘Umutsuz Ev Kadınları’ veya ‘Truman Şov’ tadında. Pastel renklerde, birbirine benzeyen, önünde düzenli kesilmiş çimleri olan villalar ve ortada bir araba yolu. Yani her an, kahramanımız evlerin birinden köpeğiyle çıkıp kapıdan gazetesini alır, bir yandan da monoton hayatından sıkılırken, ın ın ııın, bomba bir olayla karşılaşabilir ve hikâye başlayabilir! Bugünün bomba olayı mahalleden telaşla geçen mayolu bir kadının gökyüzüne bakarak “Allaah” diye bağırması oldu! Hikâye çok ilginç devam etmedi gerçi. Kendisi kafasına yıldırım düşmesinden korkan bir Türk çıktı! Ve herhangi bir konuda panik yaşayan her Türk gibi elbette hemen gidip birkaç paket makarna aldı!
Felaket varsa makarna al!
Ne gülüyorsunuz? Ben ne bileyim her gün fırtına olduğunu. Dedim hortum mortum çıkar da “Eve kapanın” derlerse, aç kalmayalım. Malum siyasi kriz, deprem, hortum, savaş, her tür felaket ihtimali için iki çözümümüz vardır: 1) Makarna al! 2) Dolar al!
Ne yazık ki turizm için iki bile değil tek çözümümüz var: Beton otel yap! Kertenkelelerin bile Kanada’ya yerleşmek istedikleri cehennem iklimli Orlando’ya yılda 57 milyon turist geliyor! Beş milyona yakını yabancılar. İstanbul ise yabancı turist sayısında bu sene 10 milyona varmayı hedefliyor! Yani bu hiçbir numarası olmayan, bunaltıcı yere İstanbul’un yarısı kadar yabancı turist geliyor. Sebep? Walt Disney Dünyası, Epcot Center, Universal Stüdyoları gibi çekim merkezleri. Herhangi bir doğal veya tarihi değer yok. Hayal dünyası ve teknolojinin el ele vermesiyle yoktan turistik belde var edilmiş. New York’tan buraya üç saat uçtum. Niye? Büyük akvaryumlardaki egzotik balıkları, film stüdyolarını görmek, elektrikli arabayla yapay bir Afrika ormanında gezmek, muhtemelen içinde Meksika asıllı bir garibanın olduğu dev Miki Fare’yle resim çektirmek için! Eğlenmek için, “Ben de gittim gördüm” demek için. Fotoğraf çektirmek, anı biriktirmek için. Ne bileyim. Turizm için işte.
Yedi - sekiz yıl önce Konya’daki Mevlana Müzesi’ne gittik. Dünyayı sarsan, üzerine kitaplar yazılan, her yabancının Türkiye deyince merak ettiği üç şeyden biri olan Mevleviliğin doğduğu yerde anlatıcı bir rehber, kitapçık, kulaklıkla bilgi sistemi, hediyelik eşya dükkânı, hiçbir şey yoktu. Hatta eserlerin altında yazılı açıklamalar bile eksikti. Yaşlı bekçiyi yakalayıp “Bu nedir, şu nedir” diye sormak zorunda kaldık! Bir süre sonra “Burada tekim, kusura bakmayın” deyip işine döndü. Aynı zamanda temizliği de yapıyormuş!
Orlando’da Osmanlı Parkı olsa...
Ülkede toprağa kazmayı vuruyorsun, Bizans’tan Osmanlı’dan eserler fışkırıyor. Ama ‘Disney’in Sihirli Krallığı’nı (Sindrella’nın Kalesi gibi çocukça şeyler var), bu iki büyük imparatorluktan daha çok kişi biliyor! Harry Potter, Mevlana’dan daha görkemli tanıtılıyor! Yahu bırakın işte, Miki’nin şatosunu Topkapı Sarayı’ndan fazla insan geziyorsa bu işte bir yanlışlık var demektir. Yeryüzünün en acayip tarihi, en fantastik doğası, en leziz yemekleri olan birkaç ülkesinden biriyiz. Bu halde ben 10 milyon turist gelme ihtimaline ‘başarı’ diyemeyeceğim, kusura bakmayın.
Bir gün Orlando’ya bir ‘Osmanlı Parkı’ yapılır, birileri tarihi İstanbul maketinin içinde sahte Topkapı Sarayı’nda filan dolaşıp padişah kostümlü animatörlerle fotoğraf çektirmek için 100 dolara bilet alırsa, keserim kendimi!
En azından bu travmayla hemen gidip makarna alırım, bilmiyorum...
Paylaş