Paylaş
Aaaaaa!
Sen Mısır’a bak sen hele... Güya “Yeni akım darbe” idi de, hemen erken seçim yapılacaktı, demokrasiye geçilecekti de, bilmem neydi. Çatır çatır vuruyorlar eylem yapan insanları arkadaş!
Sen Suriye’ye bak hele... Ne oldu, kim yaptı, kim kime attı, bu yazının yazıldığı esnada rivayet muhtelif. Ama biri bu kimyasal silahı üretmiş, biri parasını vermiş, biri atın demiş, biri de atmış. Sanırım bu hikâyede “Hani bana hani bana” diyen yok, ama olaya pek girmeyip etkisiz kalan küçük parmak, Birleşmiş Milletler mi oluyor ne?
Çatır çatır öldürdüler masum insanları arkadaş!
Tabii “Kim yaptı?” veya daha doğrusu “Katil kim?” sorusunun cevabı, şu an biraz karışık ve flu. Allah bilir! Yalnız işte, Allah da kesin ve illa ki bilir yani! Onu da bir hesaplamak lazım değil mi kimyasal silahçı arkadaşlar!
Ortadoğu berbat, içimiz eziliyor her gün. Böyle zalimce olaylarda çok hırslanırım, içim kaynar... Küfürbaz değilim ki haberleri seyrederken kalkıp bağıra çağıra küfür edeyim deşarj olayım. Kimseye lanet de okuyamam, korkarım öyle kötücül şeylerden. E elime taş sopa alıp Rabia Meydanı’na, Şam’a filan gidecek halim de yok. Bir faydam olacağını sanmadığım gibi, her tür şiddete de karşıyım. E o zaman n’aparım?
Şöyle, ben hırslanınca, gözlerim dolacak, çarpıntı başlayacak kadar hırslanınca, hayal gücümle ilahi adalet duygum buluşur ve birlikte çalışmaya başlarlar.
Mesela demin “Allah bilir ama siz bunu hiç hesaplamıyorsunuz kimyasal silahçı arkadaşlar” dedim ya. İşte emri hak vaki olup, öteki tarafa gittiğimizde, dünyada zalimlik yapanların düşeceği vaziyeti ve orada onlara çakacağım lafları zevkle hayal eder, sırıtırım!
Şöyle bir değerlendiriyorum: E inançlı, elinden geldiği kadar iyilik yapan, yalan söylemeyen, kimseyi incitmemeye uğraşan, ahlaklı çalışan, çalıp çırpmayan bir kişiyim. Kediye bile pist demem. Acırım, korkar şimdi diye...
Bu data ışığında, (Din bilgini değilim, haşa ama genelgeçer bilgilere dayanarak) içki içtim, oruç tutmadım, acık zararsız sektörel dedikodu yaptım filan diye sonsuza kadar cehennemde yanacağımı filan hiiiç sanmıyorum! Yani yukarıda illa ki kendime göre mütevazı bir ağaç gölgesi bulur otururum, umudum bu! Ki mesela bana nehirlerden şarap akmasa da olur, zaten şarap sevmem! Çikolatalı fındık ezmesi aksa örneğin, ona hayır demem gerçi! Ama genel olarak büyük bir lüks beklentim zaten yok. Huzur olsun, arkadaşlar eş dost olsun, muhabbet olsun, tamam, bana cennet işte.
KÖTÜ ŞAKACI EKSTRA ZEBANİ
Şimdi hayal edelim: Biz gölgede oturup arkadaşlarla fındık ezmesi yiyip muhabbet ediyoruz. Bazı diğer arkadaşlarsa, misal sadece özgürlük, demokrasi ve kendi yaşam tarzı için yumruk kaldıranları, meydana çıkanları, pankart açanları, “yaralayanlar, kör edenler, döve döve öldürenler”, (ki malumunuz orada siyasi görüş, olayın vuku bulduğu ülke veya iktidar desteği hiiiç fark etmiyor, herkes eşit!) işte bu arkadaşlar, kanımca aşağılarda ve çoook sıcak bir yerde takılıyor olacaklar!
Aşağılarda ve sıcak derken, Bodrum plajlarını kastetmiyorum bittabii! Daha ziyade böyle; kazanlı-ateşli, zebanili-akrepli makrepli cayır cayır yanan ortamlar tarzı diyorum!
Mizahçı olduğum için, hayalimdeki cehenneme, kazanların başında duracak ekstradan birer zebani daha ekliyorum. Onların görevi de aynı kötü şakaları tekrar tekrar yapıp kendileri gülmek olsun! Mesela “Bir adam varmış ondan sonra, ‘Kurabiyeye bayılırım’ demiş ondan sonra, kurabiye yemiş işte, bayılmış işte ondan sonra, ahahaha” gibi bir şaka, loop’a bağlamış, tekrar tekrar yapılıyor... 7/24, öyle düşünün!
Aşağıda cehennem sıcağı, fokurdayan bir kazan ve kötü şakalar sürerken, ay işte benim o esnada ağaç gölgesinden eğilip, şöyle aşağı bakıp, onlara “Yaa, n’oldu kardeş? İyi mi oldu şimdi? Ah ah ah! Ama biz sana yapma dedik be koçuum, demedik mi?” diye bir seslenişim var ki ukala ukala, off içinizin yağları erir!
Hemen onların yanındaki daha büyük kazanda, çok fena zebani ekipleri eşliğinde, Rabia Meydanı’ndakileri takır takır öldürenlerle, o emirleri verenler ağırlanacak fantezime göre. (Tabii kimsenin içini bilemeyiz de, sonuçta ağzınla kuş tutsan, masum insan öldürmenin de kitapta cezaları o kadar net ve detaylı anlatılıyor ki... Yani referans noktam güçlü, o bakımdan mizahi de olsa bir yargıya varıyorum!) Onlara mesela fazla nasihat etmem, ne yorulacağım ya, hah! Sadece eğilir şöyle bağırırım: “Hah, bu da size kapak olsuuuun!” Sonra hemen hop sırtıma yaslanır, yine fındık ezmesi işine girerim.
Bir ihtimal, hani arkadaşlarla takılıyoruz ya orada, eğlenelim, maksat katillere gıcıklık olsun diye, arada eğilip “Şşş bana baak, çok sıcak mı orası, buz göndereyim miiii, ayran var kola var fanta var, ahahah” türü çirkin şakalar yaparız gibi geliyor!
Cennette de böyle hazımsız hareketler ayıp olur gerçi, bilemedim şimdi.
ONLARA ÖZEL VIP CEHENNEM
Ama sanırım kimyasal silahçılar, işte onlar, apayrı bir yerde, bir tür VIP Cehennem’de daha özel, daha acılı ve zor şartlarda vakit geçiriyor olurlar!
Hatta diğerlerinin kötü şakacı zebanilerini filan kıskanacak kadar berbat şartlarda olsunlar, di mi, madem hayal kuruyoruz...
Ben bu kimyasal silahçılara arada eğilip sadece şöyle bir bakarım sanırım. Muhatap olmam. Belki zebanilere “Pardon, bakar mısınız, şuradaki demin kafasını çıkarttı, haberiniz olsun” filan gibi ispiyonlamalar yapabilirim.
Ama kendilerine söyleyecek tek
lafım bile yok. Yanlışlıkla, mesleki deformasyon gereği bir espri filan kaçar ağzımdan da, gülümseyecek olurlar, hiç istemem! Otursunlar,
bir yandan kaynarken, bir yandan Hitler’le filan muhabbet etsin pislikler!
Yüzlerce masum insan öldü gitti. Nehirler ağlasan ne yazar. Mizah acının ilacı işte, ne yapacağım ki ben başka?
Ortadoğu karanlık ve lanetli bir yaz geçiriyor maalesef. Gerçi ne zaman sütlimandı, o da ayrı.
Çok şükür ki Türkiye tam bir Ortadoğu ülkesi değil. Farklıyız biz. Uzun zamandır yaşanan bir modernite, laiklik, çoğulculuk ve topal sakat da olsa bir demokrasi anlayışı var bizim topraklarda. İç savaşa yatkın değiliz ve ne kadar güzel insanlarız bu yüzden. Ne tatlıyız.
Mesela Gezi Olayları’nda ölenlere, gösterici veya polis fark etmez, birlikte üzülüyoruz. Rabia Meydanı’nda protesto yapanın ölümüyle İstanbul’da, Ankara’da, Hatay’da, Eskişehir’de protesto yapanın ölümü hepimiz için aynı üzüntü, aynı kahır... Silah taşımadığı halde protesto hakkını kullanırken öldürülmüş gençlerimize hep birlikte, siyasi taraf gözetmeksizin, vatandaşıyla siyasetçisiyle hepimiz gözyaşı döküyoruz.
Değil mi?
Ha?
Çok mu iyimserim?
Yok yav… Öyle öyle…
Bence öyle!
Değil mi?
Geçen ay İngiltere’deki Savaş Müzesi’nde açılan bir sergiden fotoğrafçı Peter MacDiarmid’in objektifinden savaşın yarattığı cehennem
Paylaş