İnşaatı bir dakika durduralım mı arkadaşlar?

VE gürültü patırtı susmuşken iki dakika konuşalım mı?

Haberin Devamı

Ülke son yıllarda adeta yeniden yıkılıp yapılıyor. Eyvallah. Herkesin başını sokacağı bir ev lazım, doğrudur. Bu evin altyapısının düzgün, medeniyete yakışır olması lazım. O da kabul.
Ama artık milletin ve iktidarın övündüğü tek şey beton yapılar gibi gelmeye başlamadı mı size de?
Hayır, eğer harika mimari eserler ve çok güzel şehirler meydana getiriyor olsaydık, belki kabullenilebilirdi. Ancak son yıllarda Zeugma Müzesi’nin de içinde olduğu birkaç yer dışında övünebileceğimiz tek yapı ortaya çıkmadı. İnşaat ve altyapı konusundaki bilgi ve zarafetimiz Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nin halinden belli!
Genellikle “büyük ve lüks” olmasıyla övünen, estetik değeri olmayan konut projeleri görüyoruz etrafta. Ne stili olduğu meçhul, kişiliği olmayan beton yapılar.
Yerel mimari de çılgın bir hızla yok olmakta. Üç-beş kahraman vatandaş, belediye veya şirket ortaya çıkıp Karadeniz yayla evlerini, Ege’nin taş binalarını filan kurtarmaya uğraşıyor ama bunlar denizde birer kum tanesi.
Şunu bir düşünelim: Bu kadar inşaat şirketi ve müteahhide ihtiyacımız var mı acaba?

Haberin Devamı

BETON BLOKLAR TOPRAĞI YERKEN

Bazı şehirlerde “kentsel dönüşüm” adı altında sağlam evlerin de yıkılıp yeniden yapıldığı iddia ediliyor. Zira bu dev sektöre iş gerekiyor!
İnşaatların sağladığı istihdama diyeceğim yok elbette. Ama konu şurada geleceğimizi ilgilendirmeye başlıyor: Bize inşaat işçisinden çok tarım işçisi lazım!
Köylüler son yıllarda yanlış tarım politikaları veya toprakların kirlenmesi yüzünden tarlalarını terk edip göç ediyorlar. Başka sektörlerde eğitimsiz ve çaresiz işçilere dönüşüyorlar. Soma’nın sebeplerinden biri de budur.
Tarım hızla yok oluyor bu memlekette! Birçok ürünü, buğdayı, samanı bile ithal etmeye başladık. Çokuluslu gıda ve tohum şirketleri midemizi ele geçiriyor! Yerli tohumlar yok oluyor. Son haftalarda okumuşsunuzdur, artık zeytinlikler bile tehlikede.
Vaziyet kritik!

KENDİ TARIMINI KENDİN KURTAR

Çok geç olmadan, kaliteli toprakları daha fazla kaybetmeden, daha çok tarla, daha iyi hizmet götürülen köyler, daha çok çiftçi ve tarım işçisi lazım bize.
Hükümetin bu konuda bir şey yapacağı yok. Zaten özel sektörde talep varsa, kralı gelse bu gidişe dur diyemez.
İlk aklımıza gelen yatırım araçlarından biri gayrimenkul olmasa mı artık? Birer tarlamız mı olsa onun yerine? İkinci el yerli araba fiyatına, hatta daha azına bir köyün tarım sektörünü kurtarabiliriz çünkü.
En azından oturduğumuz yerin çevresindeki çiftçiye, köylüye sahip çıksak, gıdamızı market yerine onların tarlasından veya yerel pazarlardan alsak? Türkiye’nin orta ve üst gelir grubu, ülkenin en hayati kaynağını böyle koruma altına alabilir.
“Hadi gel köyümüze geri dönelim” demiyorum. İnşaat sektörüne gıcık da olmuyorum. Ama beton, toprağı hızla yiyor! Beş on yıl sonra, o “akıllı konut projelerinde” otururken aptal aptal ne yiyeceğimizi düşünmeyelim istiyorum! Zira o noktaya hızla yaklaşıyoruz!

Haberin Devamı

Diren zeytinsever!

AK Parti’nin torba yasa içerisinde bayram öncesi alelacele geçirmeye çalıştığı “Zeytinliklerin ölüm fermanı” yasaya tepki büyüyor. Sadece change.org sitesindeki imza kampanyasında isimler yüz bini aştı. Eğer yasa çıkarsa 25 dönümün altındaki zeytinlikler (ki çoğu öyle) enerji, maden arama, inşaat şu bu gibi sektörlerin talanına açılacak. Türkiye’de zeytin ve zeytinyağı kısa süre içerisinde azalacak, belki bir gün tarih olacak. Uyumayın! Üç-beş şirket para kazanacak diye gelecekte GDO’lu mısırların yağına mahkûm olmayalım. Zeytininize sahip çıkın!

Yazarın Tüm Yazıları