‘Devlet başkanı’ derken?

DÜN AK Parti İstanbul milletvekili Metin Külünk bir haber kanalının canlı yayınına bağlandı.

Haberin Devamı

Konu Cumhurbaşkanı’nın “Doğum kontrolü ihanettir” cümlesiydi. Bu mesele bin bir farklı tartışmaya malzeme olacak, o belli. Ama asıl dikkatimi çeken Külünk’ün, Erdoğan’ın cümlesini açıklarken kullandığı bir ifade oldu. “Devlet başkanımız” dedi Külünk. Tesadüfen değil, üç dakikalık yayın boyunca tam altı defa! “Devlet başkanımızın dikkat çektiği nokta...”, “Devlet başkanımız şunu savunuyor...”, “E bir ülkenin devlet başkanı tabii böyle önemli bir hususta...” vesaire. Bir kez bile “Cumhurbaşkanı” kelimesi geçmedi. “Devlet başkanı” başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde olur. Sanırım pratikte ince ince geçilen bu yeni sistemin yeni terminolojisi için de düğmeye basılmış. Büyük ihtimalle AK Partililer bundan böyle Tayyip Erdoğan için “Devlet başkanı” titrini kullanmaya başlayacaklar. Demedi demeyin.

Haberin Devamı

Abdülkadir Selvi’nin dayanılmaz cazibesi

EKRANIN yeni starları artık televizyon tartışmacıları. Geçen gün Ahmet Hakan güçlü ve zayıf taraflarıyla tartışmacıları karşılaştıran iki yazı yazdı. Son günlerde bu programların bağımlısı bir seyirci olarak favorilerimi açıklıyorum: Star isimlerim İsmail Saymaz, Levent Gültekin, Aslı Aydıntaşbaş ve Hayko Bağdat. Herhangi birini görürsem o kanalda takılıp kalıyorum. Ama listemin bir numarası, başka bir yönden vazgeçilmezim, tek isim: Abdülkadir Selvi! “İçeriden” aldığı bilgilerin ilginçliği ve çalışkanlığı filan tamamdır. Ama mesela tartışmada gerekecek tüm dokümanı önceden tahmin edip pankart olarak yanında taşıması olağanüstü değil mi? Karşısındaki bir tez mi ortaya atıyor, Selvi muhakkak karşı tezi (tam kanıtlamasa da) destekleme ihtimali olabilecek bir gazete kupürünün, büyütülüp kartona yapıştırılmış fotokopisini çat çıkarıyor ortaya! İnternet gibi adam! Bütün basın arşivi dev fotokopiler olarak deri çantasında. Onun fikrini çürüten bir çıkış veya alaycı bir laf duyduğundaki o hassas halleri, ah, paha biçilmez... O gözlerini kâğıtlarına doğru kaçırıp, küsmüş ifadeyle “Aah ah, tabii tabii, sen konuş bakalım” gibilerinden içini çekerek başını aşağı yukarı 30 saniye kadar sallaması... Allah’ım o sitemli afra tafrayı görmek için gece ikiye kadar program tekrarı beklemişliğim var! O alınganlığı, beyaz Türk ekürisinden gördüklerine “Sizden değilim diye beni aranıza almıyorsunuz” küskünlüğü bana birini hatırlatıyor ama kimi! O kadar tanıdık. Müthiş bir ilham kaynağı. Hatta bazen “Abdülkadir Selvi’yi ben mi yazıyorum?” diye şüphelendiğim oluyor. Mizahımı çaldın Selvi!

Haberin Devamı

Senaristler için berbat bir hafta...

SENARİSTLİK zor ve ağır meslektir. Hem yaratıcılık hem hız hem sorumluluk ister. Masa başında sabahlanılır, hayali karakterler en has kankalarınız olur. Aynı anda çok disiplinli, çılgınca hayalperest, müthiş aklı başında, yarı deli ve dörtte bir şizofren olmanız gerekir. Ancak geçen hafta senaristliğin başka cilveleri ortaya çıktı. Kuzey Koreli hacker’lar Sony’nin sitesine sızdı. Yeni James Bond filminin senaryosu çalındı. Bitmedi, “Interview” isimli filmin senaryosunda Kuzey Korelileri kızdıracak bir hikâye olduğundan, Sony başına geleceklerin devamından korkup filmi vizyona sokmadı. Aynı hafta “Paralel operasyonu”nda bazı dizilerin senaristleri gözaltına alındı. Bu son konu benim için o kadar karışık ve karanlık ki televizyon tartışmalarının müptelası oldum. Elimde boza, karşımda ekran, ağzım yarı açık, bir overlokçu vatandaş gibi konuyu anlamaya çalışıyorum! Yani net bir yargım yok. Ancak şu kesin: Eskinin risksiz ve saygıdeğer mesleklerine bir haller oldu. Senaristlerin durumunu anlattım. Gazetecilerin vaziyetini söylemeye bile gerek yok. Sanatçılar siyasetin ne yanında durduklarına göre şu veya bu tarafın lincine uğruyor. Doktorlar artık hasta yakınlarından, öğretmenler öğrencilerden, mühendis ve mimarlar zaman zaman polisten dayak yiyor. Yani hiç böyle havalı meslekler peşinde koşmayın. Çocuğunuzu kebapçı filan yapın, ooh ne şiş yansın ne kebap.

Yazarın Tüm Yazıları