Paylaş
Duymuşsunuzdur, gazeteci Ertuğrul Akbay ‘Yaş 75 Yolun Yarısı’ isimli kitabında, genç kalmak için beslenme ve yaşam tarzı önerileri veriyor, bu kuralları uygulayarak nasıl boyunu uzattığı, nasıl fit kaldığı, çömelmenin faydaları gibi ilginç detaylar anlatıyor.
Kitabı uzun uzadıya okumadım. Bir kere isminden anladığım demografik hedef kitlenin oldukça uzağındayım! İkincisi, kitabın önemli bir bölümü boyunca yazar, erişkin yaştan sonra boyunu nasıl 10 santim uzattığını
anlatıyor, ki doğruysa, bu tavsiyelere uyduğum anda biterim! Oyuncu insanım, 10 santim daha uzarsam, topuksuz 1.85 bir kadının yanına, jön diye Mehmet Okur’u mu oynatacağız, Lebron James’i mi? Kerem Gönlüm’ün reklamdaki performansında bir ışık gördüm gerçi ama pişmesi lazım, komedi zor iş kardeşim.
Çarşamba günü The Guardian’da İngiliz kardiyolog doktor Aseem Malhotra’nın beslenme tavsiyelerini okudum. Konuşma diliyle özetlemek gerekirse, diyor ki: “Mis gibi tereyağını peyniri bulmuşsun, niye yemiyorsun? Ye arkadaş, şifadır! Kırmızı etten de korkma. Ha, her gün kalkıp kuzu çevirme tabii ama insana yakışır miktarlarda ye. Bir şeycik olmaz. Sen asıl diyet bisküviden, antin kuntin işlenmiş krakerlerden, şekerli içeceklerden, ne idüğü belirsiz sosisten salamdan kaç.” Ve doymuş yağlardan kimseye zarar gelmeyeceğini iddia ediyor. Doğrudur, doymuştur artık çünkü o yağ. Bir hırsı, saldırganlığı olmaz! “Gelin alacaksan varlıklı aile kızı al, görmüş geçirmiş doymuş olsun” der büyüklerimiz misal! Bir bildikleri var işte! Her şeyin doymuşu iyi, görüyor musun?
Bu yeni bulguları, Trabzon tereyağı, Ezine peyniri, Trakya kuzusu temelli kendi vatanperver beslenme tarzıma pek uygun bulunca, “Vay be biliyorum ben bu işi” kafasıyla, bugün tıbbi tavsiyeler vermeye karar verdim! Kendisi de bir gazeteci olan Ertuğrul Akbay’dan aşağı yukarı 35 yıl dışında ne eksiğim var? O da doktor değil ama çatır çatır kitap yazmış. Kendisi yaşından çok genç görünüyor, eh ben de yaşımdan yaşlı görünmüyorum, hiç yoktan iyidir! Akbay, günde birkaç saat spor yaparak formunu koruyormuş. Bense hiç spor yapmayarak kendi kendini koruması için formumu eğittim! ‘Self defense’ tabir ettiğimiz olayı çözmüş, karateci-judocu bir formum var!
Dedim ya “Doymuştan zarar gelmez” der büyüklerimiz, bakın hop nereye bağlayacağım: Benim temel sağlık kuralım, büyüklerim nasıl yaşadıysa onu yapmak. Büyükler derken, ziyafetçi Osmanlı Sarayı’ndan bahsetmiyorum. Çook daha eskiden, Taş Devri’nden, 1500 yılına kadar filan mesela, bu bölgede yaşayan sıradan insanlar ne yaptıysa üç aşağı beş yukarı onları yapmak aklıma yatıyor.
GÜNEŞLE SAMİMİYET
Mesela, güneşlenin arkadaş! Atalarımız ot toplarken, balık avlarken filan güneşte kalıp, tepeleri pişince denize, ağaç gölgesine kaçıvermişlerdir. Kertenkele de değiliz, balmumundan heykel de. Güneşle seviyeli bir samimiyet kurmak lazım. Ben hep güneşlendim, zararını görmedim. Son yılların “Aman ha güneşe tırnağınızı çıkarmayın” öğüdü geçerliliğini yitirmeye başladı, doktorlar “D vitamini yahu” diye seslerini yükseltiyorlar. Nitekim, bir arkadaşımın, yıllarca güneşten uzak kaldığı için kemiklerinin zayıfladığı bu yıl ortaya çıktı. Geçen yaz mecburen marsık gibi yandı, hem keyfi hem kemikleri kendine geldi! Asla bir Eda Taşpınar olmadım ama mayo izsiz sonbahar da geçirmedim. Güneşlenir, D vitaminini, kalsiyumu, güzel renkli bir tenle üç ay dolaşma fırsatını yakalarım. Bazen iki üç güneş lekesi, çil mil olur. Ve her yıl birkaç defa, rutine bağlanmış bir panikle randevu aldığım dermatoloğa “Bu siyah nokta ne bu? Bu ben daha önce yoktu burada, kim bu? Bu benim benim değil, ne ki bu?” diye telaşla koşarım. Paniği bir yana, bunu da tavsiye ederim. Önlemdir.
Et yiyin. O insanlar buldukları anda, danaydı, koyundu, tavuktu, balıktı ayırmadan yemişlerdir. Ama gut olmadan! Haftada birkaç kere. Amino-asidin ve iyi pirzola, ne bileyim az pişmiş biftek lezzetinin dibine vurmanın zararını, ben görmedim! Gerçek etten bahsediyorum tabii. Sosise salama tenezzül etmeyin, hangi yıl çıktı ki onlar? Atalarım yememişse ben de yemem, sokakta görsem selam vermem!
SIRT ÜSTÜ YATIN
Beyaz una, beyaz pirince dadanmayın, onlar ne ki öyle? Var mıydı ikiyüz yıl önce bu arkadaşlar? Canınız çok isteyince arada bir tatlı lüpletin tabii, o kadar da değil. Ben ara sıra lüpletiyorum, bir zararını görmedim!
Akbay “Fırsat buldukça çömelin” demiş, ben de “Sırt üstü yatın” diyeyim bari! “Günde beş saat uyuyorum yetiyor” diyenleri hem kıskanırım, hem yalancı bulurum! Nerene yetiyor? Süpermen misin? Bak sinemada uyuyorsun ama sonra! Yetmez. Siz öyle yapmayın. Kedi gibi uyuyun. Günde sekiz saatten aşağı kesmez! Uyku borçtur, her gün eksik eksik uyursan o borç birikir, sonra bir haciz gelir vücuda, süründürür adamı! Bir hafta yataktan kanepeye, kanepeden koltuğa sefil olursun. Borç yapma, yaparsan da ertesi gün hemen öde, üç beş biriktirme! Ben ortalama sekiz saat uyurum, zararını görmedim!
Son olarak, spora abanma! Ben abanmam, ilişkimi mesafeli tutarım, uzaktan selam verir geçerim, bir zararını görmedim! Dönelim yine atalarımıza, normal insan, bu coğrafyada, yaşamı boyunca ne vesileyle her gün iki saat koşup 90 kilo ağırlık kaldırmıştır ki? Fil mi bu, çita mı? İnsan gibi, yarım saat yürü, 20 dakika yüz, 40 dakika bisiklete bin, yorma kendini! Nedir bu? Nereye koşuyor bu insanlar?
Gözlerinde telaş, yürüme bandı sence yavaş. Acelen ne, otur soluklan Firuze!
Bir gece ansızın...
Her şeyin bir âdâbı, bir usulü var. Medeni dünyada, bir geceyarısı, ansızın ve habersizce:
Yazlık sitedeki komşuya, sırta hırka alıp kikirdeyerek çaya gidilebilir.
Rakı içmekte olan dostlara bir tabak zeytinyağlı yaprak sarmayla baskın yapılabilir.
Ders çalışan sınıf arkadaşlarının bulunduğu mekâna, yarınki sınavın sizde olmayan notlarını almaya damlanabilir.
Sahura kalkmış olduğunu bildiğiniz akrabalara çat kapı sürpriz yapılabilir.
Sette çekim yapan oyuncu dostlara “Biz geldiiik” ziyaretinde bulunulabilir.
Yeni taşınmış, ev yerleştiren, açlık ve yorgunluktan bitap düşmüş arkadaşa, ıslak hamburger ve ayran alınıp yardıma gidilebilir.
Polisseniz ve yasadışı işler dönüyorsa, suçluları gafil avlamak için her tür ani baskın yapılabilir!
“Ne oluyor burada” diye sevgilinin evine ani baskın yapılabilir!
Sevgilinin evine baskın yapıp kötü sürprizle karşılaşmış kankaya, “Kendisi kaybetti kızıım, o ağlasın sen değiil” temalı diğer bir baskın da yapılabilir.
Uykusu bölünmüş bir vatandaşsanız, o saatte buldozerle inşaat yapılan yan binaya “Ne oluyo yav, ayıptır kardeşim” diye dalınabilir!
Huysuz bir tipseniz, parti yapan üst kat komşusuna “Yetti beaa, uyuyoz burada, biraz nezakeet” diye sert bir nezaket ziyaretinde bile bulunulabilir!
Hepsi olur. Hepsinin açıklaması vardır. En kabası bile, bir bahaneyle, bir özürle, bir gerekçeyle açıklanır, durum toparlanır.
Ama gecenin bir yarısı, hukuki süreç bitmediği, gereken onay alınmadığı halde, ansızın üniversiteye baskın yapılıp, binlerce ağaç kesilmez! Böyle baskın olmaz! Tutar tarafı yoktur! Açıklaması yoktur. Bu durum allem kallem diye bir daha artık buradan toplanmaz!
Paylaş