Başbakanlık dolu bir hafta

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Geçen hafta Başbakanlık'la çok içli dışlı oldum. Hürriyet'in 50. yıldönümü resepsiyonuna katılmak için Ankara'ya gittiğimde Mesut Bey'i konutunda ziyaret ettim. Samimi bir de söyleşi yaptım ve söyleşi gazetede yayınlandı.

Devletle temasım bu kadarla kalmadı. Başbakanlık'tan hafta boyunca bir hayli telefon aldım. Ama beni çok üzen ve canımı sıkan telefonlardı bunlar. Geçen hafta Başbakanlık müsteşar yardımcısı Dr. Füsun Koroğlu'nun ‘‘çalışmalarını’’ yazmıştım. DSP'den daha önce iki kez girdiği seçimleri kaybeden Füsun Hanım'ın kendisine bağlı olan Devlet Arşivleri'ni hallaç pamuğu gibi atıp trilyonluk ihale projeleri geliştirmesini, uzmanların bunların uygulamaya konması halinde paraların çarçur edilmiş olacağına inandıklarını anlatıyordum.

Hanımefendi'nin son yaptığı bir tayinden de söz etmiştim: Birkaç yıl önce Ermeni terörüyle ilgili bazı belgeler arşivden uçup gitmiş, bu konuda açılan, ama hemen örtbas edilen bir soruşturmanın kahramanı Füsun Hanım tarafından önceki hafta Ankara'da önemli bir göreve getirilmişti. Sözün kısası, Fransız Meclisi'nin kabul ettiği uydurma Ermeni tasarısına karşı bilimsel cevaplar verebilecek tek yer olan Başbakanlık'a bağlı devlet arşivlerinin başındaki kişi mesaisini trilyonluk ihalelere vermişti. Arada bir başka konularla da uğraşıyor, örneğin personelin aylıklarıyla oynuyordu...

TELEFON ÜSTÜNE TELEFON

Yazımın yayınlanmasından sonra, Başbakanlık'ın bir başka müsteşar yardımcısı Ali Çakı'dan telefon üstüne telefon geldi. Ali Bey belki de on kez aradı ve her defasında aynı şeyi söyledi:

Füsun Hanım çok iyi bir bürokrattı, şimdi Amerika'da olduğu için bana cevap veremiyordu ve bu işler benim yazdığım gibi değildi.

Ama Ali Bey beni biraz üzecek bir üslupla konuşunca arşiv ihalesi konusunu daha yakından inceleyeyim dedim ve başka şeyler de öğrendim.

Öncelikle Füsun Koroğlu'nun Başbakanlık'a tayini konusunda bilgi edindim. Resmen ‘‘müsteşar yardımcısı’’ değildi. O göreve hükümetin DSP kanadı tarafından vekâleten bile değil, ‘‘tedviren görevlendirme’’ denilen değişik bir bürokratik işlemle getirilmişti. Bu atama biçimi atama sayılmıyor, ‘‘o görevi yürütmek’’ anlamına geliyordu. Ama Danıştay 1. Dairesi'nin 1993'te verdiği 258 esas sayılı hüküm bu tür atamaları kabul etmiyor ve göreve bu şekilde getirilen kişilerin imzasını taşıyan kararlar da geçersiz oluyordu.

BİLGİSAYAR İHALESİ

Arşivlerde yapılması planlanan 1 trilyonluk bilgisayar ihalesi konusunu araştırınca daha da şaşırdım.

İhale sessiz bir şekilde açılmak üzereyken basına yansımış, bunun üzerine durdurulmuştu ama hakkında garip söylentiler vardı. Projeyi Ankara'da faaliyet gösteren ‘‘EB’’ adındaki bir şirketler grubunun alacağından herkes emindi. Nedeni, şirketin reklamlarında ‘‘Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Otomasyon İhalesi'ni kazandık’’ denmesiydi. EB'ciler resmen açılmamış bir ihaleyi kazandıklarından o kadar emindiler ki ilân vermekten bile çekinmemişlerdi.

Siz bu ilginçlikleri okurken ben kemoterapimin son seanslarını yaptırmak amacıyla New York'ta olacağım, ama aklım Ankara'da kalacak ve dolayısıyla araştırmamı Amerika'dan telefonlarla sürdüreceğim. Öncelikle 1980'li yıllarda yaşanan bir kömür işini kurcalayacak ve bir hayli yorulacağım.

Şöyle sakin sakin oturup tedavimi tamamlayacağım sırada bazı bürokratlar beni neden üzüyorlar, bilmem ki?













Yazarın Tüm Yazıları