Mezopotamyalı kadınlar dünyanın kaderini değiştirecek

Mardin ülkemizde en etkilendiğim toprakların başında geliyor... Ve o şahane toprakların bize hediyesi Ebru Baybara Demir..... Memleket ve başarı sevdalısı bu girişimci kadını tanıdıkça daha da saygı duyuyorum... Yaptıkları yapacaklarının habercisi. Titiz, akıllı, özenli bir anne, dünyalı bir şef, gurur duyulası bir eş ve evlat...

Haberin Devamı

◊ Ebru Hanım, Mardin’de uzun yıllardır şefliğini yürüttüğünüz bir restoranınız var. Mutfağa uzanan hikayeniz nasıl başladı?

- Babamın Mardin özlemleriyle büyüdüm. İstanbul’da büyüdük. Babam bizi hiç Mardin’e getirmedi. Dört kardeşiz.Annem çok becerikli bir kadındır. Zaten babam çok aşık olmuş anneme. Ama annem çok güzel ve becerikli olduğundan dolayı gelin geldikten sonra babamın ailesi tarafından çok ezilmiş. Annemin bütün talihsizliği iki kız çocuğu doğurmasıyla devam etmiş. Çünkü o dönemlerde herkes erkek çocuk doğurmasını bekliyormuş.Annemi çok eziyorlar. Annemin ilk çocuğu da kız oluyor. Ondan sonra babam diyor ki “Benim üç kızım var ama hepsini erkek gibi yetiştireceğim”. Ardından da İstanbul’a taşınıyorlar.

◊ Diğer iki kız kardeşiniz ne iş yapıyor?

Haberin Devamı

- Ablam Kanada’da ünlü bir firmanın pazarlama müdürü. Diğer ablamın da reklam ajansı var. Benden sonra bir de erkek kardeşimiz oldu. Görsel iletişim üzerine çalışıyor. Aslında tam bir mucit.

◊ Babanızın size olan yaklaşımı nasıldı?

- Babam hep gurur duydu bizimle. Evin erkeği gibi yetiştirdi gerçekten bizi. Her işi yapabilirim diye beni çok motive etti. Babamla birlikte hiç Mardin’e gitmedik.Bizi götürmedi. Ama memleketini özlediğini çok anlatırdı.

◊ Neden gitmedi?

- Anlamadık biz de. Marmara Üniversitesi Turizm ve Rehberlik bölümü mezunuyum. Turist rehberliği yapıyordum. 1998 yılında ilk evliliğimi yaptım. Eşim de rehberdi.1999 yılında depremden sonra turizm bitme noktasına gelmişti. İşsiz kaldık. Eşime ‘’Gel Mardin’e gidelim” dedim.Eşim de bana “Ne işimiz var orada?” dedi. “Ben çok merak ediyorum” dedim. Öyle gittik Mardin’e... Gittiğimde çok büyülendim. “Burada yaşayalım. Fark yaratalım. Turizm yaparız” dedim.  “Olur” dedi.

◊ Bir anda hayatınız değişti yani...

- “Hayatta her zaman bir amacınız olsun. Amacınız doğrultusunda gidin” derdi babam. Ben Mardin’e gidiyorum dediğim zaman babam çıktı karşıma. “18 milyon nüfuslu İstanbul’dan sonra sen 80 bin nüfuslu Mardin’de ne yapacaksın? Bu iş olmaz. Sen bu kültürde yaşadın’’ dedi.Eşim İzmirliydi. Ben çok gözü kara biri olduğum için “Her işi yaparım. Gideceğim” dedim.Ve gerçekten gittik. 1999 yılı aslında Mardin’de güvenlik sorunu vardı.O dönem istatistiklere bakmıştım. O yıl içinde sadece 11 bin turist gelmişti.“Ben burada turizm yapacağım” dedim. Bir kadın olarak o dönemde bu… Dayımın evinde kalıyorduk. 4 katlı bir ev.Gelinler, çocuklar hepimiz bir aradaydık.Bana hayır diyemiyorlardı. Kadınlar çalışmıyordu.Kadınları hep evde tutmuşlar. Çalışmalarına gerek kalmamış.Ama ben orada turizm yapmaya başladıktan sonra farklı bir kadın modeliyle karşılaştılar.Evdeki konular değişti. Ebru’nun dantel ve oyaları gitti, Ebru’nun turistleri otobüsleri olmaya başladı konular...restoran açıyorum dedim, ‘sen deli misin?’ dediler

Haberin Devamı

Mezopotamyalı kadınlar dünyanın kaderini değiştirecek

 ◊ Peki aşçılığa başlamanız nasıl oldu?

- Ben her şeyi annemden öğrendim. Annem çok iyi bir aşçıydı. Mardin’de turizm yapmaya başladıktan sonra turistleri götürebildiğim bir restoran vardı sadece.2000 yılının eylül ayında bir Alman turist grubu geldi. Akşam otelde yemek yemek  istemediler. Biz de o restoranı ayarladık.Grubum 28 kişiydi. Hepsi de Alman Konsolosluğu’nun misafirleriydi. Yemekten sonra bana dediler ki “Ertesi gün nerede yemek yiyeceğiz?’’ Ben de onlara “Yine burada yiyeceksiniz’’ dedim. Çünkü onların başka alternatifi yoktu. Meğerse yemekleri beğenmedikleri için gitmek istememişler.Bir rehber büyüğüm “Bak Ebru, Radikal bir karar aldın. Herkesi sürükledin peşinden ve Mardin’e geldin. Alternatif yaratmak zorundasın’’ dedi.O gece eve gittim. Ağlıyorum. Babam karşı. Eşim bölgenin koşullarına alışamadı. Ve gitti. Ben yengemlerle kaldım. “Ne oldu’’ diye sordu yengem. “28 kişiyi yemeğe götürecek hiçbir yer yok’’ dedim.

Haberin Devamı

◊ Evde yemek yaptık demeyin bana...

  - Yaptık. Ama ben değil yengem. “Kaçta gelecekler’’ dedi. Biraz da otoriter bir kadındır. “Tamam öğle yemeğinde buraya gelin’’ dedi. Sonra grup liderini eve getirmek için ikna etmeye çalıştım. Sonuna grup gerçekten eve geldi...

◊ Mest oldular mı?

- Tabii benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne yaptığımı orada anladım. Beni ne bekliyor? Beni nasıl karşılayacaklar? Ne var evde? Ne yaptılar? falan derken yengemle beraber bütün mahallenin kadınları bizim evdeydi gittiğimizde.

◊ Şahane bir şey...

- Küçük bir kuzenim var, adı Şeyhmus. Yengem ona çeyiz hazırlıyordu. “Şeyhmus’un çeyizlerini indirdim. Tabaklar kırılırsa kafanı kırarım senin’’ dedi. Ondan sonra bütün sofra hazırlandı. Yer sofrası. Saat 4’te bitti yemek. Bütün tur programı altüst oldu. Ama çok beğendiler. Ardından grup lideri iş teklif etti, “Bu işi benimle yapar mısın” diye. 

Haberin Devamı

◊ O mahalleden oraya gelen komşu…

- Yengem “İş çıkarma bize’’ dedi. “İş çıkaracak bir şeyim yok. Ben size grupları getireceğim. Siz yemek yapacaksınız. Bu kadar. Ben size para ödeyeceğim bunun karşılığında” dedim.

Çoğunun okuma yazması yok. Çocuklarını çağırdım. Menüleri hazırladım. 1-2-3-4. menü. Sonra bu iş böylece gelişti. Kadınlar da kendi paralarını kazandıkça işlerine daha da sıkı bir şekilde sarıldı.

◊ Bu iş kaç yıl sürdü?

-2000 Eylül’de başladık, 2001 Mart ayında İtalyan bir turist grubu aldım. Ama yaşları büyüktü ve onları yere oturtamazdım. Gidip masa ve sandalye aradım. O zaman da Mardin Müzesi yeni açılmıştı.  Gittim müzeye. Müze bana “Valiye git’’ dedi. Mardin valisi o dönem Temel Koçaklar çok şey ifade ediyor benim için. Kafeteryayı verdi bize. Kafeteryayı düzenledik kadınlarla. Herkes evinde yemeğini yapıyor. Kadınlar ellerinde tencerelerle resmi geçit töreni gibi müzeye gidiyor. Her gün olmaya başladı bu. Herkes soruyor. “Ne oluyor’’ diyorlar. Diyorum ki “Bugün mevlit var, düğün var…’’

Haberin Devamı

Mevlitlerin ve düğünlerin sonu gelmeyince şikayet ettiler. Sonra bu iş böyle olmaz dedik. Eve gittim. Çok ağladım. Biz turizmle para kazanabiliriz... Bunu anlatmaya çalışıyorum ama insanlar anlamıyorlar. Burada fark vardı. Bu sefer ağlayan tek ben değildim. Benimle birlikte 21 kadın daha ağlıyordu.

◊ Çünkü onlar da para kazandılar.

- Aynen öyle. Sonra o değişime onlar da inandı. “Ben evimi kuracağım’’ dedim yengeme. “Tamam git’’ dedi. Gittim bir ev buldum. Eve bayıldım. Muhteşem bir ev. Sonra kadınları topladım. Bana büyük bir anahtar verdiler. Hâlâ asılıdır Cercis’te. “Restoran açıyoruz’’ dedim yengeme. “Sen deli misin? Ne işimiz var bizim? Bizi topa tutacaklar. Ben dul kadınım. Sen de öylesin” dedi. “Çok konuşma’’ dedim.

Kadınları topladım. Çok sıcak karşıladılar. Yaparız dediler. 8 Haziran 2001 Mardin’de ilk restoran açıldı. Mardin’in ilk turistik işletmesiydi.

Mezopotamyalı kadınlar dünyanın kaderini değiştirecek

 ÇOCUKLARIM 10 LİRA YEVMİYEYLE ÇALIŞIYOR

◊ İsmini nereden buldunuz?

- Cercis Murat 1947-1977 arasında orada yaşamış olan Süryani ailenin adı. Sahipleriymiş.  Sonradan öğrendim ki babamın çocukluk arkadaşıymış. Bu iş böyle başladı. Çok büyüdü.Çok işler yaptık. Özellikle kadınlar çalıştı.  O dönemde etraftakiler benim hakkımda her şeyi söyledi. Açtıktan 4 ay sonra 60 yaşlarında bir beyefendi geldi. Kaba saba bir adam. “Sen Ebru musun?’’ dedi. “Evet” dedim. “Çay söyle’’ dedi. Söyledim.Korktum adamdan önce. Telefon açtı çocuklarını çağırdı. Geldiler. “Ben seni gördüm. Çok iş yaptın. Benim evim var. Onu restoran mı yapalım? Yoksa otel mi yapalım?’’ dedi. “İşte kırılma noktası bu” dedim. Çünkü eğitim ve gelir düzeyi düşük olan bir yerde bir şey yapmak istiyorsanız önce yaptığınızı göstermeniz gerekiyor ve ben gösterdim. 21 kadınla birlikte bu sefer başka değişimler başladı. Turist sayısı 11 binden bugün ilk yarıda 1 milyonu gördü.Bu da Mardinlilerin yapmış olduğu yatırımlarla oldu. Bir küçük restoran örneğinden yola çıkarak oldu. Mardin başka bir yere gitti. Özellikle kadınların istihdamına çok dikkat ettik. İçkili bir yer işletiyorsunuz. Kadınsınız. İnsanların alışık olmadığı bir iş yapıyorsunuz. İnsan ilişkileri gerekli ve o kadınlar hakkında da çok şey söylendi.Ön kapımızın tam karşısında bir kahve var. Kadınlar girip çıkmakta sıkıntı yaşamaya başlamıştı ilk zamanlar. Çünkü sosyal bir baskı vardı. Arkada bir kapı vardı mahalle arasından gelen. O kapıyı açtık. Kadınlar oradan girip çıkmaya başladı. Ama yıllar geçtikçe bu sosyal baskı ortadan kalktı. 

◊ Yengeniz hayatta mı?

- Yengemi geçenlerde kaybettik. Restoran açtı yengem Ankara’da gelinleriyle birlikte. Bir süre orayı işletti. Yengemin hayatında da büyük değişimler oldu. Yengem benim için çok şey ifade ediyor. Bana çok şeyler yaptı.

◊ Peki bırakıp giden eşiniz?

- Ayrıldık. Daha sonra kaçmasın diye Mardinli buldum. Yeniden evlendim.

◊ Çocuklarınız var mı?

- İlk evliliğimden bir kızım oldu. İkinci evliliğimden de bir kızım ve oğlum var.

◊ Onlar girdiler mi işin içine?

- Daha küçükler ama günlük 10 lira yevmiyeyle burada çalışıyorlar. Çünkü önemli olan bütün gün iPad’de oynaması değil bir disiplin öğrenmeleri.

KIZIM HASTALANINCA TARIMA BAŞLADIM

 ◊ Bir dönem İstanbul’da da şubeniz vardı...

- Evet 2008 yılında açtık. Başarılı bir şekilde 2012’ye kadar yürüttük. 2012 yılında hiçbir anne babanın inşallah yaşamayacağı bir olay yaşadık. Ortanca kızım rahatsızlandı.Beyninde bir tümör saptandı. Hayatımızın dönüm noktasıydı. Kızımla ilgilenmek için İstanbul şubemizi kapattık. Hemen Mardin’e döndük. Kızım ameliyat oldu. Ameliyatı başarılı geçti. Ben o sırada isyan ediyordum. Bu niye oluyor diye. Cevabı çok basitti. Yediğimiz içtiğimiz her şeyden...Bu bir işaretti benim için. Ondan sonra ben tarımı ve toprakları araştırmaya başladım. Ve araştırdıkça insanların para kazanmak için topraklarımızı harcadıklarını gördüm.O dönemden sonra hayatım değişti. Okuduklarımdan çok etkilendim. Çünkü toprakta insan sağlığına çok büyük zararları olan kimyasallar kullanıldığını gördüm.Tarım artık küreselleşti. Ve çok şey değişti. Eskiden Edirne’den aldığınız domatesle Diyarbakır’dan aldığınız domates aynı değildi. Şimdi ikisi de aynı. Çünkü biyolojik çeşitliliğimizi öldürmeye başladık. Tohumdaki en büyük kaybımız bu olacak.  Tarım 13 bin yıl önce bu topraklarda başlamış. 8 bin yılda oluşmuş bir tohum kültürümüz var. Fakat günümüzde çiftçi çok bilinçsiz.

◊ “Topraktan Tabağa” adlı bir projeniz var. Anlatır mısınız?

- Bu kadar araştırma yaptıktan sonra Mardin’de ne yapabiliriz diye düşündük. Yerel tohumlarımızı ve buğdaylarını bulduk. En yaşamsal kaynağımız... Dünyada buğdayın ilk üretilmeye başladığı yer Mezopotamya bölgesidir. Bulduğumuz tohumları çiftçilerden aldık. Ve öğrendik ki susuz yetişiyormuş. Günümüzde iklim değişikliğinden dolayı su kaynakları her geçen gün azalıyor. İlerleyen yıllarda bizim bulduğumuz bu tohumlar susuz yetiştiği için çok önemli bir noktaya gelecek. Bunu Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile konuştum. Ve bu bir proje haline geldi. Türkiye’de 6 milyon kadın çiftçi var.

Ak Parti Eski Mardin Milletvekili şimdi ise İzmir milletvekili olan Ceyda Bölünmez Çankırı bize çok destek oldu. Onun vasıtasıyla Jülide Sarıeroğlu ile tanıştık. O da bize çok destek oldu. Geleneksel tarım yöntemlerini öğrettiğimiz kadınlara istihdam sağladı.

Kadınlar 9 ay boyunca eğitim aldı ve bu sürede devlet madden onları destekledi. Eğitim bittikten sonra ürettiklerini satabilmeleri için onları kooperatiflere bağladık. Bu iş çok büyüdü. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü en büyük destekçimiz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bize devamlı destek oluyor. Olabildiğince bu projeyi desteklemek istiyoruz. Olası bir kuraklıkta aç kalmamak için yapabileceğimiz çok şey var.

Yazarın Tüm Yazıları