Paylaş
◊ Geçen sene ilk kez Altın Kelebek (En İyi Çift) Ödülü’nü aldınız… Bekliyor muydun? Neler hissettin?
- Bekliyordum desem yalan olur. Çünkü çok sağlam rakiplerimiz vardı. Mesela benim de çok sevdiğim ve bitmesine üzüldüğüm “Vatanım Sensin” dizisindeki En İyi Çift adayı gibi. Bizim Altın Kelebek En İyi Çift Ödülü’nü alışımız, kamera arkasında çok samimi olmadan da çift enerjisini yansıtabileceğimizin kanıtı oldu. Savunduğum bir şeyin karşılığını görebilmek de beni onore etti.
◊ Neden set dışında bir iletişiminiz yoktu?
- İletişimimiz vardı ama bu benim şu anki oyunculuk anlayışımla ilgili bir durum. Ben karakteri yaşamayı seviyorum. O karakterin duygu ve düşüncelerini deneyimlemek hoşuma gidiyor. Böyle bir metot kullandığım için de Öykü Hanım ile tutkulu aşık çiftini seyirciye yansıtabildik.
◊ Bu işini iyi yapmak aslında…
-Teşekkür ederim. Karşılıklı çok güzel bir enerjiydi bence. Samimi ve inandırıcı bir çifttik. Senaryomuz iyiydi. Ayrıca, MF Yapım sahibi Faruk Bayhan ve ekibimiz bizim için elinden geleni yaptı. Biz de işine sarılan insanlarız. Sonuçta bizim ekmek kapımız orası. Ekmeğine ihanet etmeyen insanlar olarak da seyircimizin sevgisine nail olduk. Bu da benim kendi adıma en büyük gurur kaynağım.
◊ Öykü Karayel ile Can Bonomo geçenlerde evlendi. Düğünlerine gitmedin mi?
- Öykü Hanım ve Can Bey’e ömür boyu mutluluklar diliyorum. Ama biz sadece profesyonel anlamda işimizi yaptık.
BANA UPGRADE KORELİ DEDİLER
◊ Uzak Doğu’da çok seviliyorsun. Güney Kore’den de ödül almışsın… Bunu neye bağlıyorsun?
- Bu zamana kadar oynadığım son üç başrol dizim de Güney Kore uyarlamasıydı. Güney Kore ile bu kadar duyguların tutmasının sebebi, birbirine çok yakın kültürlere sahip oluşumuzdan kaynaklanıyor bence. Biz de burada uyarlamalarını en iyi bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Daha öncesinde Türkiye’den Engin Akyürek, Burak Özçivit, Kenan İmirzalıoğlu ve Çağatay Ulusoy da gitmiş oraya ödül almaya. Ben de galiba beşinci giden oldum. Sanırım ortak noktamız esmer, sakallı ve gözlerimizin hafif çekik oluşu. (Gülüyor). Bana orada ‘’Upgrade Koreli’’ dediler.
◊ Öyle mi?
- “Sadece biraz daha ten rengini açmamız lazım’’ dediler. Onlar için beyaz ten çok kıymetli. Hem tipoloji hem de duygu olarak bizi kendilerine yakın hissediyorlar bence.
◊ Tam olarak ne ödülü aldın?
- Her sene uluslararası bir özel ödül veriyorlar bir kadın bir de erkek oyuncuya... 2016 yılında Güney Kore’de düzenlenen APAN (Asia Pasific Actors Network) Star Awards Özel Ödülü’nü aldık. Türkiye’ye de ilk defa veriyorlar bu ödülü. Güney Kore’nin Oscar’ı gibiymiş… Benim için çok gurur vericiydi. Yurtdışında da aynı dili konuşmadığımız insanlarla duygu diliyle anlaşabilmek, kendimi anlatabilmek ve ödüle layık olmak benim için çok özel bir deneyimdi. Ödül almak için sahneye çıkarken “Türkiye’nin Robert Downey Jr.’ı geliyor’’ dediler. Çok eğlenceli bir andı.
◊ Peki bundan sonrası için hedeflerin neler? Sinema, tiyatro, dizi…
- Tiyatronun bir oyuncuya kattığı, o antrenman hissi, devamlı kendini besleme duygusu çok farklıdır. Kendini sürekli geliştirmeye çalışırsın. Tiyatro sahnesinden uzak kaldım ve aynı zamanda çok özledim. Ama Türkiye’de bu dizi süreleriyle esas adamı oynayıp aynı zamanda tiyatro yapmak kolay bir şey değil. En kısa zamanda güzel bir dizi projesiyle ekranlara geri döneceğiz. Sinema için de doğru hikaye ve doğru bir zamanda yönetmene teslim olmak istiyorum.
DÜNYA ARTIK TAKIM OYUNU OYNUYOR
◊ Jön kavramıyla ilgili ne düşünüyorsun?
- Dünyada jönlük diye bir kavram kalmadı. Bu bizim coğrafyamızda devam ediyor ama dünya bunu çoktan takım oyunu haline çevirdi bile. Bizde bazı çevrelerde esas adam ya da esas kadın üzerine hikaye kuralım mantığı hâlâ var. Ama bence bu algıyı kırmamız lazım. Çünkü hikayenin, bütün karakterler destek verdiği sürece devamlılığı olduğuna inanıyorum.
YARASI OLAN BİR KARAKTER İSTİYORUM
◊ En son oynadığın dizi “Kalp Atışı” ne zaman bitti? Sonrasında ne yaptın?
- 28 Ocak’ta son bölüm yayınlandı. Dizi bittikten sonra çok farklı ülkeleri gezdim. Kültürel bir tur yaptım aslında. İlk gittiğimde yaklaşık 3 ay kaldım. Tamamen kültürel ve kendi kişisel gelişimim içindi. Bizim duygularımız o kadar bizden ki artık annem, babam, dostlarım, sevdiklerim, arkadaşlarım… O kadar iç içeyiz ki ister istemez bir yıpranma oluyor. Cepten duygu harcama oluyor. Ben başka insanların aynı olaylar karşısında verdikleri tepkileri görmeyi çok merak ediyorum. Dilini bilmiyorum. Mesela Litvanya’ya gittim. Dilini anlamıyorum ama insanların kahvesi gelmediğinde vereceği tepkiyi gözlemleyebiliyorum. Bunları gözlemlemeyi seviyorum. Bir de tarihe çok düşkünüm. Gezerken gördüğüm yapıları okumayı seviyorum.
Bu süreç bana çok okumayı, görmeyi, araştırmayı ve gözlemlemeyi sağladı. Aslında hayalim klasikti. Amerika’ya gidip İngilizceyi geliştirip, sinemanın kalbinin içine girmekti. Sonra dedim ki “Bu zamana kadar hiç klasik yaşamadın ki’’. Bir sırt çantası bir de küçük kabin boy bagajıyla dolaştım. İstediğim gibi giyindim. İki gün aynı eşofmanla dolaştım. Hiç umurumda değildi. Çünkü amaç başkaydı. Bunun benim oyunculuğuma da eminim ki, çok büyük bir katkısı olacak. Çünkü ufkumuz genişliyor. Bu cepleri ne kadar doldurursan çok kıymetli oluyor oyuncu için. Tiyatro da bunun en güzel yöntemi.
◊ Eylül sezonu için yeni projen var mı?
- Çok senaryo okuduk ve hâlâ okumaya da devam ediyoruz. Özledim de setleri. Galiba yoğun tempo insanda alışkanlık yapıyor. İtiraf ediyorum… Tatil güzel, gezmek güzel ama bir yere kadar. Yarası olan, bugüne kadar oynamadığım, duygu ve düşüncelerini tatmadığım farklı bir karakteri yaşamak ve canlandırmak istiyorum. Oyunculuğumda gerek ruhsal gerekse fiziksel tüm değişiklikleri yapmayı seviyorum.
EN BÜYÜK GÜCÜM AİLEM
◊ Otomotiv ve dış ticaret okumuşsun. Doğru mu?
- Kocaeli Üniversitesi’nde Otomotiv Teknolojileri Öğretmenliği okudum. Ve sonra fark derslerini vererek Makine Mühendisi oldum. Ayrıca Açıköğretim’de Dış Ticaret ve Pazarlama Ön Lisans Bölümü’nü de bitirdim. Ben emekçi bir ailenin çocuğuyum o yüzden bizim için eğitim çok kıymetliydi.
◊ O zamanlar oyunculuk var mıydı?
- Olmaz mı? Bunlar mecburiyettendi aslında. Zira benim en büyük hayalim oyuncu olmaktı.
◊ Anne baba memnuniyeti için mi?
- Tabii ki…. Biz çok mutlu, huzurlu ve güçlü bir çekirdek aileyiz. Babam ve annem bana en büyük mirası bıraktılar; saygı, sevgi ve samimiyet. Hâlâ da bu değerleri aşılıyorlar. En büyük gücüm ve desteğim ailem.
◊ Oyunculuğa nasıl başladın?
- Dediğim gibi oyunculuk benim için aşktı. Klasik olarak okul müsamerelerinde rol aldım. Kocaeli Üniversitesi’nde okurken tiyatro kulübü ile tanıştım. Tiyatro kulübünde Alman bir hocamız vardı. Oyunculuk anlayışı komedi zamanlaması üzerineydi. Orada komedi zamanlamasını üzerime ceket gibi giymiş bulundum. Dört sene boyunca doğaçlama yaptık. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin kursuna yazıldım. Sonra kadrolu oyuncu almak için Müjdat Gezen Sanat Tiyatrosu bir sınav açtı. Bu benim için bulunmaz bir nimetti.
Sınava girdim ve ben orada o gün profesyonel tiyatroya, ekmeğimi kazandığım, ilk harçlığımı kazandığım tiyatroya adımımı attım. Oraya adım atmamla da hayatım orası oldu.
Sonra öğrendim ki bir oyunda ışık yapıyorum, bir başkasında dekor yapıyorum… Bir oyunda yer gösteriyorum, bir oyunda ağacım, bir oyunda esas çocuğum, bir oyunda da Mustafa Kemal’in yaveriyim.
◊ Çok güzel…
- Bunları hatırlayınca şimdi bile tüylerim diken diken oldu. Çok kıymetli anlardı. Orada bana verilmiş şansı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. İki sene boyunca tiyatroda yattım kalktım. Türkiye’nin birçok yerine Müjdat Gezen ve o ekibin sayesinde turnelere gittim. Orada çok büyük ustalarla aynı sahneye çıktım.
◊ Müjdat Abi’nin gözü hep üzerinde miydi?
- Evet. Sağ olsun hep destek olmuştur. Mesela “Hocam, ben yer mi göstereceğim?” dedim. “Tabii hayatım yer göstereceksin. Sana çok bahşiş verirler. Yarısı tiyatronun yarısı senin’’ diyerek güldü. “Niye bana bahşiş verirler?” dedim. “Sen eli yüzü düzgün çocuksun” dedi. “Mustafa Kemalim” de bana Salih Bozok rolünü uygun gördü. Tiyatroda en gurur duyduğum karakterlerden biridir.
◊ İlk dizi teklifi ne zaman geldi?
- Bana dizi teklifi gelmedi. Ben o zamanlar tiyatro yapan genç bir oyuncuyken dizilerde oynayabilmek için 2 sene boyunca onlarca seçmelere girdim. Ve sonunda “Muhteşem Yüzyıl” gibi önemli projede bana güvendiler.
◊ Kaç bölüm sürdü? Sonra hangi projeler geldi arkasından?
- Üç bölüm Safevi Devleti’nin şahı Şah Tahmasb’ı oynadım. Bu rol benim çok önemliydi. Çünkü ondan sonra gittiğim seçmelerde “Muhteşem Yüzyıl” iyi bir referans oldu. Daha sonra 23 bölüm süren “Her Şey Yolunda Merkez”i yaptık. Ondan sonra 58 bölüm süren “Kocamın Ailesi”nde başrol oynadım. Akabinde “Seviyor Sevmiyor” ve “Kalp Atışı” dizileri birbirini takip etti.
◊ En sevdiğin iş hangisiydi?
- Ben “Vatanım Sensin”i izliyordum. Bütün dizilerin ilk bölümünü yakalamaya çalışıyorum. Sektörü takip ediyorum.
Paylaş