Paylaş
Siz hiç kimlikle girilen bir köy gördünüz mü? Ben gördüm…
Hem de yıllardır konser vermek için gittiğim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde… Burası Kuzey Kıbrıs’ın en güneyinde, Rum sınırında. Akıncılar, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde en büyük Türk köyü olma özelliğine sahipken bugün nüfusu sadece 350.
Evet yanlış okumadınız bu büyük köyde sadece 350 kişi yaşıyor. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra güvenlik nedeniyle köye girişler askeri kontrol noktasından geçilerek yapılıyor. Biz de köye yaklaşırken askerler tarafından durdurulduk, kimliklerimizi teslim ettik ve yolumuza öyle devam ettik.
Köye askeri birliğin kurulması nedeniyle 1974’ten sonra her sene bir hayli göç vermiş. Kimi Kıbrıs içinde, kimi Türkiye’de kimi de İngiltere’de kendine yeni bir hayat kurmuş.
Bu minik köyün hemen ilerisinde dikenli teller dikkatimi çekiyor. Telin hemen arkasının Rum kesimi olduğunu öğreniyorum.
O kadar yakın ki… Akıncılar Köyü’nün güleryüzlü sakinleri Rum tarafında pişen yemeğin kokusunu buradan alırız diyorlar.
Şaşırıyorum…
Fotoğraflar: Munat ŞAKA
* Kaç senedir burada yaşıyorsunuz?
- Emine Artun: Doğma büyüme buralıyız. Dedelerimiz de buralı.
* Hiç buradan gitmek zorunda hissettiniz mi kendinizi?
- Emine: Köyümüzdür, evimizdir diye kaçmak istemedik. Ama çocuklarımız burada değil. Yaşlandıkça birazcık yalnızlık bozar bizi ama evimizdir, severiz burayı...
* Emekli misiniz?
- Arif Artun: Emekliyiz. Mesleğim terzilikti. 1959’da köyde dükkan açtım. O zamanlar kalabalıktı köy. Sinemamız bile vardı. 1974’ten sonra göç başladı. Neredeyse kimse kalmadı. Sınırda kaldık. Ulaşım yok diye gençlik kaçtı.
* Köye hüzünlü olmadı mı o kadar insan gidince?
- Arif: Hem de çok.
- Emine: Köy boşalınca hüngür hüngür ağladım. Yıllar geçtikçe alıştık.
* Göçten sonra terzi dükkanınıza ne oldu?
- Arif: Köy dağıldıktan sonra zaten hazır giyime kaydı herkes. Ondan sonra da dükkanı kapattım zaten.
* Göçler, askerler, tedirginlik… Savaş zamanı neler yaşadınız?
- Arif: 1963’te hadiseler başladı. 1964’ün ilk aylarında civar köylerden bütün insanlar Rum zulmünden kaçmak için buraya geldiler. Bütün evler kaçanlara evlerinin kapılarını açtı. Biz o zamanlar Emine ile daha nişanlıydık .
* Rum kesimi ile aranızda 500 metre var… Nasıl bir duygu?
Arif: Yemek kokuları duyulur buradan. İlerideki tel örgünün arkası Rum köyü.
* Buradan yemek kokuları geliyor o kadar yakın yani...
-Emine: Her şeyi duyarız. Arabayla satış yaparlar ne sattıklarını, fiyatını anlarız.
- Arif: Manavlar dolaşır, satış yapar seslerini duyarız.
* Bu size bir tedirginlik veriyor mu?
- Emine: Hiçbir tedirginliğimiz yok. Rahatız. Zaten burası askeri bölge olduğu için askerler güvenliği yeterince sağlıyor.
* Rumca anlıyorsunuz değil mi?
- Emine: Anlarız ama bu yeni Yunancayı çok anlamayız. Onlar da bizim dilimiz anlar.
* Rum dostlarınız var mı?
- Arif: Eskiden Rumlar vardı köyde. 1958’den sonra buraya hiç Rum girmedi. Zaman zaman kaçak yollarla birkaç kişi girmeye çalıştı o kadar.
* Kaç yıldır evlisiniz?
- Emine: 1965’te evlendik. 51 seneyi geçtik. Yani ben daha çok… Kağıtta değil ya keramet kızım. 62’den hesaplarım 54 senedir beraberiz. Ama artık bizim neslimiz tükendi.
* Emine Teyze siz hiç çalıştınız mı?
- Emekli olduktan sonra bulgur köftesi yapmaya başladık. Hem oyalanalım hem de elimize para geçsin diye. Donmuş köfte götürürdük Lefkoşa’da marketlere. Marketler donmuş köftesi ilk bizden gördü. Hatta ilk götürdüğümüze marketler bunu kimse almaz diyordu ama çok tutuldu. 15 sene uğraştık o işle. Sonra ne eller, ne kollar dayandı uğraşmaya. Bıraktık.
* Londra’ya gidenler çok olmuş köyden. Doğru mu?
- Arif: Neredeyse her evden biri gitti. İngiltere’de şimdi Akıncılar’dan 25 bin kişi var.
SİYASETÇİLERİ SEVMEM AMA ECEVİT’İN YERİ AYRI
* Doğduğunuzdan beri bu köyde misiniz?
- Mustafa Garip: Doğdum doğalı. Bir gün olsun burayı terk etmedim. Üç kardeşim İngiltere’ye gitti. Bir daha da gelmediler.
* İngiltere’ye gittiler diye kızdınız mı onlara?
- Mustafa: Yok. Fakirlik vardı kızım. Şimdiki gibi değildi. Şimdi her eve maaş giriyor. Ben sigortadan maaş alıyorum. Kaynatam öldüğünde kefenlerini veresiye almıştım.
* Ne iş yaptınız?
- Mustafa: Çiftçilik yapardım. Bu topraklar eskiden çok bereketliydi. Sulu tarım yapardık. Arpa ve buğday yetiştirirdik. Sebzemiz meyvemiz çoktu. Ama su sıkıntısı başlayınca işler kötü gitti.
* Eşiniz çalışır mıydı?
- Mustafa: Hiç çalışmadı. Üç çocuğumuz var. Onlara bakardı. Kolay değildi işi.
* Bu köy size hüzünlü geliyor mu?
- Mustafa: Hüzünlü değil huzurlu geliyor. Huzurlu olmasam ben de bu köyden kaçardım.
* Sağlığınızla ilgili bir sorun yaşıyor musunuz?
- Mustafa: 81 yaşındayım. Bu yaştan sonra ne sağlık olacak bende. Magosa Hastanesi’nde 8 gün yattım, deli ettiler beni.
* Aaa neden?
- Mustafa: Çünkü benim bildiğim hastanede doktor muayene eder. Hastalığı bulur ve ilaç verir. İlaç vereceklerine nedir o sulu şey (serum) ondan verdiler.
* Ama onun içinde de ilaç var.
- Mustafa: O serum yüzünden 8 gün yemek, su nedir bilmedim. Yok saframdan bir şey alacaklarmış. Don gömlek bıraktılar beni hastanede. Deli ettiler.
EŞİM ÖLECEĞİNE KEŞKE BEN ÖLSEYDİM
* Eşiniz hayatta mı?
- Mustafa: Eşim vefat etti. O öleceğine keşke ben ölseydim. Ben burada doğdum burada öleceğim. Babam da annem de buraya gömülmek istedi. Eşim de buraya gömüldü.
* Siyasetçilerden en çok kimi severdiniz?
- Mustafa: Siyasetçileri çok sevmem. Güvenmem onlara. Ama Ecevit’in yeri ayrıdır. Bir de gördüğüm kadarıyla Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye için iyi şeyler yapmaya çalışıyor. Allah Türk Ordusu’nu başımızdan eksik etmesin. Onlar sayesinde bu anda hayattayız.
İNSAN YASLANINCA DOĞDUĞU YERE GİTMEK İSTER
Kavazlık babamın dedesinden gelmedir. Osmanlı Devri’nde kavazlık yapardı. Kavaz birini gözlemek demektir.
* Kaç senedir arkadaşsınız?
- Celal: Tam 60 sene oldu. Bebeklikten beri arkadaşız ve dostluğumuz hiçbir zaman bozulmadı, bozulmaz da. Ben köyden ayrıldım. İngiltere’ye gittim. Malum burada durumlar iyi değildi. O zaman bile hep iletişimde kaldık.
* İngiltere’ye ne zaman gittiniz?
- Celal: 1953’te kaçtım buradan. 19 yaşındaydım. 63 sene oldu. Burada çalışma imkanım yoktu. Kalsaydım para kazanamazdım.
* İngiltere’de ne iş yaptınız?
- Celal: İlk gittiğimde tabak yıkamaya başladım. Sonra yemek yapmaya başladım sonra da aşçı oldum. Sonra baktım ki garson fazla para kazanırdı. Vazgeçtim aşçılıktan, garsonluk yaptım. Çünkü İngilizler bahşiş veriyorlar. Onları bu konuda geçecek başka millet yoktur. Sonra dondurma arabası satın aldım ve dondurma sattım. 20 sene dondurma sattım.
* Dondurmacılıktan iyi para kazandınız mı?
- Celal: Çok. Her dondurmadan 2-3 pound kazanırdım. Dondurmayı İtalyan firmalarından alırdım. Zaten en iyi dondurmayı yapanlar İtalyanlardır. Müşteriyi konuşmamla kolay ikna ederdim. Bir gün dondurma satarken bir Arap milyarderin eşi ve çocukları geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim. Onların da bir tarafı Türk çıktı. Onlarla yemek yedim. Kendilerinin şoförü olmamı, çocuklarıyla ilgilenmemi istediler. “Ne kadar istersen veririz” dediler. Dondurma arabasını oğluma bıraktım onlarla çalışmaya başladım. 15 sene boyuncu bütün Arap ülkelerini gezdirdiler bana. Her işlerini yapardım.
* Kaç sene onlarla çalıştınız?
- Celal: 70 yaşıma kadar. Baktığım çocukları doktor oldu. Her zaman arar sorarlar beni. İngiltere’ye gittiğim zaman mutlaka onları görürüm. 70 yaşımdan sonra buraya geldim. Babamın evini tamir ettirdim. Şimdi gidip geliyorum. İnsan yaşlandığında doğduğu yeri ister. Orada olmak ister. İnsaniyet böyledir. Çocukluk hayatını yaşlandığında unutmazsın ve görmek istersin biraz o hayattan. Torunlarım için gidiyorum artık İngiltere’ye. Yoksa burada sürekli kalırdım.
* Kaç çocuğunuz var?
- Celal: Üç oğlum bir kızım vardı. Bir oğlum 46 yaşında kanserden vefat etti. Amerika’da sinema sektöründe çalışıyordu. Onun kızı şimdi Amerika’da yaşıyor.
* Eşiniz yaşıyor mu?
- Celal: Geçen sene öldü. Eşim İrlandalıydı. 60 sene birlikte yaşadık.
* Siz burada tek mi yaşıyorsunuz?
- Celal: Akrabalarım var. Kızım ile kız kardeşim geldi. İki hafta kaldılar.
AKINCILAR BELEDİYE BAŞKANI HASAN BARBAROS: DÜNYANIN EN KÜÇÜK İKİNCİ BELEDİYESİYİZ
* Hasan Bey kaç senedir başkanlık yapıyorsunuz?
- 12 senedir başkanlık yapıyorum. Cumhuriyetçi Türk Partisi’ndenim. Daha önce de 12 sene muhtarlık yaptım.
* Akıncılar Köyü’nün geçmiş bir hikayesi var… Sınır köyü ve Rum tarafına çok yakınsınız. Sizce bu durum burada yaşayanları nasıl etkiliyor?
- 1958’e kadar burası karma köydü ve Rumlar da yaşardı. Ama 1958’de Rumlar tamamen Akıncılar’dan göç etti. 1958’den sonra Akıncılar tamamen Türk köyü olarak yaşamını devam ettirdi. 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Akıncılar çok büyük kayıplara uğradı. Ve 1974’ten sonra sürekli göç vermeye başladı.
* Neden?
- 1974’ten sonra kentlere olan yollarımızla ulaşım kesildi. Çünkü coğrafyanın en uç noktasında kaldık. Biz harekât bittikten 3 gün sonra kuzeyle temas edip oraya bağlandık. Yani harekâtın bittiğinden bile haberimiz yoktu. Türk Ordusu gelince kırmızı bayrağı gördü köylüler ve bağlantı oradan kuruldu. 1974’ten sonra Akıncılar’ın yaşamını idama ettirmesi için buraya devletin etkin yatırım yapması, özel ilgi göstermesi gerekirdi. Bunu yapmak yerine devlet işin kolayını seçti. Rumlardan boşalan köylerden birine Akdoğan’a (eski ismi Lisi) Akıncılar halkının göç etmesine olanak tanıdı.
* Buradan kaç kişi göç etti?
- İlk etapta 1976 yılında 2000 nüfusumuz Akdoğan’a göç etti. Çevre köylerden gelip buraya yerleşen göçmenler de vardı. Daha sonra da gitti. Böyle böyle nüfus iyice azaldı.
* Şu anda köyde kaç kişi yaşıyor?
- Şu anda 350’nin altında düştü. Nüfusumuz toplamda 5000’den 350’ye geriledi. Buraya yol biliyorsunuz. Askeri geçiş noktasından kimlik verip geçiyorsunuz. İnsanlara buradaki durum bıkkınlık verdi ve şehir hayatını tercih ettiler.
* İnsanlar geçiniyor?
- Çiftçilik ve hayvancılık başlıca gelir kaynağımız.
* Ne ekilip biçiliyor?
Genellikle arpa. Eskiden sulu sebzecilik de olurdu ama şimdi sular çekildi olmuyor. Bizim köyde bir börülce ve üzüm olurdu. Dünyada öyle lezzet bulamazdınız. Ama su olmadığı için şu an sulu ziraat durdu.
* Belediye olarak ne gibi çalışmalarınız var?
Bizim belediyemiz Ada’nın hatta dünyanın en küçük ikinci belediyesi. Belediyeciliğimiz eskiden gelmedir. 1950’li yıllarda bizim köyün encümeni vardı. Luricina İnkişaf Kalkınma Encümeni vardı. O dönemlerde ruhsat verme hakkımız varmış. Sonradan bunu iptal etmişler. Şu an da belediye olduğumuz halde inşaat ruhsatı veremiyoruz. Bizim adımıza Kaymakamlık verir, paranın tahsilini de biz yaparız. Yani belediyemiz o kadar düştü. Herkes merak eder ve sorar 300 kişiye nasıl belediye olur. Halbuki ezelden gelmedir bizim belediyeciliğimiz. Köyün ilk seçilen belediye başkanlarından biri de rahmetli babamdı.
RUMLARLA HER ŞEYİMİZ AYNI
Milli Mücadele ve Mücahitler Evi’nin duvarlarında şehitlerin fotoğrafları sergileniyor.
* Rumlarla ilişkileriniz nasıl?
- Kötü değil. Bölgede güçlü olduğumuz için Rumlar bir şey yapmaya cesaret edemedi.
* Köyün eski adı Luricina’ymış. Nasıl Akıncılar olmuş?
- 1958 yılında hemen yanı başımızdaki Gaziler Köyü’nü Rumlar bastı. Türkleri katledeceklerdi. Bizim köylülerimiz bir şekilde haber aldılar ve onları kurtardılar. Hatta Rumlardan biri bizim köylüler oraya giderken “Kaçın kaçın da Luricinalılar akın akın geliyor” demiş. Akıncılar ismi oradan geliyor. Köyümüzün orijinal ismi Luricina’dır. Rivayete göre Lorenziya isimli İtalyan bir kadın tarafından kurulmuştur. Bu yüzden köyün ismi de Luricina olmuştur.
* Rumlarla kültürümüz birbirine çok benziyor değil mi…
- Yemekler, oyun havaları bile aynı. Biz ne oynuyorsak onlar da aynısını oynuyor.
* Sınır kalksa aradaki ilişkiler iyi olur mu?
- Ortada fitne olmazsa ve birileri kışkırtıp düzeni bozmazsa olur diye düşünüyorum.
* Türkiye’nin size desteği oluyor mu?
Türkiye buraya geldi ve bizi kurtardı. Türkiye’nin desteğiyle şu an KKTC ayaktadır. Akıncılar Belediyesi olarak yaptığımız çalışmaların neredeyse yüzde 80’ninin kaynağı Türkiye’den aldığımız yardımlar ve katkılardır.
RUMLAR KÖYE GİRMESİN DİYE ELİMİZDE SİLAHLARLA BEKLERDİK
* Barış harekâtı ile ilgili ne söylemek isterseniz?
- Celal: Bu köy çok insan kurtardı. Rumlar giremezdi bu köye. Buraya sığınan çok insan oldu. Herkes onlara kol kanat gerdi.
- Zübeyir: Ben harekât zamanı köydeydim Savaş zamanı biz hep tepelerdeydik. Silahlarımız vardı. Rumları beklerdik eğer buraya girecek olurlarsa diye. Ama hiç tetiği çekmedim. Benim çekmem için karşımdakini de bana çekmesi gerekti. O zaman 29 yaşındaydım. Çiftçilik yapardım. Benim babam da çiftçiydi, benim oğlum da çiftçi oldu. Eskiden bu işten para kazanırdık. Artık çok az. Burası çok kurak oldu.
* Siz 60 yıldır arkadaşsınız… Celal Bey’i nasıl anlatırsınız?
- Zübeyir: Celal efendi bir adam. Ama çok inatçı ve biraz serttir. O köye gelince her gün sabahtan kahvede buluşuruz. Gazetelere bakar laflarız. Sonra öğle vakti uykuya gideriz. Uyandıktan sonra geri gelir akşama kadar pişti oynarız. Kaybedince çok sinirlenir bana, “hile yaptın” der.
* Peki Celal Bey siz Zübeyir Bey’i nasıl anlatırsınız?
Celal: Çok iyi kalpli bir insandır. Şaka yapmayı çok sever. Ben de aynı. Bazen de huysuzdur. Ama ben de onun gibi biraz huysuzum.
Paylaş