Paylaş
New York Times’taki ‘Sihirli Flüt’ tanımlaması, Şefika Kutluer’in o dingin ruhunu çok iyi yansıtan bir tanımlama. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığım bir sohbet oldu. O sadece profesyonel bir müzik insanı değil, aynı zamanda anne tarafı kadınlarından kendisine de geçen şifa yanını, derin maneviyatını ‘ilahi bir hediye’ olarak tanımladığı flütü ile adeta milyonlara üflüyor. UNICEF İyi Niyet Elçisi olan Kutluer, çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları, çocuk işçiler, kız çocuklarının eğitimi için çabalıyor. Durmuyor dünyaya ‘Mevlana’yı, ‘Aşık Veysel’i çalıyor.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler’de sadece notalarla değil, ruhu ile de çalan çok özel bir sanatçı olan Şefika Kutluer ile sizler için bir araya geldim.
- New York Times’ta sizin için ‘Sihirli Flüt’ dendi. Çok naif, çok güzel bir tekniğiniz var. Bu farkı yaratan nedir?
ŞEFİKA KUTLUER: Bizlere Allah tarafından verilen nefes ile hayata başlıyoruz. O nefesin içinde çok sırlar var. Nefesimizde, bugünkü benliğimizin dışında çok geçmiş kayıtlar da mevcut. Yaşadığımız süreç içinde sınavlar var. Bize izin verildiği ölçüde öğrenebileceğimiz, gelişen bir hayatımız var. Türkmen şifacılık geleneğinin ‘ocak’ olduğunu bildiğim anneannem tarafından anneme ve bana geçen etkilerini taşıyorum. Çocukluğum kadim bilgilerin içinde geçti. Nefes de her insanın parmak izi gibidir. Aynı flütten her insan başka ses çıkarır. Bizim gördüğümüzün dışında bir de göremediğimiz bir alem var. Orası da ‘ruhlar alemi’. Biz buradaki kimliklerimizle, birbirimizle yeni tanışıyoruz ama zaten ruhlarımız birbirini tanıyor.
Buradaki ilişkiler tesadüf değil. Bazılarından bir şeyler öğrenmek, mesaj almak veya biz birine bir mesaj vermek için ya da başka bir göreve vesile olabilmek için çeşitli kişilerle tanışırız. Yani tesadüf yok! Bazen bir insanla tanışır sadece bir dakika konuşursunuz. Öyle bir kelime söyler ki sizin tüm hayatınızı etkiler. Size görevinizi söyler. Yani nefesli enstrümanın bana verilmiş olmasını ilahi bir hediye olarak görüyorum.
- Sizin flüt ile tanışmanız nasıl oldu?
ŞEFİKA KUTLUER: İlkokul 3’te iken çok özel bir kişilik olan, çok sevip ve saydığım ve babamın çok yakın arkadaşı Ulvi Cemal Erkin bana kulak testi yaptı. Cebeci’deki konservatuvar sınavlarına girdim. O dönemler sınavlar çok zordu. İlkokul olduğu için piyanoyla başladım. İlkokul bitince bana flüt uygun görüldü. Adeta flüt için yaratılmış bir yapım varmış. Konservatuvarda çok yüksek bir tempo ile çalışılıyor. Sabah 7, akşam 7. Hatırlıyorum o dönem arkadaşlarım dışarıda oynuyor, ben çok sevdiğim flütümle saatlerce vakit geçiriyordum. Zaman kavramı kalmıyor. Flüt çalıyorken başka bir zaman ve yerde oluyorum. Ne yemek, ne su aklıma geliyor. 14 senelik konservatuarı 4 sene sınıf atlayarak 10 senede bitirdim.
“KARŞINIZDAKİNİN ENERJİSİNİ BOZMAMANIZ GEREK”
- Şefika hanım, nefesin, ruh ve zihinle bütünleşip dışarıya kolayca yansıyabilen bir yapısı var. Ruh haliniz sıkkın ya da üzgünken bu durum ister istemez flütten çıkan nağmelere yansır mı?
ŞEFİKA KUTLUER: Hayatta mutluluk da var acılar da var ama çevremize karşı görevlerimiz de var. Ne bedenimize ıstırap vermeliyiz, ne de ruhumuza. Affetmek ve gelen dersleri kabul etmek, kabullenmek ve teslimiyet çok önemli. Her gece ben teslim olarak uyurum. Sorularımı, sıkıntılarımı dile getirip çare isteyip öyle uyurum. Bir kişiyle olan ilişkimize de temiz bir kalple çıkmak, karşınızdaki insanın da enerjisini bozmamak gerekir.
- Bozanlar olunca ne yapıyorsunuz?
ŞEFİKA KUTLUER: Bozan olunca bunu kabul etmiyorsunuz ve bu olumsuz enerjiyi temizliyorsunuz. Doğa en güzel temizlenme yeridir. Kendimizi doğaya ve Yaradan’a teslim edersek, o zaman hiçbir şekilde etkilenmeyiz. Benim için ayrıca müzik yegane temizlenme aracıdır. Orada bütün sınırlar açılır. Ancak doğru anahtarı kullandığınız zaman bu mümkün olur.
- Ben şu an çok bilge bir insanla röportajımı yapıyorum. Dünyanın tanıdığı flüt sanatçısı ama önce ‘bilge’ bir insanla röportajımı gerçekleştiriyorum. Sizi müziğini insanlara akıtarak, doğru ve güzel enerji yaymakla görevli gibi görüyorum.
ŞEFİKA KUTLUER: Göreviniz, ne verirlerse versinler, her zaman pozitif enerji vermektir! Binlerce seyirciye çalıyoruz. Orada öyle bir sorumluluk var ki, o kadar kişiye üflüyorsunuz. Seçilmiş olan kişiler görevini bilerek ve içsel olarak yapabilen kişilerdir. Bunu ancak görevli ve izinli olan ruhlar yapabilir.
- Tamam, siz en pozitif haliyle nefesinizle, flütünüzle binlerce kişiye pozitif bir enerji yüklüyorsunuz ama binlerce insan içerisinde negatif çok insanın da enerjisi sizin üzerinizde. Bununla beraber ‘nazar’ söz konusu olabilir mi?
ŞEFİKA KUTLUER: Teslimiyet içinde olduğunuz sürece hiçbir şey sizi etkilemez.
- Nasıl yani? Bazen direniş göstermek gerekebilir!
ŞEFİKA KUTLUER: Karma kendi hikayemizle ilgilidir. Ben sadece kendi hikayemle ilgili seçimlerimden, derslerimden, hatalarımdan ve imtihanlarımdan sorumluyum. Herkes kendi hatası ile sınanır. Benim çemberim kendi içinde döner.
“HER ŞEYİN BAŞI ANNEDİR”
- UNICEF İyi Niyet Elçiliğiniz ile ilgili konuşmak isterim. Neler yapıyorsunuz?
ŞEFİKA KUTLUER: UNICEF’in Türkiye ile ilgili yetersiz olduğunu düşünüyorum. Benim kendi adıma protesto ettiğim, farkındalık yaratmak, mesaj vermek istediğim konular var. Günümüzde insanlarda hala savaşmak gibi ilkel bir ruh hali var. Ve bu savaşların içindeki çaresiz insanları, özellikle çocukları, gördükçe utanç duyuyor ve savaşları lanetliyorum. Erken yaşta evlendirilen kız çocuklarımızla ilgili konserlerimiz oldu. Sonra çocuk işçiler, tarım işçileri ve izinsiz çalıştırılan çocukların güvenliği ile ilgili mesajlar verdik. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi ile ilgili sürekli konserler verip, farkındalık oluşturmak için bu konulardan söz ettik. Kız çocuklarının okuması için çevremde sürekli organizasyonlara, ekonomik gücü olan kurumlara, biraz da eleştirel olarak hatırlatmalarda bulunuyorum. Türkiye ancak kız çocuklarının okutulması ile ilerleyecektir. Annedir her şeyin başı. Kadın eğitimli olursa Türkiye başarılı olur ama kadının eğitimsiz bırakılması bir stratejidir. Bu şu demektir: kadın eğitimsiz kalsın ki aile eğitimsiz kalsın; o zaman sosyal olarak da eğitimsiz kalınır. Aile birliği o kadar önemli ve kutsal ki, aileyi bölerseniz ülkeyi bölersiniz. Böl, parçala, yönet modeli. Bakın Atatürk Ankara’yı başkent yapıyor. Kültürün merkezi haline getiriyor. İlk konservatuarı kuruyor. Ben o konservatuarda okuyup, mezun olup, Şefika oldum. Dünya birincisi oldum. UNICEF iyi niyet elçisi oldum. Yakında Rusya’da En İyi Klasik Müzik Yorumcusu ödülünü aldım. Atatürk kurdu o okulu ve tüm kadınlara özgürlüğü tanıdı. Cumhuriyetten önce kadın sayılmıyor ama ahırdaki hayvanlar sayılıyordu. Kadın yoktu. Atatürk seçme ve seçilme hakkını kadınlarımıza birçok Avrupa ülkesinden önce verdi. Ben Ankara’da doğdum. Ankara’nın kültür ve sanat olaylarını izlemede alt sıralara düştüğünü görünce şikayet etmek yerine çözüm olmak istedim ve Uluslararası “East Meets West” temalı festivalime başladım. Türkiye’nin konumundan yola çıkarak bulduğumuz bir temadır. Bizim aktivistlere ihtiyacımız var. Şikayet eden çok ama faydalı iş yapan az. Bu sene 15.’sini düzenleyeceğimiz festivalimize ilk Ankara’da başladık, sonra İstanbul, Antalya, Tarsus, Kapadokya olarak devam etti. Festivalimiz en iyi festival seçildi.
AVRUPA’DA ÇİFTE STANDART
- Ne güzel bir çözüm bulmuşsunuz. Konservatuvardan sonra İtalya'ya, oradan Viyana'ya gidiyorsunuz. O günleri nasıl hatırlıyorsunuz?
ŞEFİKA KUTLUER: Ben Cebeci’deki konservatuvardan mezun oldum, benim dönemimde Türkiye'de muhteşem hocalarım oldu. Roma'ya gittiğim zaman oradaki hocalarla ilk karşılaştığım vakit çok ileri bir seviyedeydim. Türkiye'de aldığım eğitimden dolayı hocalarımla ve kendimle gurur duydum. Avrupa her zaman kendinden olanı destekleyen bir altyapıya sahiptir. Bir Türk olarak böyle bir ortama girdiğimde bize yabancı bir sistemle karşılaştım. Bizler öncelikle yabancıları destekleriz, hatta kendi insanımızdan daha fazla. Hocam ‘Türk olduğunu çok söyleme, engellenirsin, önce kendini sanatınla ifade et’ derdi. Örneğin; ilk girdiğim yarışmada jüride yer alan hocam Türk olduğum belirtildiği için üçüncü olduğuma tanık oldu ve sonraki yıllarda yarışmacıların milliyetlerinin gizlenmesi sağlandı ve ben dünya birincisi oldum. Böylelikle Avrupa’da Türklere karşı uygulanan çifte standart da ortaya çıkmış oldu.
- Değişik tarzlarda çalışmalarınız, albümleriniz var. Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz lütfen?
ŞEFİKA KUTLUER: Berlin Filarmoni ile iki, İngiliz Royal Filarmoni ile bir CD dahil, dünya piyasasında bulunan 17 albümümün arasında klasik repertuvarının dışında “cross-over” projelerim de var. 2000 yılında, dünyada ilk kez ‘tango’ları senfonik orkestra eşliğinde flüt ile kaydettim. Bana ithaf edilen bestelerden birisi olan “Sefika’s Menuetto” isimli eserin de yer aldığı “Latin Romance” isimli albümüm, yine dünyada ilk kez Portekiz Fado’larını flütle kaydettiğim Fado albümüm ve Bach’ın eserlerini Caz formunda seslendirdiğim 2 albümüm de var. Anadolu’nun ruhunu yansıtan; “Mevlana” albümüm ve dünya piyasasına çıkan annem için bestelediğim “Melek Annem Ayşe Arıyak için Ağıt” ve Aşık Veysel’in Uzun ince bir Yoldayım ezgisini de içeren bir solo albümüm de var.
- Sizin şifa veren bir müziğiniz olduğu söyleniyor, bu konuyu biraz açabilir misiniz lütfen?
ŞEFİKA KUTLUER: Sahne büyüsüne sahip olan sanatçılar vardır. Çok iyi bir tekniğe sahip olup da bu büyüye sahip olmayan sanatçılar da vardır. Bu tanrının verdiği bir hediyedir. Bazı insanların yanında mutsuz, bazı insanların yanın mutlu olursunuz. Önce tanrısal bir seçilmişlik ve saf benlikle müziğe adanmış bir yapı içinde kalmak gerekir. Tanrı isterse kanal olmanıza ve şifa vermenize izin verir.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Sanatçıdan çok daha derin bir bilge ile tanıştım.
- Sakin, huzurlu ve huzur veren bir sanatçı.
- Sadece sanatçı kişiliği ile değil, çocuklar için giriştiği aktivist ruhu ile de beni etkiledi.
- Eşi Refik bey, en büyük destekçisi.
- Nezaket, kültür ve asaletin adeta vücut bulmuş hali.
İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN
- Susmak-Konuşmak: Yerine göre
- Dans Etmek-Oturmak: Dans etmek
- Klasik-Modern: Klasik
- Dobra-Politik: Dobra
- Samimi-Mesafeli: Samimi
- Uykucu-Uykusuz: Uykucu
- Sakin-Heyecanlı: Değişir
- Kitap-Dergi: Kitap
- Doğa-Konfor: Konforlu doğa
- Kedi-Köpek: İkisi de
- Güneş-Yağmur: Güneş
- Çay-Kahve: İkisi de
- Et-Ot: Ot
- Disiplinli-Rahat: İkisi de
- Unutur-Affetmez: Unutmam ama affederim
- Tatlı-Tuzlu: Tuzlu
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: Çin yemeği
- Şarap-Rakı: Şarap
- Esprili-Ciddi: Esprili
KİMLİK
- Burcu: Boğa.
- Okuduğu okullar: Ankara Devlet Konservatuvarı, İtalya Roma Santa Cecilia ve Avusturya’da solistik kariyer çalışmaları.
- Bekar-aile: Evli.
- İlgi alanları: Her türlü kaliteli müzik, psikoloji, tarih, mitoloji ve astroloji.
YÜZDE YÜZ
- Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?-varlık nedeniniz: Şefkat.
- Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?: Evim.
- Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Eşim Refik.
- Yüzde yüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Sırlar çok büyük yük, istemem.
- Kimin beyninde olmak isterdin? -düşüncelerini merak ettiğin-: Kendi beynimden memnunum.
- Bir ‘beste’ olsan hangisi olurdun?: Sevgi, aşk, şefkat, şifa.
NOKTALI YERLERİ DOLDUR
- ….. çok iyi yaparım: Çok iyi çalışırım.
- Çevrem beni ….. biri olarak tanımlar: ‘Çok çalışkan’ derler.
SANA DAİR KISA KISA
- Flüt sanatçısı olmasan ne olmak isterdin?: İyileştirmek isterdim.
- 30 yıl önceki haline döndün, kendine ne öğüt verirdin?: Doğa üstü güçleri olan, kadim bir anne ile büyüdüm. Mutlu bir geçmişim var, sevginin kitabını yazabilirim. Geçmişimde mutluluk var, bu yüzden bir öğüt olarak aklıma bir şey şu an gelmiyor.
- Hayat motton varsa nedir?: İyi düşün, iyilik yap, iyilik bul!
Paylaş