Paylaş
EMEK VERMEDEN OLMUYOR
- Büyük bir marka yarattınız ama siz kendiniz de Gamze Cizreli olarak bir markasınız. Bunu stratejik olarak mı yaptınız?
GAMZE CİZRELİ: Bu tamamen içgüdüsel oldu. Sosyal medyayı da etkin kullanmaya çalıştım ve sanırım etkisi büyük oldu. Orada ağırlıklı kadın ve genç girişimcilerden oluşan bir topluluk oluştu. Türkiye’de sesini yükselten, konuşan kadın sayısı ne yazık ki az! Sanırım bundan dolayı marka öne çıktıkça, kişisel markam da öne çıktı. Kadınlara rol model olacak, ilham alacak insanlara çok ihtiyaçları var. Önce aldığım ödüllerle başladı. Konferanslara gittim, her fırsatta konuştum, anlattım. Her yere gittim. Vaktimin çoğunu bunlara harcayınca da kişisel marka oluştu. Emek vermeden olmuyor!
KONFOR ALANIMDAN ÇIKTIM
- Hem bölge hem dönem hem de kadın olarak sizin sektörde tutunabilmenizin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum...
GAMZE CİZRELİ: Tabii bizim sektör, özellikle 30 yıl önce ilk girdiğim dönemlerde zordu. Ben ODTÜ mezunuyum. ‘Çaycı, çorbacı mı olacaksın? Biz seni bunun için mi okuttuk?’ Bunları duyarak bu işi yapmaya çalıştım. Kabul göreni özel sektörde, kurumlarda ya da kamu alanında çalışılması; maaşlı, garantili bir işin olmasıydı. Önce Diyarbakır’da, sonra Ankara’da yetişmiş bir kadın olarak bugünlere kitabımın adı gibi ‘ateşle oynayarak’ geldim diyorum. Her kararımı riskli ve konfor alanından çıkarak gerçekleştirdim. Konfor alanından çıkmadığınızda, güvenli alanınızdan çıkmadığınızda ömür boyu pişmanlık duyacaksınız. İçinizdeki potansiyeli tam olarak gerçekleştirememiş olmanızın pişmanlığını yaşamak istemeyin lütfen!
- Ne kadar yüreklendirici konuşuyorsunuz! Yemek sektörü zor bir sektör gibi görünüyor...
GAMZE CİZRELİ: Evet gerçekten öyle. Şu an 100 şube olduk. 92 tanesi Türkiye’de yurt dışında BigChefs’in dışında başka markalarımız da var. Toplamda 126 noktada hizmet veriyoruz; hiç kolay bir iş değil!
- İlk Ankara’da açtınız... Sonra ne oldu da bu kadar genişlediniz?
GAMZE CİZRELİ: Ne oldu biliyor musun? Hayatımda hep böyle yol ayrımları oldu: Ankara’da açtım, İstanbul’a gelmek konfor alanımdan çıkmaktı, kaybedebilirdim; yine zor olanı seçtim! ‘Kendimin olsun, küçük olsun’ demedim. Ortaklı bir işe girmek riskliydi, yine ateşle oynadım! Ardından yurt dışına açıldım, yine ateşle oynadım! Sonra halka açıldık...
TEVEKKÜL VE KABÜLLENME
- Eminim iş hayatınızda ya da özel hayatınızda zorlu süreçler yaşamışsınızdır. Bu süreçlerden çıkabilme motivasyonunuz ne oldu?
GAMZE CİZRELİ: Böyle zor durumlarda şöyle bir duygu oluşuyor: Benim babam rahmetli doktordu ve tasavvufu çok benimsemiş biriydi. Biz hep Mevlana’nın, Yunus’un o felsefesi ile büyüdük. Bir yandan o zor dönemlerin tevekkülü ve kabullenmeyi yaşarken, bir yandan da mevcudu değiştirmek için bu durumdan isyankar olarak çıkmıyorum. Kabullenici şekli ile ders alarak çıkıyorum. ‘Ben bunu neden yaşadım? Bu benim başıma neden geldi ve neyi öğrenmem lazım? Sonraki adım ne?’ Aslında insan en zor zamanlarda kendi içindeki gücü keşfediyor. Bazen kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa acılarla yoğrularak gelinmiş yer mi? Bence ikincisi daha değerli. Dostoyevski diyor ki: ‘Elinde bir ip var; onunla kendini asabilirsin de, salıncak da yapabilirsin.’ Ben salıncak yaparak gelmeyi seçtim! İş hayatımız, mevcut özel hayatlarımız bu yüzyılın getirdiği çok madde dünyasında yaşıyoruz ama o madde ile mana içeride dengede olmazsa, ister meditasyon, yoga yapın; ister budizme inanın... Neye inanırsınız inanın, sizin üzerinize bir gücün olduğuna ve sizin dışınızda bir düzenin olduğuna inanmazsanız zor zamanlardan çıkmak imkansız olur!
- Bazen teslimiyet gerekiyor değil mi?
GAMZE CİZRELİ: Kesinlikle, aslında burada hayatın bir reçetesi var: Hastalıklar yaşanıyor, pandemi yaşandı, depremler yaşanıyor... Düşünsenize yarın öbür gün başımıza daha neler gelir? Hayat bir yolculuk! Şu duayı çok severim: ‘Allah’ım değiştiremeyeceğim şeyler için bana kabullenmeyi, değiştirebileceklerim için de o cesareti ve gücü ver!’ Bunu çözdüğünüz zaman her şey daha kolay ilerliyor.
DEPREMDE 71 KONTEYNIR YAPTIK
- Deprem demişken hala yaralar sarılmaya devam ediyor. Sizin de aktif olarak orada bulunduğunuzu biliyoruz. Neler yaptınız?
GAMZE CİZRELİ: Çok zor dönemlerden geçiyoruz. 100 şubem de olsa, dünyalar senin de olsa 40 saniyede bütün hayatının yerle bir olacağını hayat hepimize gösterdi. Büyük bir dersti. 11 ilimiz etkilendi ama Antakya’nın yeri bende çok büyük. Gastronomik zenginliğinin olduğu yer ve tam da depremden önce menümüze Antakya mutfağını dahil eden UNESCO Gastronomi Evi’yle işbirliği yapmıştık. Depremden önce her 15 günde bir orada oluyordum. Depremde hemen oradaki şefleri, restoran sahiplerini aradım. Ulaşamadıklarım oldu. Üç gün sonra ekiple oraya gittik. Mutfaklar kurduk, sıcak yemek dağıttık. Sonrasında kalıcı refah daha önemli hale geldi. Mensubu olduğum TÜRYİD ile birlikte tarihi uzun çarşıyı tekrar yaşatmak için valilik bize yer gösterdi. 71 tane konteyner yaparak geçici bir uzun çarşı kurduk. Esnafı oraya taşıdık. Oranın bir simgesi vardır: Üç nesildir Antakya mutfağını yaşatan ve ‘Ali Mürdüm’ adında küçük bir esnaf lokantası olan Ali şef, eşiyle enkaz altında kalıyor. Ertesi gün kurtulabiliyor. Evi yıkılıyor, iş yeri gidiyor... Ben gittiğimde çadırdaydı, çok mutsuzdu. ‘Gel seni İstanbul’a götüreyim’ dedim. ‘Yok, ben Antakya’dan ayrılamam’ dedi. Bunun üzerine ona bir prefabrik restoran yaptık. Şu anda orada kazanları kaynıyor.
- Anadolu toprağının yemekleri çok kıymetli ama neden sahip çıkamıyoruz? Dünya çapında marka olabilmesi için ne yapmamız gerekiyor?
GAMZE CİZRELİ: Bu kimsenin tek başına yapabileceği bir şey değil. Devlet, STK ve bizlerin ortak akıl üreterek yapılacak bir şey. Bunu başarabilen ülkelere bakmamız gerekiyor. Mesela Peru ve İspanya son yıllarda yükselen mutfaklar. Peru’yu inceledik. Hatta bir gastroekonomi zirvemizde Peru’nun o dönemdeki turizm bakan yardımcısı bize neler yaptıklarını anlattı. Bu konuyu önce bir devlet politikası halinde ele alıp bütçe ayırıyorlar. Devlet olarak Perulu şefleri yurt dışında restoranlar açmaları için destekliyorlar. Ülkemizde çok kıymetli şeflerimiz var. Devlet onlara bütçe verecek. Londra’da, Dubai’de nerede istiyorsa orada restoran açmalarını destekleyecek. Devlet bu kişilerin restoranlarının lobi çalışmalarına destek olacak. Bu kişiler gittikleri yerlerde Türk mutfağını tanıtacak. Peru bu şekilde 10 şefini gönderiyor ve onlara restoran açıyorlar. Sonrasında da o mutfaklarda kullanılan bütün malzemeleri dünyayı sattılar. Mesela kinoa bu şekilde çıktı. Bakın kinoayı üç dolara satıyorlar, benzer besleyici değere sahip siyez bulgurumuzu 50 sente zor satıyoruz. Tüm bunlar lobi çalışmasıdır, başka türlü olmaz.
TÜKETİCİ ARTIK ÇOK SEÇİCİ
- Gamze hanım, siz sadece restorancılıkta yatırımcının ötesinde kadın girişimcileri destekleyen Melek Yatırımcılar, Toprağın Kadınlarından Sofralara gibi ilham olabilecek projeler içerisinde yer alıyorsunuz, neden?
GAMZE CİZRELİ: Eskiden kurumlar sadece kar amaçlı var olurlardı, vakıflar da fayda yaratmak amacıyla olurdu. Şimdi artık ‘ya, ya da’dan, ‘hem, hem de’ye geçtik. Kurumlar artık fayda yaratmak zorunda, vakıflar da kar etmek zorundalar ki sürdürülebilir olsunlar. Dolayısıyla biz kurumlar olarak da toplumsal faydayı da öne çıkarmak zorundayız. Bu konuda duyarlılığım belki kadın lider olmamdan da kaynaklanıyor ama bakıyorum bundan sonra bütün kurumlar bunu böyle yapmak zorunda. Çünkü artık tüketici de seçiyor. Bunu yapmayan, bunu fark etmeyen markaların müşterisi olmuyor. Artık Z kuşağı buna önem vermeyen markalarda, kurumlarda çalışmak istemiyor. Herkes bir anlam peşinde... Biz mesela gıda artıklarını hayvan barınaklarına gönderiyoruz. Aslında etki alanı geniş bir sektördeyiz. Yıllık 16-17 milyon misafirden bahsediyoruz. Hal böyle olunca etki alanımızı düşünün! Misafir, menüyü açtığında, kadın üreticilerin fotoğraflarını gördüğünde bir etki oluşuyor. ‘Kadından almalı, memleket kazanmalı’ sloganını görmeleri bir farkındalık yaratıyor. Biz bunu yapıyoruz ve aslında bu daha zor çünkü büyük firmalardan alsak daha kolay olacak. Ayrıca paketleme, lojistik, ürün standardı konularında mentörluk de yapıyoruz ama biz yapmazsak, siz yapmazsınız, kim yapacak?
- Harikasınız, inanın coşku doldum! 100’üncü yılımızda Cumhuriyet kadınına yakışır, göreviniz olmadığı halde bir çok misyonu almış ilerliyorsunuz... 100’üncü yılımızla ilgili ne söylemek istersiniz?
GAMZE CİZRELİ: Biz bugün buradaysak, bu konuşmayı yapıyorsak, İzmir’de bu güzel ve anlamlı etkinlikte (Gastrofest) varsak, Atatürk’ümüz sayesindedir. Bu memleket için reklamlarımızda da kullandığımız o ‘Seferberlik Çöreği’ni yapan Türk kadınlarımız, Kurtuluş Savaşı’nda eşlerine, çocuklarına, babalarına tarhana ile dayanıklı seferberlik çöreğini yapan kadınlarımız... Böyle de bir hikaye var, biz bunu sahiplendik ve 29 Ekim haftası bütün misafirlerimize dağıttık. Çünkü bu vatan kolay kazanılmadı. Biz İsviçre’den yıllar öncesinden seçme ve seçilme hakkını almış kadınlar olarak böyle bir liderin, böyle ataların çocuklarıyız! Onun için de bizim umutsuz olmaya hakkımız yok! Tüm bunlarla birlikte biz önce kendimiz aydınlanacağız ve etrafımızı aydınlatacağız!
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Sözünde duran, planlı ve organize.
- Pırıl pırıl gözler, cilt ve aurası ile insanı kendine çekiyor.
- Enerjisi çok yüksek, sıcak ve samimi.
- Profesyonelliğini bile insane dair detayları atlamadan yaşıyor.
- Deneyimlemekten korkmayan, cesur.
İKİLİ SEÇENEKLERDEN
BİRİNİ SEÇİN
- Yürüyüş-Koşu: Yürüyüş
- Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek
- Susmak-Konuşmak: Yerine göre
- Dans Etmek-Oturmak: Dans
- Klasik-Modern: Klasik
- Dobra-Politik: Genelde dobra
- Samimi-Mesafeli: Mesafeli samimi
- Uykucu-Uykusuz: Uykusuz
- Sakin-Heyecanlı: Heyecanlı
- Kitap-Dergi: Kitap
- Doğa-Konfor: Doğa
- Kedi-Köpek: Köpek
- Güneş-Yağmur: Güneş
- Çay-Kahve: Çay
- Et-Ot: Ot
- Disiplinli-Rahat: Disiplinli
- Unutur-Affetmez: Unutur
- Tatlı-Tuzlu: Tatlı
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: Çin
- Şarap-Rakı: Rakı
- Esprili-Ciddi: Esprili
KİMLİK
- Burcu: Yay.
- Okuduğu okullar: Konya Anadolu Lisesi - ODTÜ.
- Bekar-aile: İki oğlu olan bekar bir anne.
- İlgi alanları: Müzik, kitap, tiyatro, moda, dekorasyon, sanat.
YÜZDE YÜZ
- Senin için yüzdeyüz tek gerçeklik nedir?: Her şeyin bir sonu olduğu ve değerlerinle uyumlu yaşamanın tatmini.
- Yüzdeyüz olmak istediğin yer neresi?: Sabit bir yer yok, hareket ve beraberinde getirdiği değişim ile her dönem farklı yerler var. Ama kesinlikle Türkiye.
- Yüzdeyüz güvendiğin kişi?: Önce kendim, sonra ailemden bir kaç isim, Bigchefs’te en eski yol arkadaşım.
KİMSİN?
- Kimin beyninde olmak isterdin? -düşüncelerini merak ettiğin-: Atatürk.
- Kimin gözleriyle dünyayı görüp algılamak isterdin?: 7 yaşındaki bir çocuğun.
- Bir yemek olsan hangisi olurdun?: Aşure.
NOKTALI YERLERİ DOLDUR?
- ..... çok iyi yaparım: Başladığım işi bitirebilmeyi.
- ..... hiç beceremem: Olayların üstünü hiç bir şey olmamış gibi örtmeyi.
- Çevrem beni ..... biri olarak tanımlar: Sıcak, samimi ve azimli.
- Az kişi bilir ben ..... biriyim: Aslında bir miktar içe dönük.
MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN
- Kazandıklarım: Olmak istemediğim bir yerde yapmak istemediğim hiç bir şeye zorunlu olmama özgürlüğü.
- Yatırımlarım: İnsana, kendime, bilgiye, işime.
SANA DAİR KISA KISA
- Restoran işinde olmasaydın ne olmak isterdin?: Mimar.
- 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Vazgeçme.
- Hayat motton varsa nedir?: İçindeki, gözündeki, kalbindeki ateş yoluna ışık olsun.
İYİ Kİ...
- İyi ki yapmışım: Çocuklarım.
- İyi ki kabul etmişim: Ortaklık teklifi.
- İyi ki başladım: Restorancılık sektörüne.
- İyi ki yapmamışım: Kurumsal hayata devam.
Paylaş